Kıbrıs konusunda Türkiye olarak üzerimize düşeni yapmadığımız müddetçe Kıbrıs politikamız daha da zor bir sürece doğru giriyor. "Ama biz Rumların doğalgaz hamlesine karşılık Fatih ve Yavuz sondaj gemilerimizi gönderdik, elimizden geleni yapıyoruz" diyebilirsiniz, ben bunları kastetmiyorum. İlk planda ve asıl yapmamız gereken bu değil, bundan önce yapmamız gereken çok önemli bir vazife var.
Bu nedir diye sorarsanız, elbette ki, Prof. Dr. Haydar Baş'ın 2013 yılında Kıbrıs Lefkoşa'da gerçekleşen 8'inci Milli Ekonomi Modeli Kongresi'nde ifade ettiği, "KKTC tam bağımsız bir devlet olmalıdır ve Türkiye KKTC'nin dünyada tanınması için her türlü mücadeleyi ve çalışmayı ortaya koymalıdır" gerçeğidir.
Esasen Prof. Dr. Baş, 1974 Barış Harekâtı'nı taçlandıracak bu kesin çözümünü sadece 2013 ve sonrası söylemedi, 1990'lı yılların sonunda gerçekleşen Kıbrıs Vatandır mitinglerinde de açıkça ifade etmişti. Ama her zaman olduğu gibi Türkiye olarak devletiyle, milletiyle, siyasetiyle kulağımızı tıkadık, gözümüzü kapadık ve bugün bunun faturasını ödüyoruz.
Siyasilerimizin yıllardır AB ve ABD aklıyla uyguladığı Kıbrıs politikası, bugün Yunan'ı ve Kıbrıslı Rumları Türkiye'ye karşı daha da cüretkâr hale getirmiş, Kıbrıs Türk'ünü ise endişeye sevk etmiştir.
Yoksa yaklaşık 700 bin nüfusa sahip Kıbrıs Rumlarının, 82 milyon'luk Türkiye'ye meydan okuyarak Türkiye'nin de hakkı olan bölgelerde Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yapmaları, doğalgaz sondajları için devletlerle tek taraflı anlaşmalar imzalamaları başka neyin göstergesidir?
Yunanistan'dan gelen tehditkâr açıklamalar da bu cüretkârlığın son örnekleridir. Malum, Yunanistan başbakanlığını Çipras'tan yeni devralan Kiriakos Miçotakis, ilk yurt dışı ziyaretini Güney Kıbrıs'a yaptı ve burada Kıbrıs Rum lideri Anastasiadis ile bir araya geldi.
Miçotakis bu görüşmede, "İlk önceliklerinin Ada'da Türk işgalinin son bulması" olduğunu belirtti ve "Çağ dışı garantiler sisteminin çözümle birlikte kaldırılması gerektiğini" vurguladı. Halbuki Kıbrıs'ta 1974'ten bu yana bir huzur varsa, kimse kimseye mermi atmıyor, insanlar birbirine zulmetmiyorsa bunun asıl sebebi Ada'daki Türk askerinin varlığıdır.
Yunanistan Ada'yı işgal edip, Ada'nın Yunanistan'a dâhil edilmesi anlamına gelen Enosis devreye sokulamıyorsa bunun da asıl sebebi Türkiye'nin garantörlüğüdür. Miçotakis, Kıbrıs'a barışı getiren bu iki önemli hususun devreden çıkartılmasını isteyerek esasen Ada'ya huzuru değil, yeniden kavga ve katliamı getirmeyi arzu etmektedir.
Kıbrıs Rum kesiminin yaptığı sondaj anlaşmalarındaki cesaretinin perde arkasını Yunan Başbakan şu cümlelerle itiraf ediyor: "Kıbrıs Rum kesimi enerji alanındaki meydan okumaların tırmanmasına karşı Yunanistan'ın ve AB'nin desteğini alacaktır."
Esasen Rumları sadece Yunanistan ve AB desteklemiyor, buradaki enerji kaynaklarının kaymağını asıl yiyen iradelerin İsrail ve ABD olduğunu da görmek zorundayız. Yoksa bu bölgeden çıkartılan doğalgaza neden "İsrail gazı" densin?
Kıbrıs Rum lideri de aldığı cesaretle küstah açıklamalara yenilerini ekliyor:
"Müzakerelerin yeniden başlaması konusunda Başbakan (Miçotakis) ile ortak duruşumuz, Türkiye'nin, Kıbrıs'ın Münhasır Ekonomik Bölgedeki (MEB) hukuksuz faaliyetlerine ve Gazimağusa'daki (Famagusta) kapalı alanın (Maraş) açılması planına son vererek uygun atmosferin yaratılmasına katkıda bulunması gerektiği şeklinde…"
Yunan ve Rum bir olup, tek bir ağızla Türk askerini işgalle, Türkiye'nin garantörlüğünü çağ dışılıkla, Türkiye'nin kendi hakkı olan yerlerde sondaj yapmasını, kapalı Maraş'ın açılmasını da hukuksuzlukla itham edebiliyorsa, buna ciddi bir cevabımız olması lazım.
Üzüldüğünü ifade etmek, kınamak, açıklamaları çağ dışı olarak ifade etmek, ardından da Rum'un çıkarlarına hizmet eden müzakerelere devam etmek elbette ki doğru bir cevap olmayacaktır.
Yunan Başbakanı'nın, Rum liderin ve de arkalarında cesaret verenlerin küstahlıklarına en güzel cevap, Prof. Dr. Baş'ın başta da ifade ettiğimiz çözümleridir; KKTC tam bağımsız olacak ve Türkiye'nin öncülüğüyle tüm dünyada tanınması sağlanacak.
Peki, bu mümkün mü? Elbette mümkün…
KKTC'yi bağımsız bir devlet olarak tanımaya, Pakistan hazır, Bangladeş hazır, Azerbaycan hazır, hatta başta Rusya ve Çin olmak üzere tüm BRICS devletleri de hazır…
Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak, 26 Temmuz 2019'da yaptığı açıklamada, Akdeniz'de Rus şirketlerin başarılı enerji projelerinde yer aldığını belirterek, "Eğer ticari açıdan tüm tarafların yararına projeler olursa, Rus şirketleri Doğu Akdeniz'de Türkiye ile işbirliğine yönelik kararlar alabilir" dedi.
Bize güvenerek S-400 sistemlerini veren, büyük gerilimlerin yaşandığı Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin yanında olacağını açıklayan Rusya, teklif ettiğimizde elbette ki KKTC'yi rahatlıkla tanıyacaktır.
Bu ülkeler eğer bugüne kadar KKTC'yi tanımadıysa Türkiye'nin siyasileri talep etmediği içindir; yoksa çoktan hazırlar…
Eğer Prof. Dr. Baş'ın dediklerini bir an önce hayata geçirirsek, emin olun ki, bundan sonra hiç kimse Türk askerine Kıbrıs'ta işgalci diyemez, garantörlüğe çağ dışı diyemez, Türkiye'nin ve KKTC'nin hakkı olan enerji kaynaklarını pervasızca sağa sola dağıtamaz.
Her şeyi yerli yerine oturtacak olan tek çözüm budur, acilen uygulanmalıdır.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024