TİSK'in yaptığı araştırmaya göre Türkiye'de vergi yükü 1985-2002 döneminde 2'ye katlanarak ABD'yi bile geride bıraktı.
Bu dönemde OECD (Ekonomik işbirliği ve kalkınma teşkilatı) ülkeleri içinde kişi başına milli gelir bakımından en yoksul ülkesi olmasına rağmen, vergi yükünü en fazla artıran ülke oldu. 1985'te verginin milli gelire oranı %15.4 iken, %17.8'lik bir artışla %33.2'ye yükseldi.
Siyasilerimiz Ülkemizin milli menfaatlerini gözeten bir ekonomik model ortaya koymadığı müddetçe, milletimizin üzerindeki bu vergi yükü hızla artmaya devam edecektir.
Vergi, bir ülkenin milletine hizmet sunabilmesi, üreticisini, tüketicisini, sivilini, askerini, gencini, yaşlısını yani toplumun tamamını ayakta tutabilmesi için, kısaca milletine babalık yapabilmesi için milletinden aldığı ödenektir.
Bu manada vergi kalkınmanın temelidir. Devlet baba onunla milletinin önünü açar ve tıkandığı noktalarda milletinin elinden tutar.
Siz ekonomik istikrarsızlıklar içinde inim inim inleyen vatandaşınızdan çokça vergi alır sonra onunla yapılan yolsuzlukların faturalarını ve iç ve dış borçları, kısaca ekonomiyi ve idareyi bilmemekten kaynaklanan yanlışlıkları bununla ödemeye kalkarsanız bugün ülkemizde yaşadığımız manzara ile karşılaşırız.
Yollarınızda olan kazaları önleyecek bir düzenleme yapamazsınız. Masrafa kaçmayayım diye kazalara sebep olan demiryolları yaparsınız -bilim adamları uyarmasına rağmen-. Üreticinizi, tüketicinizi destekleyemezsiniz. Ordunuzu teknolojik olarak güçlendiremezsiniz. Yaşlılarınızı kuyruklarda süründürürsünüz. Evsizlere ev, işsizlere iş, aşsızlara aş bulamazsınız. Gençleriniz kahve köşelerinde olup bitenlerden bihaber ve kabiliyetsiz olur. Eğitimde ve sağlıkta üç kuruşun hesabıyla uğraşırsınız.
Yani milletinizi göremez, gerekli hiçbir hizmeti tabii niyetiniz varsa-sunamazsınız.
Sonra da fildişi kulelerinize geçer, ekranlardan seyrettiğiniz milletinize bakar, nasıl nüfus planlaması yapalım, bu milleti nasıl oyalayalım, şurası sırtımızda kambur, burayı satalım kurtulalım, ABD'ye, AB' ye tam teslim olalım, onlar bize aş bulur, iş bulur gibi aciz mantıklara düşersiniz.
Eğer bu işi beceremiyor da yapamıyorsanız bırakın yapanlar gelsin, sürünmekten kurtulalım, şayet becerebiliyor da yapmıyorsanız vay halinize. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Peki vergi nasıl olmalı ve toplanan vergi nasıl değerlendirilmelidir?
Bunun cevabını Prof. Dr. Haydar Baş Bey Milli Ekonomi Modeli'nde bakın nasıl ortaya koyuyor?
Vergide yepyeni bir anlayışla, adalet ve verimlilik ilkesini temel alan bir vergi politikası ortaya konulacaktır.
Modelde, memur, işçi, emekli, çiftçi, küçük esnaf kesimleri, yani 100 milyarın altında geliri olan herkes tüketici sınıfı kabul edilecek ve vergi alınmayacaktır. Böyle yapılarak tüketici kesimin geliri katlanacak ve tüketme görevini daha fazla yapacaktır. Tüketici kesimine giren vatandaşlarımız -yapılan araştırmalara göre halkımızın %95'i- daha önce alamadığını alabilecek, ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayacaktır.
Ev hanımlarına emeklilik, çocuk parası, evlilik parası, doğum parası gibi ek gelirlerle de desteklenen milletimiz rahat bir nefes alacak ve yemesinden giyinmeye kadar her türlü ihtiyacını karşılayabilecek. Daha önce 1 gömlek alan, 5 gömlek, 1 ayakkabı alan 3 ayakkabı alacak. Bu durum aynı zamanda üretimi de canlandıracaktır.
100 milyarın üstünde geliri olanlar, üretici kesim olarak adlandırılacak ve bu kesimden sarsmayacak şekilde vergi alınacaktır. Tüketici kesimin canlandırılması ile beraber üretim katlanacak ve ekonomik bir büyüme doğal olarak sağlanacaktır.
Bu ekonomik büyümenin temelde iki büyük faydası vardır. Birincisi, üretici kat kat daha fazla üreteceğinden vergi yükü az olmasına rağmen daha fazla vergi toplanabilecek, ikincisi ise, ekonomik büyüme oranında devletimiz senyoraj hakkını kullanarak para basabilecektir. Bilindiği gibi bu şekilde para basmak enflasyonu artırmaz. Çünkü basılan para üretim ve emeğin karşılığıdır.
Milli Ekonomi Modeli'nde ne dışarıdan, ne de içeriden asla borç almak yoktur. Bu sebeple toplanan vergiler devletimizin milletine sunacağa hizmetlere fazlasıyla yetecektir.
Milli Ekonomi Modeli'nde üretici kesiminden alınacak olan vergi yolsuzlukları karşılamak, bütçe açıklarını kapatmak için değil, vatandaşına götürdüğü hizmet bedeli kadardır.
Zaten IMF'ye ve yolsuzluklara topladığınız vergilerin kat kat fazlasını verseniz yine yeterli olmaz. Çünkü biri tefeci diğeri ise hırsız. Altı açık bir keseye para koymak gibidir. Bu sebeple Milli Ekonomi Modeli IMF'ye hayır demektedir.
Model, samimi bir şekilde çalışmak, üretmek isteyenin önünü tamamen açmakta, ama yolsuzluk,hırsızlık niyetinde olanların ise tamamen önünü kesmektedir.
Kötülere ve kötü niyetli insanlara pirim verildiği günümüzde ne noktaya geldiğimiz ortadadır.
Çalışmaya, üretmeye, iyilik yapmaya, onurlu bir hayat yaşamaya, vatanına, milletine, bayrağına, askerine, maddi ve manevi bütün değerlerine sahip çıkmaya pirim verilen Milli Ekonomi Modeli'nde Türkiye, kainat devleti olma noktasında büyük adımlar atacaktır.
Bizim milletimiz aziz bir millettir. Geçmişte başardı, gücünün farkına vardığında daha güzellerini de ortaya koyar. Ne diyelim, Allah(cc) görmeyi nasip etsin.
Bu dönemde OECD (Ekonomik işbirliği ve kalkınma teşkilatı) ülkeleri içinde kişi başına milli gelir bakımından en yoksul ülkesi olmasına rağmen, vergi yükünü en fazla artıran ülke oldu. 1985'te verginin milli gelire oranı %15.4 iken, %17.8'lik bir artışla %33.2'ye yükseldi.
Siyasilerimiz Ülkemizin milli menfaatlerini gözeten bir ekonomik model ortaya koymadığı müddetçe, milletimizin üzerindeki bu vergi yükü hızla artmaya devam edecektir.
Vergi, bir ülkenin milletine hizmet sunabilmesi, üreticisini, tüketicisini, sivilini, askerini, gencini, yaşlısını yani toplumun tamamını ayakta tutabilmesi için, kısaca milletine babalık yapabilmesi için milletinden aldığı ödenektir.
Bu manada vergi kalkınmanın temelidir. Devlet baba onunla milletinin önünü açar ve tıkandığı noktalarda milletinin elinden tutar.
Siz ekonomik istikrarsızlıklar içinde inim inim inleyen vatandaşınızdan çokça vergi alır sonra onunla yapılan yolsuzlukların faturalarını ve iç ve dış borçları, kısaca ekonomiyi ve idareyi bilmemekten kaynaklanan yanlışlıkları bununla ödemeye kalkarsanız bugün ülkemizde yaşadığımız manzara ile karşılaşırız.
Yollarınızda olan kazaları önleyecek bir düzenleme yapamazsınız. Masrafa kaçmayayım diye kazalara sebep olan demiryolları yaparsınız -bilim adamları uyarmasına rağmen-. Üreticinizi, tüketicinizi destekleyemezsiniz. Ordunuzu teknolojik olarak güçlendiremezsiniz. Yaşlılarınızı kuyruklarda süründürürsünüz. Evsizlere ev, işsizlere iş, aşsızlara aş bulamazsınız. Gençleriniz kahve köşelerinde olup bitenlerden bihaber ve kabiliyetsiz olur. Eğitimde ve sağlıkta üç kuruşun hesabıyla uğraşırsınız.
Yani milletinizi göremez, gerekli hiçbir hizmeti tabii niyetiniz varsa-sunamazsınız.
Sonra da fildişi kulelerinize geçer, ekranlardan seyrettiğiniz milletinize bakar, nasıl nüfus planlaması yapalım, bu milleti nasıl oyalayalım, şurası sırtımızda kambur, burayı satalım kurtulalım, ABD'ye, AB' ye tam teslim olalım, onlar bize aş bulur, iş bulur gibi aciz mantıklara düşersiniz.
Eğer bu işi beceremiyor da yapamıyorsanız bırakın yapanlar gelsin, sürünmekten kurtulalım, şayet becerebiliyor da yapmıyorsanız vay halinize. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Peki vergi nasıl olmalı ve toplanan vergi nasıl değerlendirilmelidir?
Bunun cevabını Prof. Dr. Haydar Baş Bey Milli Ekonomi Modeli'nde bakın nasıl ortaya koyuyor?
Vergide yepyeni bir anlayışla, adalet ve verimlilik ilkesini temel alan bir vergi politikası ortaya konulacaktır.
Modelde, memur, işçi, emekli, çiftçi, küçük esnaf kesimleri, yani 100 milyarın altında geliri olan herkes tüketici sınıfı kabul edilecek ve vergi alınmayacaktır. Böyle yapılarak tüketici kesimin geliri katlanacak ve tüketme görevini daha fazla yapacaktır. Tüketici kesimine giren vatandaşlarımız -yapılan araştırmalara göre halkımızın %95'i- daha önce alamadığını alabilecek, ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayacaktır.
Ev hanımlarına emeklilik, çocuk parası, evlilik parası, doğum parası gibi ek gelirlerle de desteklenen milletimiz rahat bir nefes alacak ve yemesinden giyinmeye kadar her türlü ihtiyacını karşılayabilecek. Daha önce 1 gömlek alan, 5 gömlek, 1 ayakkabı alan 3 ayakkabı alacak. Bu durum aynı zamanda üretimi de canlandıracaktır.
100 milyarın üstünde geliri olanlar, üretici kesim olarak adlandırılacak ve bu kesimden sarsmayacak şekilde vergi alınacaktır. Tüketici kesimin canlandırılması ile beraber üretim katlanacak ve ekonomik bir büyüme doğal olarak sağlanacaktır.
Bu ekonomik büyümenin temelde iki büyük faydası vardır. Birincisi, üretici kat kat daha fazla üreteceğinden vergi yükü az olmasına rağmen daha fazla vergi toplanabilecek, ikincisi ise, ekonomik büyüme oranında devletimiz senyoraj hakkını kullanarak para basabilecektir. Bilindiği gibi bu şekilde para basmak enflasyonu artırmaz. Çünkü basılan para üretim ve emeğin karşılığıdır.
Milli Ekonomi Modeli'nde ne dışarıdan, ne de içeriden asla borç almak yoktur. Bu sebeple toplanan vergiler devletimizin milletine sunacağa hizmetlere fazlasıyla yetecektir.
Milli Ekonomi Modeli'nde üretici kesiminden alınacak olan vergi yolsuzlukları karşılamak, bütçe açıklarını kapatmak için değil, vatandaşına götürdüğü hizmet bedeli kadardır.
Zaten IMF'ye ve yolsuzluklara topladığınız vergilerin kat kat fazlasını verseniz yine yeterli olmaz. Çünkü biri tefeci diğeri ise hırsız. Altı açık bir keseye para koymak gibidir. Bu sebeple Milli Ekonomi Modeli IMF'ye hayır demektedir.
Model, samimi bir şekilde çalışmak, üretmek isteyenin önünü tamamen açmakta, ama yolsuzluk,hırsızlık niyetinde olanların ise tamamen önünü kesmektedir.
Kötülere ve kötü niyetli insanlara pirim verildiği günümüzde ne noktaya geldiğimiz ortadadır.
Çalışmaya, üretmeye, iyilik yapmaya, onurlu bir hayat yaşamaya, vatanına, milletine, bayrağına, askerine, maddi ve manevi bütün değerlerine sahip çıkmaya pirim verilen Milli Ekonomi Modeli'nde Türkiye, kainat devleti olma noktasında büyük adımlar atacaktır.
Bizim milletimiz aziz bir millettir. Geçmişte başardı, gücünün farkına vardığında daha güzellerini de ortaya koyar. Ne diyelim, Allah(cc) görmeyi nasip etsin.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024