Türk halkının şuur altına o derecede girilmiş ki, sonuçta tam manası ile yabancı hayranlığının esiri haline getirilmiştir. AB aşkı bunun bir göstergesi değil midir?
AB'nin kapısındaki dilenciliğimiz ne kadar gurur verici değil mi? Bana ülkede aklı başında kaç tane siyasi parti gösterebilirsiniz ki, ABD ve AB peşinde olmasın. Kaç tane aydın gösterebilirsiniz ki, yabancı dile dil uzatsın. Yıllardır alnına damgalanan, bir lisan bir insan tekerlemesini kendine hedef almasın. Bunun, halkımıza devletimizin zorla kabul ettirmesi, yani her türlü ilerlemede lisanı gerek şart olarak belirlenmesinin izahını ve mantığını anlamaktan aciz kalan insanımız, kendisine yapılmış ve yapılmakta olan bu hakarete ve daha çok işkenceye, ömür boyu katlanmak mecburiyetinde bırakılmıştır.
Öncelikle lisan devletlerarası ilişkilerde kullanılacak bir gerekli vasıtadır. Bu nedenle bürokratların lisan öğrenmesi gerekmez tercümanlık diye bir müessese veya bir meslek vardır. Bu nedenle lisanın inceliklerini bilenlerce yürütülür ki, milletlerarası ilişkilerde bir yanlışlık olmasın. Hiç bir devlet adamı yabancı lisan peşinde olmamalıdır. Zaten oldular da ne oldu. Yarım yamalak lisanları ile ülkeyi tamamen sattılar.
Bir Cumhur Başkanının veya bir dışişleri bakanının, hele başbakanın ana dili dışında temas kurması kendi ülkesini aşağılamaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle tarih boyu müzakerelerde bir sıfır yenik başlanmıştır. Karşıya güven vermiştir. Aksini söylemek mümkün olamaz.
Düşünsenize bir devletin üst bürokratı Türkçe konuşmaya çalışıyor. Ne hissedersiniz. Elbet çok değişik duygular olabilir. Hele gittiği üçüncü ülkelerde yabancı dili konuşmakla, o dili konuşmayanlara verilecek mesajı düşünsenize, en azından "benim dilini konuştuğum ülke önemlidir, sizin de bunu yapmanız iyi olur" manasındadır. "Ben onlarla iş birliğindeyim, siz de dikkatli olun, onları önemseyin demektir" en azından.
Reklam değil midir? Siyasetin ne olduğunu herhalde herkes az çok bilecektir. Çin yerinde, İngiliz yerinde her şey devam ediyor. Ama 16 Türk devletinin gelip geçtiği topraklarda izi bile kalmadı. Şu anda bizi idare edenler ne yazık hiç tarihten ders almadı. On yedincinin de sonu ortada; toprakları gitti, madenler peşkeşe, hem de peş peşe bir iki nabız yoklandı milletten ses yok.
Petrolümüz yok dediler, suyumuz yok dediler, olacak tepkileri yok ettiler, tamamını yok ettiler. Nerede ise evlerdeki tuvaletlere kadar özelleştirdiler, hizmet olacak dediler. Olan oldu. Millet rezil oldu. İşinden oldu. Ne para kaldı, (kutular hariç) ne ahlak kaldı, ne adalet. Son durum felaket! Zararın neresinden dönülse kardır. Elbet döne bilene. Nasihat çok önemlidir. Anlayabilene. Ben söylemeye mecburum. Sizde düşünmeye. Neyse başa dönelim. Basit bir hesap yapıp sizi uyaralım. İleride de sorunu tam çözelim. Birkaç gün lütfen düşünün.
Hesapta sadece öğrencileri göz önüne alalım. Aslında yetmiş beş milyonu bunlardan ayrı düşünmek ne yazık ki mümkün değil. Hesaba sizler bilahare devam ederseniz yanlış olamaz.
2013 yılı durumuna göre, ülkemizde On altı milyon öğrenci mevcut. Okullarda haftada 4 saat yabancı dil okutulmaktadır. Bir haftada Altmış dört milyon saat yabancı dil okutulmaktadır. Sadece sınırdaki kaybı düşünüyoruz. Bunun yan çalışmalarının hesabını, hocaların hesabını, yurt içi yurt dışı kursların hesabını, evde harcanan çalışma saatlerinin hesabını? sizler ilave edin.
Ayda 64.000.000 x 4 = 256.000.000 saat demektir. Dokuz ay eğitim süresi olduğunda, 256.000.000 x 9 = 2.304.000.000 saat yani yazı ile (iki milyar 304 milyon saat) her bir öğrenciye yabancı dili öğrenmesi için masraf edilmektedir.
Sadece zaman kaybının ülkeye verdiği zararı düşündüğümüzde, Eminim ki felaketin ve kurulan tuzağın büyüklüğünü görmemek başlı başına vatana ihanetin gaflet boyutudur. Neyin eğitimi, neyin kalkınması neyin masrafı, karşılığı nedir ne kazanacağız, akıl sıra ilim mi elde edeceğiz? Yabancı dil bizi ALLAH'a (c.c) mı yaklaştıracak? Yoksa başka gaye için mi kullanılacak?
Sorular çok hem de sonu yok. Hiç bir verim de yok yes, no, viy mıy demeyi öğrenmek için bu ne lüks. Olaylar malum. Bir zamanlar Hindistan, İngiliz sömürgesi iken Hint çocuklarına LOGARİTMA cetveli ezberletiliyor ve bunun müsabakaları sürekli yapılıyor ve ödüller verilerek halkın meşgul edilmesi hedefleniyor ve başka durumları düşünme yolları azaltılıyordu. Bir nevi iş sahası olmuş açlıktan kurtulma, her düşüncenin yerini almıştır.
Ülkelerin kalkınmasının durdurulması, ilim olarak geri kalmalarını sağlamanın yolları, onları saçma sapan bilgilerle meşgul etmektir. Aksi halde ilim artınca teknolojik kalkınma ve devletin gücü artacaktır. Aynı zamanı değerli bir ilme harcamak o ülkeyi kâinat devleti yapacak kaynaktır. Lisandan avantaj elde edenler derhal itiraz edeceklerdir. Çünkü Hintliler gibi emek vermişlerdir. Kariyer yapanların sorunları ve çektikleri onlarca malumdur. Biz çektik başkaları da çeksin diye düşünen asla doğru yolda olamaz. Kaybettikleri kıymetli vakitleri ilim yapmakta kullanabilselerdi elbette ülkeye büyük katkılar sağlamış olacaklardı. Çözümü bir önceki yazımda kısaca ima etmiştim. Gelecekte daha detaylı yazacağım.
Bu vatan bizimdir, sahip çıkmak görevimizdir.
AB'nin kapısındaki dilenciliğimiz ne kadar gurur verici değil mi? Bana ülkede aklı başında kaç tane siyasi parti gösterebilirsiniz ki, ABD ve AB peşinde olmasın. Kaç tane aydın gösterebilirsiniz ki, yabancı dile dil uzatsın. Yıllardır alnına damgalanan, bir lisan bir insan tekerlemesini kendine hedef almasın. Bunun, halkımıza devletimizin zorla kabul ettirmesi, yani her türlü ilerlemede lisanı gerek şart olarak belirlenmesinin izahını ve mantığını anlamaktan aciz kalan insanımız, kendisine yapılmış ve yapılmakta olan bu hakarete ve daha çok işkenceye, ömür boyu katlanmak mecburiyetinde bırakılmıştır.
Öncelikle lisan devletlerarası ilişkilerde kullanılacak bir gerekli vasıtadır. Bu nedenle bürokratların lisan öğrenmesi gerekmez tercümanlık diye bir müessese veya bir meslek vardır. Bu nedenle lisanın inceliklerini bilenlerce yürütülür ki, milletlerarası ilişkilerde bir yanlışlık olmasın. Hiç bir devlet adamı yabancı lisan peşinde olmamalıdır. Zaten oldular da ne oldu. Yarım yamalak lisanları ile ülkeyi tamamen sattılar.
Bir Cumhur Başkanının veya bir dışişleri bakanının, hele başbakanın ana dili dışında temas kurması kendi ülkesini aşağılamaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle tarih boyu müzakerelerde bir sıfır yenik başlanmıştır. Karşıya güven vermiştir. Aksini söylemek mümkün olamaz.
Düşünsenize bir devletin üst bürokratı Türkçe konuşmaya çalışıyor. Ne hissedersiniz. Elbet çok değişik duygular olabilir. Hele gittiği üçüncü ülkelerde yabancı dili konuşmakla, o dili konuşmayanlara verilecek mesajı düşünsenize, en azından "benim dilini konuştuğum ülke önemlidir, sizin de bunu yapmanız iyi olur" manasındadır. "Ben onlarla iş birliğindeyim, siz de dikkatli olun, onları önemseyin demektir" en azından.
Reklam değil midir? Siyasetin ne olduğunu herhalde herkes az çok bilecektir. Çin yerinde, İngiliz yerinde her şey devam ediyor. Ama 16 Türk devletinin gelip geçtiği topraklarda izi bile kalmadı. Şu anda bizi idare edenler ne yazık hiç tarihten ders almadı. On yedincinin de sonu ortada; toprakları gitti, madenler peşkeşe, hem de peş peşe bir iki nabız yoklandı milletten ses yok.
Petrolümüz yok dediler, suyumuz yok dediler, olacak tepkileri yok ettiler, tamamını yok ettiler. Nerede ise evlerdeki tuvaletlere kadar özelleştirdiler, hizmet olacak dediler. Olan oldu. Millet rezil oldu. İşinden oldu. Ne para kaldı, (kutular hariç) ne ahlak kaldı, ne adalet. Son durum felaket! Zararın neresinden dönülse kardır. Elbet döne bilene. Nasihat çok önemlidir. Anlayabilene. Ben söylemeye mecburum. Sizde düşünmeye. Neyse başa dönelim. Basit bir hesap yapıp sizi uyaralım. İleride de sorunu tam çözelim. Birkaç gün lütfen düşünün.
Hesapta sadece öğrencileri göz önüne alalım. Aslında yetmiş beş milyonu bunlardan ayrı düşünmek ne yazık ki mümkün değil. Hesaba sizler bilahare devam ederseniz yanlış olamaz.
2013 yılı durumuna göre, ülkemizde On altı milyon öğrenci mevcut. Okullarda haftada 4 saat yabancı dil okutulmaktadır. Bir haftada Altmış dört milyon saat yabancı dil okutulmaktadır. Sadece sınırdaki kaybı düşünüyoruz. Bunun yan çalışmalarının hesabını, hocaların hesabını, yurt içi yurt dışı kursların hesabını, evde harcanan çalışma saatlerinin hesabını? sizler ilave edin.
Ayda 64.000.000 x 4 = 256.000.000 saat demektir. Dokuz ay eğitim süresi olduğunda, 256.000.000 x 9 = 2.304.000.000 saat yani yazı ile (iki milyar 304 milyon saat) her bir öğrenciye yabancı dili öğrenmesi için masraf edilmektedir.
Sadece zaman kaybının ülkeye verdiği zararı düşündüğümüzde, Eminim ki felaketin ve kurulan tuzağın büyüklüğünü görmemek başlı başına vatana ihanetin gaflet boyutudur. Neyin eğitimi, neyin kalkınması neyin masrafı, karşılığı nedir ne kazanacağız, akıl sıra ilim mi elde edeceğiz? Yabancı dil bizi ALLAH'a (c.c) mı yaklaştıracak? Yoksa başka gaye için mi kullanılacak?
Sorular çok hem de sonu yok. Hiç bir verim de yok yes, no, viy mıy demeyi öğrenmek için bu ne lüks. Olaylar malum. Bir zamanlar Hindistan, İngiliz sömürgesi iken Hint çocuklarına LOGARİTMA cetveli ezberletiliyor ve bunun müsabakaları sürekli yapılıyor ve ödüller verilerek halkın meşgul edilmesi hedefleniyor ve başka durumları düşünme yolları azaltılıyordu. Bir nevi iş sahası olmuş açlıktan kurtulma, her düşüncenin yerini almıştır.
Ülkelerin kalkınmasının durdurulması, ilim olarak geri kalmalarını sağlamanın yolları, onları saçma sapan bilgilerle meşgul etmektir. Aksi halde ilim artınca teknolojik kalkınma ve devletin gücü artacaktır. Aynı zamanı değerli bir ilme harcamak o ülkeyi kâinat devleti yapacak kaynaktır. Lisandan avantaj elde edenler derhal itiraz edeceklerdir. Çünkü Hintliler gibi emek vermişlerdir. Kariyer yapanların sorunları ve çektikleri onlarca malumdur. Biz çektik başkaları da çeksin diye düşünen asla doğru yolda olamaz. Kaybettikleri kıymetli vakitleri ilim yapmakta kullanabilselerdi elbette ülkeye büyük katkılar sağlamış olacaklardı. Çözümü bir önceki yazımda kısaca ima etmiştim. Gelecekte daha detaylı yazacağım.
Bu vatan bizimdir, sahip çıkmak görevimizdir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ata Selçuk / diğer yazıları
- Yanlıştan, yanlışla kurtuluş olmaz / 12.09.2021
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017