Binden fazla akademisyen, sinemacı, yazar-çizer bir araya gelmiş, ortak bir metin hazırlanıp, imzalamış ve kamuoyuna duyurmuş. Konu doğu ve güneydoğu'da yaşanan olaylar. Slogan "çocuklar ölmesin." Çağrı devlete; "durdurun bu katliamı." Çözüm, "başlattığınız açılım sürecine dönün."
Bu bildiriyi ve sahiplerini herkes bir şekilde yorumladı. Sayın Erdoğan direk damgayı bile vurdu; "müsveddeler." Hükümet hemen tuz ve biberini koyup, bildiri sahiplerini, milletin önüne attı. Yandaş medya hemen "vurun müsveddeye" holiganlığıyla vurmaya, vurdurmaya başladı. Kaç gündür vuruyorlar.
Hak ettiler mi? Beraber bakalım.
Bir kere bu kişiler okumuş insanlar. Yani bilgi birikimleri var. "Çocuklar ölmesin" diyorlar. Soruyorum; Bugüne kadar çocuklar ölsün, diyen birine rastladınız mı? Ben rastlamadım.
Demek ki, niyetlerinde bir arazı, bir gizlilik var. Eğer bu akademisyenlerin niyetleri samimi olsaydı yani niyetleri Türkiye Cumhuriyetinin geleceği, milletimizin birlik ve beraberliği olsaydı, "çocuklar neden ölüyor, çocukları öldürtenler kimlerdir, neden doğu, neden Kürtler" gibi soruların cevaplarını bulup, açıklarlardı.
Bunlar okumuş insanlar ya! İtilaf devletlerinin, Lord Curzon'un, Theodor Herzl'in doğu ve güneydoğumuz üzerindeki planlarını araştırılardı. Milli Mücadele yıllarına giderlerdi. Bu bölgede bahsettiğim kişi ve devletlerin, Nakşi şeyhleri önderliğinde çıkarttıkları isyanları incelerlerdi.
Graham Fuller, Henry Barkey, David Phillps gibi CIA şeflerinin Türkiye üzerine hazırladıkları plan ve raporları inceler, hükümetlerin bunlarla ilişkilerini milletimize anlatırlardı.
Bu akademisyenler BOP'u, BOP'ta AKP'nin üstlendiği misyonu, bizzat açıklanan, "Diyarbakır yıldız olacak" cümlesinin mahiyetini anlar ve anlatırlardı.
Bu akademisyenler gerçekten samimi olsalardı, Yahudi ve Hıristiyanların inanç boyutunda bölgedeki hedeflerini bilir ve anlatırlardı.
Ama ne yaptılar? Aynen doğuda olduğu gibi çocukları öne sürerek devleti suçlamaya kalktılar.
Bu bildiri, Erdoğan ve AKP için adeta can simidi oldu. "Vurun müsveddeye" dediler. Şimdi herkes vuruyor.
Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ne bu kişiler ve ne de imzaladıkları metin ülkemizi bu noktaya getiren siyasi mantıktan ve nede çözüm süreci adı altında söylenen sözlerden, imzalanan metinlerden daha tehlikelidir.
Zaten son sözleri de Erdoğan ve hükümetle aynı çizgi ve hedefte olduklarını gösteriyor; "Çözüm sürecine geri dönülsün."
* * *
Asıl bildiri çoktan imzalanmıştı
Şimdilerde "vurun müsveddeye" diyenler asıl bildiriyi çoktan imzalamış ve uygulamaya koymuşlardı bile. Bu gerçeği birinci ağızlar, "PKK, çözüm süreci içerisinde yapılandı, silahlandı, siyasallaştı" gibi itiraflar da bulunuyorlar.
Oysa dün; "PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin." (Başbakan Erdoğan 18 Ekim 2012)
Ahmet Davutoğlu; "Ulus devlet ayrıştırıcıdır, ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi, bana Serok Ahmet diyorlar."
AKP eski Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik; "PKK bomba patlattı diye, bir yeri bastı diye, birkaç Mehmet'i şehit etti diye örgütün her gün Türkiye'nin gündemini oluşturmasına müsaade etmemeliyiz."
Bülent Arınç, başbakan yardımcılığı döneminde gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı söyleşi de 'PKK'ya katılımların arttığı iddialarına' şöyle cevap veriyordu;
"Bu katılımların bugünkü amacının geçmişte olduğu gibi silahlı eylem yapacak, ölecek veya öldürecek nitelikte değil başka amaçlarla olduğu düşünüyoruz."
"Başka amaçlar nedir" sorusu üzerine de şunları söyledi: "Gelecek kaygısı... Dağa çıkışlar eskiye oranla daha nitelikli hal aldı."
Aynı Arınç, NTV'de katıldığı programda; "PKK'lılar ellerinde silahla karakolun önünden geçip, el sallıyor, asker müdahale etmiyordu. Biz terörün sonlansın diye, siyasi müzakerelerden sonuç almak için sabrettik" diyorlardı.
Şimdi soruyorum; Eğer vurulacaksa, neden sadece müsveddelere vuruyoruz?
Bu bildiriyi ve sahiplerini herkes bir şekilde yorumladı. Sayın Erdoğan direk damgayı bile vurdu; "müsveddeler." Hükümet hemen tuz ve biberini koyup, bildiri sahiplerini, milletin önüne attı. Yandaş medya hemen "vurun müsveddeye" holiganlığıyla vurmaya, vurdurmaya başladı. Kaç gündür vuruyorlar.
Hak ettiler mi? Beraber bakalım.
Bir kere bu kişiler okumuş insanlar. Yani bilgi birikimleri var. "Çocuklar ölmesin" diyorlar. Soruyorum; Bugüne kadar çocuklar ölsün, diyen birine rastladınız mı? Ben rastlamadım.
Demek ki, niyetlerinde bir arazı, bir gizlilik var. Eğer bu akademisyenlerin niyetleri samimi olsaydı yani niyetleri Türkiye Cumhuriyetinin geleceği, milletimizin birlik ve beraberliği olsaydı, "çocuklar neden ölüyor, çocukları öldürtenler kimlerdir, neden doğu, neden Kürtler" gibi soruların cevaplarını bulup, açıklarlardı.
Bunlar okumuş insanlar ya! İtilaf devletlerinin, Lord Curzon'un, Theodor Herzl'in doğu ve güneydoğumuz üzerindeki planlarını araştırılardı. Milli Mücadele yıllarına giderlerdi. Bu bölgede bahsettiğim kişi ve devletlerin, Nakşi şeyhleri önderliğinde çıkarttıkları isyanları incelerlerdi.
Graham Fuller, Henry Barkey, David Phillps gibi CIA şeflerinin Türkiye üzerine hazırladıkları plan ve raporları inceler, hükümetlerin bunlarla ilişkilerini milletimize anlatırlardı.
Bu akademisyenler BOP'u, BOP'ta AKP'nin üstlendiği misyonu, bizzat açıklanan, "Diyarbakır yıldız olacak" cümlesinin mahiyetini anlar ve anlatırlardı.
Bu akademisyenler gerçekten samimi olsalardı, Yahudi ve Hıristiyanların inanç boyutunda bölgedeki hedeflerini bilir ve anlatırlardı.
Ama ne yaptılar? Aynen doğuda olduğu gibi çocukları öne sürerek devleti suçlamaya kalktılar.
Bu bildiri, Erdoğan ve AKP için adeta can simidi oldu. "Vurun müsveddeye" dediler. Şimdi herkes vuruyor.
Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ne bu kişiler ve ne de imzaladıkları metin ülkemizi bu noktaya getiren siyasi mantıktan ve nede çözüm süreci adı altında söylenen sözlerden, imzalanan metinlerden daha tehlikelidir.
Zaten son sözleri de Erdoğan ve hükümetle aynı çizgi ve hedefte olduklarını gösteriyor; "Çözüm sürecine geri dönülsün."
* * *
Asıl bildiri çoktan imzalanmıştı
Şimdilerde "vurun müsveddeye" diyenler asıl bildiriyi çoktan imzalamış ve uygulamaya koymuşlardı bile. Bu gerçeği birinci ağızlar, "PKK, çözüm süreci içerisinde yapılandı, silahlandı, siyasallaştı" gibi itiraflar da bulunuyorlar.
Oysa dün; "PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin." (Başbakan Erdoğan 18 Ekim 2012)
Ahmet Davutoğlu; "Ulus devlet ayrıştırıcıdır, ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi, bana Serok Ahmet diyorlar."
AKP eski Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik; "PKK bomba patlattı diye, bir yeri bastı diye, birkaç Mehmet'i şehit etti diye örgütün her gün Türkiye'nin gündemini oluşturmasına müsaade etmemeliyiz."
Bülent Arınç, başbakan yardımcılığı döneminde gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı söyleşi de 'PKK'ya katılımların arttığı iddialarına' şöyle cevap veriyordu;
"Bu katılımların bugünkü amacının geçmişte olduğu gibi silahlı eylem yapacak, ölecek veya öldürecek nitelikte değil başka amaçlarla olduğu düşünüyoruz."
"Başka amaçlar nedir" sorusu üzerine de şunları söyledi: "Gelecek kaygısı... Dağa çıkışlar eskiye oranla daha nitelikli hal aldı."
Aynı Arınç, NTV'de katıldığı programda; "PKK'lılar ellerinde silahla karakolun önünden geçip, el sallıyor, asker müdahale etmiyordu. Biz terörün sonlansın diye, siyasi müzakerelerden sonuç almak için sabrettik" diyorlardı.
Şimdi soruyorum; Eğer vurulacaksa, neden sadece müsveddelere vuruyoruz?
Akın Aydın / diğer yazıları
- İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu? / 26.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024