Prof. Dr. Haydar Baş Bey, 7 Haziran seçimlerinin akşamı, "Türkiye karanlık bir döneme girmiştir"; 1 Kasım seçimleri sonrası ise "Türkiye zifiri bir karanlık döneme girmiştir" ifadelerini kullanmıştı. Bugün içinde bulunduğumuz durum Sevr şartlarından çok daha kötüdür.
Sayın Baş'ın öngördüğü "zifiri karanlık tablo" her sahada yaşanmaktadır.
2000 yılına girerken neredeyse sıfır olan terör, 2005 yılında Diyarbakır'da startı verilen terörle müzakere süreciyle tırmanmaya başlamış, önce dağlara yeniden yerleşmiş ardından şehirlere inmiştir. 1 Kasım seçimlerinden sonra da Kobani süreci güneydoğumuzda yaşanmış ve terör küresel bir terör halini almış, birtakım devletlerin askerlerini ve istihbarat elemanlarını da içine alan terör, şehirlerimizi, ilçelerimizi ele geçirmeye başlamış, milyonlarca güneydoğulu kardeşimiz göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Terör sadece güneydoğu ile sınırlı kalmamış, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde de kalabalıkları hedef alan terör eylemleri gerçekleştirilerek ülke tam bir güvensizlik ve kaos içine sokulmuştur. Ankara tren garı önündeki terör eyleminde 100'ü aşkın vatandaşımız, İstanbul Sultanahmet meydanındaki eylemde 10 turist, Ankara Kızılay'daki son eylemde ise çoğunluğu asker olan 28 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir
Terör her yerde ve her gün can alırken, bir taraftan da hemen hemen her fırsatta Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışması hem sokaklarda, hem de ekranlarda bilinçli olarak körüklenmektedir.
AKP'nin dış politikası sebebiyle, Türkiye'nin etrafında dost bir ülke kalmamıştır. Irak, Suriye, İran, Azerbaycan, Rusya, Libya, Mısır düşman hale getirilmiş, Yahudi Barzani, PYD, IŞİD, ABD ve İsrail komşu hale getirilmiştir. Düşmanlar da dost kabul edilmiştir: Barzani, İsrail, Yunanistan, Ermenistan vs.
Ortadoğu'nun çıbanbaşı olan İsrail'e her türlü hizmet sunulmuştur. Su tedariki, doğalgazın üzerimizden ihracatı, Barzani ve IŞİD petrollerinin İsrail'e aktarılması, Erbakan'ın 19 anlaşmasının içi doldurularak devam ettirilmesi, Malatya Kürecik'teki radarın İsrail'in kullanımına açılması, Esad, İran ve Hizbullah düşmanlığı? hepsi bu kapsamdadır.
Rusya, Suriye'ye verdiği destekle, ülkedeki teröre nefes aldırmazken, Rus uçağı düşürülerek Rusya'nın PYD'nin ve onun arkasındaki irade olan ABD'nin yanında yer alması sağlanmıştır. Bu, Türkiye siyasetinin Büyük İsrail projesine büyük bir desteğidir.
ABD, Rusya'nın Milli Ekonomi Modeli'ni kanunlaştırarak ortaya koyduğu milli ekonomisiyle dünyanın süper gücü olması ve bu sayede ABD'nin emperyalist politikalarına dur demesinden oldukça rahatsızdır. Türkiye ile Rusya arasında yaşanan gerilimden en fazla istifade eden ABD-İsrail ikilisidir. Hatta bu gerilimi bir savaş atmosferine taşıyabilmeyi ve Türkiye'yi bir cephe ülkesi haline getirerek Rusya'yı bir savaş ile oyalamayı her zaman planlamaktadır.
Başkanlık sistemi ile Türkiye eyalet sistemine geçirilmek istenmekte, bu da Türkiye'nin üniter yapısının darmadağın olması, bölünmesi ve parçalanması anlamına gelmektedir.
Türkiye'de MGK siyasallaşmıştır, yargı siyasallaşmıştır, bütün erkler siyasi iradenin kontrolündedir, fiili bir başkanlık sistemi zaten yaşanmaktadır. Buna rağmen başkanlık sistemi ısrarı özerklik ve bölünmek demektir.
Suriye politikalarındaki yanlışlık sebebiyle Türkiye mülteci krizine maruz bırakılmış, AB'nin tampon bölgesi haline dönüştürülmüştür.
Türkiye devletiyle, şirketleriyle ve de vatandaşlarıyla borç batağı içindedir.
Borçların ve faizlerin artması, siyasilerin savurganlıklarının artması, buna karşın gelirlerin de azalması, vergilerin, zamların ve cezaların artmasına neden olmaktadır.
Türkiye'de tarım ve hayvancılık, sanayi, ticaret bitirilmiş, ekonomimiz her alanda tamamen bağımlı hale getirilmiştir. Terör olayları ve Rusya gerginliği sebebiyle turizm de bitmiştir. 3 katrilyon dolarlık madenlerimiz, verimli arazilerimiz, güzide mekanlarımız yabancılara peşkeş çekilmiştir.
Türkiye'de, intiharlar, cinayetler, tecavüzler, gasp ve hırsızlıklar, boşanmalar katlanarak artmıştır. Ve bütün bu zifiri karanlık aratarak devam etmesine rağmen siyasi irade hala "istikrar" diyebilmektedir, millet de kör ve sağır vaziyette böyle bir siyasetin peşine koşmaya devam etmektedir. Kısaca, körler ve sağırlar birbirini ağırlamaktadır.
Bütün bu zifiri karanlık tabloyu aydınlığa çevirecek tek güçlü ışık vardır, o da Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi'dir. O iktidarda olsaydı bugün vatandaşlık maaşı ve 5000 TL asgari ücret sebebiyle terör tamamen bitmiş olacaktı.
Prof. Dr. Baş iktidarında, madenlerini millet yararına kullanan, parasını ise milli emek ve üretim karşılığı devreye koyan devlet, "alan el" ya da "vatandaşın ümüğünü sıkan irade" değil, "veren el" olacak, güçlü olacak, borçsuz olacak, bağımsız olan böyle bir mili devletin ordusu da en güçlü bir ordu olacak.
İçeride düşman kalmayacağı gibi, dışarıda da kimse Türkiye'ye yan bakamayacak. BTP iktidarında Türkiye, kendi topraklarında hesabı olmayanlarla ilişkilerini geliştirecek.
Kendi kaynaklarını kullanan Türkiye, yerli enerji, yerli hammadde, yerli tohum, yerli gübre, yerli para, yerli ürün ile dünyanın bir numaralı sanayi devi, tarım devi, ticaret devi, sağlık ve eğitim devi olacak.
Herkes ihtiyaç duyduğu geliri kimseye muhtaç olmadan devlet garantisiyle elde edeceğinden, cinayet, gasp, hırsızlık, boşanma, intihar vakaları da asla olmayacaktır.
Gençler geleceğe güvenle bakacak, Müslüman Türk kimliğini her yerde göğüslerini gererek taşıyacaklar.
BTP iktidarında üniter yapı muhafaza edilecek, Atatürk'ün miras bıraktığı bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kılınacak; Türk milleti, Laz'ıyla, Kürt'üyle, Türk'üyle, Boşnak'ıyla, Çerkez'iyle, Alevi'siyle, Sünni'siyle, Caferi'siyle, her bir ferdiyle tek bilek tek yürek olacak.
Ne diyelim, bugün Meclis içi iktidarıyla, muhalefetiyle bize zifiri bir karanlık yaşatıyorlar; Prof. Dr. Haydar Baş ise bize, tabiri caizse, dünyadayken cenneti sunuyor. Ya zifiri karanlıkta yok olup gideceğiz, ya da geleceğimiz adına Prof. Dr. Baş'a sahip çıkarak, emaneti ona vererek, ülkemizi cennet bir vatana dönüştüreceğiz.
Sayın Baş'ın öngördüğü "zifiri karanlık tablo" her sahada yaşanmaktadır.
2000 yılına girerken neredeyse sıfır olan terör, 2005 yılında Diyarbakır'da startı verilen terörle müzakere süreciyle tırmanmaya başlamış, önce dağlara yeniden yerleşmiş ardından şehirlere inmiştir. 1 Kasım seçimlerinden sonra da Kobani süreci güneydoğumuzda yaşanmış ve terör küresel bir terör halini almış, birtakım devletlerin askerlerini ve istihbarat elemanlarını da içine alan terör, şehirlerimizi, ilçelerimizi ele geçirmeye başlamış, milyonlarca güneydoğulu kardeşimiz göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Terör sadece güneydoğu ile sınırlı kalmamış, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde de kalabalıkları hedef alan terör eylemleri gerçekleştirilerek ülke tam bir güvensizlik ve kaos içine sokulmuştur. Ankara tren garı önündeki terör eyleminde 100'ü aşkın vatandaşımız, İstanbul Sultanahmet meydanındaki eylemde 10 turist, Ankara Kızılay'daki son eylemde ise çoğunluğu asker olan 28 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir
Terör her yerde ve her gün can alırken, bir taraftan da hemen hemen her fırsatta Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışması hem sokaklarda, hem de ekranlarda bilinçli olarak körüklenmektedir.
AKP'nin dış politikası sebebiyle, Türkiye'nin etrafında dost bir ülke kalmamıştır. Irak, Suriye, İran, Azerbaycan, Rusya, Libya, Mısır düşman hale getirilmiş, Yahudi Barzani, PYD, IŞİD, ABD ve İsrail komşu hale getirilmiştir. Düşmanlar da dost kabul edilmiştir: Barzani, İsrail, Yunanistan, Ermenistan vs.
Ortadoğu'nun çıbanbaşı olan İsrail'e her türlü hizmet sunulmuştur. Su tedariki, doğalgazın üzerimizden ihracatı, Barzani ve IŞİD petrollerinin İsrail'e aktarılması, Erbakan'ın 19 anlaşmasının içi doldurularak devam ettirilmesi, Malatya Kürecik'teki radarın İsrail'in kullanımına açılması, Esad, İran ve Hizbullah düşmanlığı? hepsi bu kapsamdadır.
Rusya, Suriye'ye verdiği destekle, ülkedeki teröre nefes aldırmazken, Rus uçağı düşürülerek Rusya'nın PYD'nin ve onun arkasındaki irade olan ABD'nin yanında yer alması sağlanmıştır. Bu, Türkiye siyasetinin Büyük İsrail projesine büyük bir desteğidir.
ABD, Rusya'nın Milli Ekonomi Modeli'ni kanunlaştırarak ortaya koyduğu milli ekonomisiyle dünyanın süper gücü olması ve bu sayede ABD'nin emperyalist politikalarına dur demesinden oldukça rahatsızdır. Türkiye ile Rusya arasında yaşanan gerilimden en fazla istifade eden ABD-İsrail ikilisidir. Hatta bu gerilimi bir savaş atmosferine taşıyabilmeyi ve Türkiye'yi bir cephe ülkesi haline getirerek Rusya'yı bir savaş ile oyalamayı her zaman planlamaktadır.
Başkanlık sistemi ile Türkiye eyalet sistemine geçirilmek istenmekte, bu da Türkiye'nin üniter yapısının darmadağın olması, bölünmesi ve parçalanması anlamına gelmektedir.
Türkiye'de MGK siyasallaşmıştır, yargı siyasallaşmıştır, bütün erkler siyasi iradenin kontrolündedir, fiili bir başkanlık sistemi zaten yaşanmaktadır. Buna rağmen başkanlık sistemi ısrarı özerklik ve bölünmek demektir.
Suriye politikalarındaki yanlışlık sebebiyle Türkiye mülteci krizine maruz bırakılmış, AB'nin tampon bölgesi haline dönüştürülmüştür.
Türkiye devletiyle, şirketleriyle ve de vatandaşlarıyla borç batağı içindedir.
Borçların ve faizlerin artması, siyasilerin savurganlıklarının artması, buna karşın gelirlerin de azalması, vergilerin, zamların ve cezaların artmasına neden olmaktadır.
Türkiye'de tarım ve hayvancılık, sanayi, ticaret bitirilmiş, ekonomimiz her alanda tamamen bağımlı hale getirilmiştir. Terör olayları ve Rusya gerginliği sebebiyle turizm de bitmiştir. 3 katrilyon dolarlık madenlerimiz, verimli arazilerimiz, güzide mekanlarımız yabancılara peşkeş çekilmiştir.
Türkiye'de, intiharlar, cinayetler, tecavüzler, gasp ve hırsızlıklar, boşanmalar katlanarak artmıştır. Ve bütün bu zifiri karanlık aratarak devam etmesine rağmen siyasi irade hala "istikrar" diyebilmektedir, millet de kör ve sağır vaziyette böyle bir siyasetin peşine koşmaya devam etmektedir. Kısaca, körler ve sağırlar birbirini ağırlamaktadır.
Bütün bu zifiri karanlık tabloyu aydınlığa çevirecek tek güçlü ışık vardır, o da Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi'dir. O iktidarda olsaydı bugün vatandaşlık maaşı ve 5000 TL asgari ücret sebebiyle terör tamamen bitmiş olacaktı.
Prof. Dr. Baş iktidarında, madenlerini millet yararına kullanan, parasını ise milli emek ve üretim karşılığı devreye koyan devlet, "alan el" ya da "vatandaşın ümüğünü sıkan irade" değil, "veren el" olacak, güçlü olacak, borçsuz olacak, bağımsız olan böyle bir mili devletin ordusu da en güçlü bir ordu olacak.
İçeride düşman kalmayacağı gibi, dışarıda da kimse Türkiye'ye yan bakamayacak. BTP iktidarında Türkiye, kendi topraklarında hesabı olmayanlarla ilişkilerini geliştirecek.
Kendi kaynaklarını kullanan Türkiye, yerli enerji, yerli hammadde, yerli tohum, yerli gübre, yerli para, yerli ürün ile dünyanın bir numaralı sanayi devi, tarım devi, ticaret devi, sağlık ve eğitim devi olacak.
Herkes ihtiyaç duyduğu geliri kimseye muhtaç olmadan devlet garantisiyle elde edeceğinden, cinayet, gasp, hırsızlık, boşanma, intihar vakaları da asla olmayacaktır.
Gençler geleceğe güvenle bakacak, Müslüman Türk kimliğini her yerde göğüslerini gererek taşıyacaklar.
BTP iktidarında üniter yapı muhafaza edilecek, Atatürk'ün miras bıraktığı bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kılınacak; Türk milleti, Laz'ıyla, Kürt'üyle, Türk'üyle, Boşnak'ıyla, Çerkez'iyle, Alevi'siyle, Sünni'siyle, Caferi'siyle, her bir ferdiyle tek bilek tek yürek olacak.
Ne diyelim, bugün Meclis içi iktidarıyla, muhalefetiyle bize zifiri bir karanlık yaşatıyorlar; Prof. Dr. Haydar Baş ise bize, tabiri caizse, dünyadayken cenneti sunuyor. Ya zifiri karanlıkta yok olup gideceğiz, ya da geleceğimiz adına Prof. Dr. Baş'a sahip çıkarak, emaneti ona vererek, ülkemizi cennet bir vatana dönüştüreceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025