Güneşin batma saatleri Bilecik İstasyonu'nda bir askeri tren hareket etmek üzereydi. Kapısı açık, kırkbeş kişilik bir vagon önünde, oraya mıhlanmış gibi duran biri vardı. Teğmen Abdülkadir Kemal, onun, kim olduğunu ve orada ne yapmak istediğini merak etmişti. Önce bir nöbetçi olsa gerek, diye düşündü ve ilerledi. Hayır, bu bir nöbetçi değildi. Yanına yaklaştığı zaman uzun boyu, yılların getirdiği türlü keder ve güçlüklerin yükü altında öne doğru eğilmiş, elinde bir değnek, sırtında bir torba, sessizliği içinde bütün acıları gözlerinden okunan orada çakılıp kalmış bir Türk anasıyla karşılaşmıştı. Başındaki örtü ıslanmış, ak saçlarına yapışmıştı. Kutsal bir göreve kendini adamış gibi bakışlarını vagondaki Mehmetçiklere dikmişti. "Oğlun kimdir nerelidir ana? "Söğüt'ün Akgönlü köyünden Mahmut oğlu Hüseyin.""Çağırayım mı, görmek ister misin?""Ona söyleyecek bir sözüm var. Zahmet olmazsa, sana dua ederim."Teğmen Abdülkadir vagona doğru gitti ve yüksek sesle bir künye okudu. "Mahmut oğlu Hüseyin, Söğüt" "Buyur komutanım, benim Akgönül'den""Gel oğlum, seni anan görmek istiyor."Delikanlı vagondan atladı. Filiz gibi bir boyla teğmenin karşısında, esas duruşta bir heykel gibi dikildi? Birlikte yürüdüler ve feleğin bütün kahrını sinesinde söndürmüş ihtiyar annenin önünde durdular. Hüseyin, anacığının elini büyük bir saygı ve sevgiyle öptü. Çaresiz ana, bir kaya kadar metin görünüyordu. Ciğerparesini sarılıp kokladı ve dedi ki;"Hüseyin, dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, iki ağan geçen bahar Çanakkale'de şehit düştüler. Bak, son dayanağım sensin. Minareden ezan sesleri kesilecekse, köyüm, vatanım Yunan eline düşecekse, şehitlerim, bizi lanetleyecekse sütüm haram olsun, öl de köye dönme. Haydi oğul! Allah yolunu açık, yüzünü ak etsin." Hüseyin, bu sözleri kalbinin derinliklerine gömerek anasını ve teğmenini selamladı. Sert bir dönüşle vagondaki yerine döndü? Teğmen Abdülkadir; "Valide, demek sizin soyun erkekleri hep şehit oldular öyle mi?""Yalnız bizim soy değil oğul. Yıllardır köy mezarlığına delikanlı gömülmedi. Vatan sağ olsun." Teğmen Abdülkadir, bu Türk anasının karşısında donup kalmıştı. "Anadolu" ne demektir, şimdi daha iyi anlıyordu. İçinden kopup gelen bir saygı ile ihtiyarın elini öperek; "Anacığım, bana da dua etmeyi unutma" dedi. O, gerçekte asıl anasını küçükken kaybetmişti. Buğulanan gözlerini ve boğuklaşan sesini saklamak için döndü ve tirene atladı. Kendi kendine "Milleti doğuran da ana, yaşatan da ana" diyordu. Yürek sahibi analar, paket sahiplerini asla affetmeyecekler?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025