Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik önemli bir itirafta bulunuyor. Çelik, Anayasa'da Türkiye'nin, "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunun'' belirtildiğini hatırlattıktan sonra şöyle diyor: "Ama, üzülerek ifade edeyim ki, biz, sosyal devlet kavramını henüz hayata geçirebilmiş değiliz. Ama, sosyal bir millete sahibiz. Vermesini, paylaşmasını bilen, bencil olmayan, diğerinin derdi ile dertlenmesini bilen bir milletimiz var."
Çelik'in bu itirafı, başında bulunduğu bakanlıkta "eğitim" adına sosyal adaleti sağlama noktasında tek icraat yapamamasından ötürü oldukça anlamlı. AKP hükümetinin diğer bakanlıklarında da aynı sıkıntı mevcut. Türkiye'de "sosyal adalet"i temin edebilmek için hükümetin hiçbir bahanesi yok. Anayasa'yı bile değiştirecek sayısal çoğunluğa sahip olmalarına rağmen, Türkiye'de sosyal devlet anlayışını temin etme noktasında en ufak bir girişimde dahi bulunmadılar.
Başbakan Erdoğan, memleketi Rize'de çıktığı yayla turunda yanına gelen ve fotoğraf çektirmek isteyen bir vatandaşa, "yanıma gelme, şu bariyerlerin orada dur, öyle fotoğraf çektirelim" diyebilecek kadar vatandaştan kopuk. Vatandaşına böyle kategorik bir pencereden yaklaşan bir Başbakan ne kadar "sosyal" olabilir ki. Daha doğrusu böyle bir başbakan "sosyal devlet" oluşturma amacını güdebilir mi? Hayır!
Ne yazık ki, "Kasımpaşalıyız" demekle sosyal olunmuyor. Aynı şekilde, Rize'deki Handüzü yaylasında Karadeniz şivesiyle "hayin köti evler yapayisunuz" demekle de vatandaşla aynı frenkasa girilmiyor. Vatandaşın kullandığı şiveyi kullanarak "sosyal" olunabilseydi, aynı yaylada Başbakana "Başbakanım, o zaman siz neden villa yaptınız?" diye karşılık gelmezdi.
Vatandaş gerçekten derdini anlayabilen, kendisini halktan tecrit etmeyen, şova yönelik yüzeysel söylemlerden ziyade, samimi olarak kendi yanında duran idareciler istiyor. Vatandaşıyla kendisi arasına 2 metrelik bariyer koyan Başbakan istemiyor.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin "sosyal adalete" en aç kesimi olan gecekonducuları belediyelere hedef göstererek "acımadan yıkın" talimatı verirken, Boğaz'a nazır kaçak villalarında purolarını tüttüren "ağalara" karşı neden sesini çıkaramıyor?
Başbakan, gecekondularda yaşama mücadelesi veren Türkiye'nin en alt gelir grubunda bulunan garibanlarla, Boğaz'daki kaçak malikanelerinde zevk-ü safa süren ve devletten aldıkları ihalelerle servetlerine servet katan, Türkiye'nin kaymağını yiyenleri aynı kefeye koymayı başarabildiği zaman Türkiye'de sosyal adalet sağlanır. Yoksa, Hüseyin Çelik'in yaptığı gibi, sadece Türk milletinin sosyal niteliği övülür. Bu milletin ne kadar sosyal olduğunu herkes biliyor. Siz kendinizden haber verin. Ya siz!
Çelik'in bu itirafı, başında bulunduğu bakanlıkta "eğitim" adına sosyal adaleti sağlama noktasında tek icraat yapamamasından ötürü oldukça anlamlı. AKP hükümetinin diğer bakanlıklarında da aynı sıkıntı mevcut. Türkiye'de "sosyal adalet"i temin edebilmek için hükümetin hiçbir bahanesi yok. Anayasa'yı bile değiştirecek sayısal çoğunluğa sahip olmalarına rağmen, Türkiye'de sosyal devlet anlayışını temin etme noktasında en ufak bir girişimde dahi bulunmadılar.
Başbakan Erdoğan, memleketi Rize'de çıktığı yayla turunda yanına gelen ve fotoğraf çektirmek isteyen bir vatandaşa, "yanıma gelme, şu bariyerlerin orada dur, öyle fotoğraf çektirelim" diyebilecek kadar vatandaştan kopuk. Vatandaşına böyle kategorik bir pencereden yaklaşan bir Başbakan ne kadar "sosyal" olabilir ki. Daha doğrusu böyle bir başbakan "sosyal devlet" oluşturma amacını güdebilir mi? Hayır!
Ne yazık ki, "Kasımpaşalıyız" demekle sosyal olunmuyor. Aynı şekilde, Rize'deki Handüzü yaylasında Karadeniz şivesiyle "hayin köti evler yapayisunuz" demekle de vatandaşla aynı frenkasa girilmiyor. Vatandaşın kullandığı şiveyi kullanarak "sosyal" olunabilseydi, aynı yaylada Başbakana "Başbakanım, o zaman siz neden villa yaptınız?" diye karşılık gelmezdi.
Vatandaş gerçekten derdini anlayabilen, kendisini halktan tecrit etmeyen, şova yönelik yüzeysel söylemlerden ziyade, samimi olarak kendi yanında duran idareciler istiyor. Vatandaşıyla kendisi arasına 2 metrelik bariyer koyan Başbakan istemiyor.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin "sosyal adalete" en aç kesimi olan gecekonducuları belediyelere hedef göstererek "acımadan yıkın" talimatı verirken, Boğaz'a nazır kaçak villalarında purolarını tüttüren "ağalara" karşı neden sesini çıkaramıyor?
Başbakan, gecekondularda yaşama mücadelesi veren Türkiye'nin en alt gelir grubunda bulunan garibanlarla, Boğaz'daki kaçak malikanelerinde zevk-ü safa süren ve devletten aldıkları ihalelerle servetlerine servet katan, Türkiye'nin kaymağını yiyenleri aynı kefeye koymayı başarabildiği zaman Türkiye'de sosyal adalet sağlanır. Yoksa, Hüseyin Çelik'in yaptığı gibi, sadece Türk milletinin sosyal niteliği övülür. Bu milletin ne kadar sosyal olduğunu herkes biliyor. Siz kendinizden haber verin. Ya siz!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012