Toplantı başlayıncaya kadar üç dakikası vardı.Aynaya baktı.Kırışıkların dışında iyi görünüyordu.Makyajını yeniledi.Daha önce değişik ülkelerde defalarca yaptığı gibi yüzündeki ifadenin sertlik derecesini konuşmasının içeriğinin dozajına göre tekrar ayarladı ve aynada kontrol etti.Bu sefer ilk denemede başarmıştı.Dünya'nın kanını emen, gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını sürekli aynı adreslere aktaran uluslararası bir kuruluşun 2.ismi olmanın bazen sevilmeyen kadın olmayı beraberinde getireceğini kuruluşta çalıştığı ilk yıllarda ustalarından öğrenmiş ve bu bedeli yükselebilmeye karşılık peşinen göze almıştı.Her yeni stand-by anlaşması sürecinde, o ülkenin yöneticilerini, sadakat ve itaat piskolojisine sokmanın işin yarısı olduğunu tecrübeleriyle de teyit etmişti.
Daha önce birçok kez kendileriyle çalışan Arjantin,Malezya ve Rusya gibi ülkelerden kovulmaları bu ülke içinde örnek oluşturabilir korkusu ara sıra düşüncelerini yoklasa da, bu hükümetin kendileriyle çalıştığı 2.5 yıl boyunca kuruluşa daha önce vermiş olduğu sözlerin, bir adım dahi dışına çıkmamış olması gönlünü ferahlattı.Bu hükümetle ilgili kafasına takılan tek şey daha önce hiçbir ülkede karşılaşmadığı bir şekilde, sürekli gülen bir ekonomi bakanının bu acı reçeteleri milletin gırtlağına nasıl bir ustalıkla tıktığından başka yaptıkları bu işleri halka büyük bir başarı diye sunmayı başarıyor olmalarıydı.
Bir an için kıyafetini kontrol etmediğini hatırladı.Aynanın karşısında kendisine son kez çekidüzen verdi. Aslında bu toplantıda, rutin toplantı ve konferansların aksine kıyafet ikinci plandaydı.Söyleyeceklerinin daha fazla dikkat çekmesi gerektiğine başkanıyla yaptığı son konuşmadan sonra zaten karar vermişti.
Tam salona dönecekken köşedeki kabinde çekilen sifonun gürültüsüyle önemli bir şeyi atladığını fark etti.Bunu nasıl unutabildiğine kendi bile şaşırdı.Yapacağı konuşmanın amacına yönelik bir "ayrıntı" planlaması gerekiyordu.Yıllar önce almış olduğu hitabet derslerinden birinde bir uzmandan duyduğu bir tavsiyeyi yeri geldikçe hep kullanmış ve bu tür konuşmalarda bitirici vuruşu bununla yapmıştı.Kuruluşun gelecek vadeden genç yöneticilerine bu tür dersler vermesi için tuttuğu uzmanın tavsiyesi şuydu: "Bakın Bayan Krueger, genç ve hırslı birisiniz fakat bir ülkenin tepe yöneticilerine söylediğiniz her şeyin hemen yerine getirilmesi gereken bir kanun olduğunu kabul ettirmek istiyorsanız onları sürekli aşağılamanız yetmez.Onların, bilimselliği tescilli, o ülkede yaşayan herkesin aynı fikirde olduğu herhangi bir konuda, bunun tam tersini kabullenmelerini sağlamalısınız.Çatlak sesler çıksa da resmi ağızlardan bir itiraz ve tepki gelmedikçe amacınıza ulaşırsınız.Bu durumu kabullenmeleri, o konuşmada ki aşağılamalarınızın altına imzayı attıkları anlamına gelir.Söylediklerinizin kamuoyunda nasıl değerlendirileceğini merak etmeyin.O ülkedeki ekonomi yazarları sizin söylediğiniz şeyleri nasılsa bir hikmete bağlarlar.Bizimkilerin bu ülkelerin basınına bu kadar parayı niye aktardığını sanıyorsunuz?"
Hafızasında iyi bir konu aradı.Bu ülkedeki konu bolluğuna daha önce hiçbir ülkede rastlamadığını fark etti.Öyle bir şey seçmeliydi ki 70 milyon insanın sinirlerini bozmayı başarmış olsun.
Ne olabilirdi? Düşündü?Fazla zamanı yoktu.Sonunda kararını verdi.Bu ülkede asgari ücret düzeyi açlık sınırının çok altındaydı ve herkes bu ücret düzeyinin çok komik olduğunu iyi biliyordu.Yapması gereken şey, bunun tam aksini öne sürmek yani asgari ücretin yüksek olduğunu söylemek ve buna yetkili bakanların ve diğer resmi ağızların sessiz kalmalarını izlemek olacaktı.Diğer kesimlerden gelecek itirazların önemsiz olmasına karşın, bu itirazlara karşıda "Yapmak zorundasınız" diyerek milyonlarca insanın da ekranlardan takip ettiği bu konuşmada patronun kim olduğu bir kez daha hatırlatılmış olunacaktı.
Üzerinde ki yükün kalktığını hissetti.Artık itiraz konusunda da hiçbir endişesi ve korkusu kalmamıştı.Çünkü her hakarete "Yarabbi şükür" diyen bir iktidardan bu konuda bir direniş beklemek fazla reaksiyon göstermek olurdu.Başbakan Kasımpaşalıydı fakat söyleyeceklerine bozulsa bile nasılsa birkaç gün sonra hıncını çıkartacak bir vatandaş bulurdu.Ya Erzurum da bir çiftçiyi azarlar ya bir gence "Taşı sıksan suyunu çıkarırsın git simit sat" der yada Bolu da halka şikayet edecek bir rektör bulur deşarj olurdu. B planı olmayan bir başbakanın, arkasında dünyaya hükmeden küresel kralların olduğu bir uluslar arası kuruluşa "Geri dön marş marş" diyecek hali yoktu ya.
"3 yıllık bir anlaşma" dedi fısıldayarak.3 yılda yaklaşık 250 milyon dolarlık bir kar sağlayacak bir anlaşmanın arefesindeydi.Anlaşma tamamdı fakat resmi süreç tamamlanmamıştı.Ya biri çıkarda borcu bir seferde öder ve bu kazançtan bizi mahrum ederse düşüncesi geldi aklına.Zira daha önce yoldukları kazlar birer ikişer ayıkıyordu.Üstelik bu ülkede son yıllarda bunu yapabileceğini söyleyen bir lider ve partisi kamuoyunda ağırlığını giderek artırıyordu.Son zamanlarda sık sık gördüğü bu kabusun şimdi sırası olmadığını kendine telkin etti ve aynaya son bir bakıştan sonra konuşma yapacağı salona girmek üzere tuvaletin kapısından bir demir leydi edasıyla çıktı.
Daha önce birçok kez kendileriyle çalışan Arjantin,Malezya ve Rusya gibi ülkelerden kovulmaları bu ülke içinde örnek oluşturabilir korkusu ara sıra düşüncelerini yoklasa da, bu hükümetin kendileriyle çalıştığı 2.5 yıl boyunca kuruluşa daha önce vermiş olduğu sözlerin, bir adım dahi dışına çıkmamış olması gönlünü ferahlattı.Bu hükümetle ilgili kafasına takılan tek şey daha önce hiçbir ülkede karşılaşmadığı bir şekilde, sürekli gülen bir ekonomi bakanının bu acı reçeteleri milletin gırtlağına nasıl bir ustalıkla tıktığından başka yaptıkları bu işleri halka büyük bir başarı diye sunmayı başarıyor olmalarıydı.
Bir an için kıyafetini kontrol etmediğini hatırladı.Aynanın karşısında kendisine son kez çekidüzen verdi. Aslında bu toplantıda, rutin toplantı ve konferansların aksine kıyafet ikinci plandaydı.Söyleyeceklerinin daha fazla dikkat çekmesi gerektiğine başkanıyla yaptığı son konuşmadan sonra zaten karar vermişti.
Tam salona dönecekken köşedeki kabinde çekilen sifonun gürültüsüyle önemli bir şeyi atladığını fark etti.Bunu nasıl unutabildiğine kendi bile şaşırdı.Yapacağı konuşmanın amacına yönelik bir "ayrıntı" planlaması gerekiyordu.Yıllar önce almış olduğu hitabet derslerinden birinde bir uzmandan duyduğu bir tavsiyeyi yeri geldikçe hep kullanmış ve bu tür konuşmalarda bitirici vuruşu bununla yapmıştı.Kuruluşun gelecek vadeden genç yöneticilerine bu tür dersler vermesi için tuttuğu uzmanın tavsiyesi şuydu: "Bakın Bayan Krueger, genç ve hırslı birisiniz fakat bir ülkenin tepe yöneticilerine söylediğiniz her şeyin hemen yerine getirilmesi gereken bir kanun olduğunu kabul ettirmek istiyorsanız onları sürekli aşağılamanız yetmez.Onların, bilimselliği tescilli, o ülkede yaşayan herkesin aynı fikirde olduğu herhangi bir konuda, bunun tam tersini kabullenmelerini sağlamalısınız.Çatlak sesler çıksa da resmi ağızlardan bir itiraz ve tepki gelmedikçe amacınıza ulaşırsınız.Bu durumu kabullenmeleri, o konuşmada ki aşağılamalarınızın altına imzayı attıkları anlamına gelir.Söylediklerinizin kamuoyunda nasıl değerlendirileceğini merak etmeyin.O ülkedeki ekonomi yazarları sizin söylediğiniz şeyleri nasılsa bir hikmete bağlarlar.Bizimkilerin bu ülkelerin basınına bu kadar parayı niye aktardığını sanıyorsunuz?"
Hafızasında iyi bir konu aradı.Bu ülkedeki konu bolluğuna daha önce hiçbir ülkede rastlamadığını fark etti.Öyle bir şey seçmeliydi ki 70 milyon insanın sinirlerini bozmayı başarmış olsun.
Ne olabilirdi? Düşündü?Fazla zamanı yoktu.Sonunda kararını verdi.Bu ülkede asgari ücret düzeyi açlık sınırının çok altındaydı ve herkes bu ücret düzeyinin çok komik olduğunu iyi biliyordu.Yapması gereken şey, bunun tam aksini öne sürmek yani asgari ücretin yüksek olduğunu söylemek ve buna yetkili bakanların ve diğer resmi ağızların sessiz kalmalarını izlemek olacaktı.Diğer kesimlerden gelecek itirazların önemsiz olmasına karşın, bu itirazlara karşıda "Yapmak zorundasınız" diyerek milyonlarca insanın da ekranlardan takip ettiği bu konuşmada patronun kim olduğu bir kez daha hatırlatılmış olunacaktı.
Üzerinde ki yükün kalktığını hissetti.Artık itiraz konusunda da hiçbir endişesi ve korkusu kalmamıştı.Çünkü her hakarete "Yarabbi şükür" diyen bir iktidardan bu konuda bir direniş beklemek fazla reaksiyon göstermek olurdu.Başbakan Kasımpaşalıydı fakat söyleyeceklerine bozulsa bile nasılsa birkaç gün sonra hıncını çıkartacak bir vatandaş bulurdu.Ya Erzurum da bir çiftçiyi azarlar ya bir gence "Taşı sıksan suyunu çıkarırsın git simit sat" der yada Bolu da halka şikayet edecek bir rektör bulur deşarj olurdu. B planı olmayan bir başbakanın, arkasında dünyaya hükmeden küresel kralların olduğu bir uluslar arası kuruluşa "Geri dön marş marş" diyecek hali yoktu ya.
"3 yıllık bir anlaşma" dedi fısıldayarak.3 yılda yaklaşık 250 milyon dolarlık bir kar sağlayacak bir anlaşmanın arefesindeydi.Anlaşma tamamdı fakat resmi süreç tamamlanmamıştı.Ya biri çıkarda borcu bir seferde öder ve bu kazançtan bizi mahrum ederse düşüncesi geldi aklına.Zira daha önce yoldukları kazlar birer ikişer ayıkıyordu.Üstelik bu ülkede son yıllarda bunu yapabileceğini söyleyen bir lider ve partisi kamuoyunda ağırlığını giderek artırıyordu.Son zamanlarda sık sık gördüğü bu kabusun şimdi sırası olmadığını kendine telkin etti ve aynaya son bir bakıştan sonra konuşma yapacağı salona girmek üzere tuvaletin kapısından bir demir leydi edasıyla çıktı.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012