Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi açlık ve yoksulluk… Ülkemizde vatandaşların yaşam maliyetlerinin sürekli artmasına karşın elde edilen gelirdeki sürekli daralma, diğer bir ifadeyle satın alma gücündeki erime, açlık ve yoksulluk sorununu her geçen gün daha da büyük bir tehdit haline getiriyor.
Esasen "acil" koduyla bir ulusal güvenlik meselesi olarak ele alınması gerekiyor.
Eskiden vatandaşlara mikrofon uzatıldığında sadece dertlerini anlatır, sonra da yetkililerden çözüm beklerlerdi; şimdi ciddi bir tepkiyle ümitsiz bir şekilde dertlerini anlatıyorlar.
Bu konu, popülist söylemlerle, tribünlere oynamayla, gündem değiştirmelerle, kayıkçı kavgalarıyla üstü örtülebilecek bir konu değil…
Kesin ve kalıcı bir çözüm bekliyor.
Açlık ve yoksulluk konusuna biraz da rakamlarla bakalım. Ülkemizde hiçbir geliri olmayan milyonlarca işsiz var. TÜİK'in resmi verilerine göre işsiz sayımız 4 milyon 253 bin kişi… Bu rakam İŞKUR'un verilerine göre 4 milyon 474 bin kişi… İş bulmaktan ümidini kesenler, mevsimlik işçiler gibi gerçekte işsiz olduğu halde işsiz kabul edilmeyenler de dahil edildiğinde geniş tanımlı işsiz sayısı 7,5 milyon kişiye çıkıyor.
İşsiz böyle de çalışanın durumu nasıl?
Milyonlarca çalışan aylık 2020 TL'lik bir asgari ücretle geçinmeye çalışıyor.
Türk-İş'in son verilerine göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2065 TL, yoksulluk sınırı ise 6725 TL… Ülkemizde bir asgari ücretli en az 3-4 kişiye bakmakla yükümlü… Dolayısıyla asgari ücretli bir aile açlık sınırının altında… Gelirleri karınlarını dahi doyurmaya yetmiyor.
Çalışanların yaklaşık 6 milyonu asgari ücret alıyor.
Aileleriyle birlikte ele aldığınızda bu en az 20 milyon kişi yapar.
Ülkemizde 12 milyon kişi emekli maaşı alıyor. Bu gelir de açlık sınırının altında…
Emekli olamayıp, hiçbir geliri olmayan milyonlar da var. 3 milyonu aşkın vatandaşımız ücretsiz aile işçisi; ne maaşı var, ne de sosyal güvencesi…
Bütün bunları topladığınızda nüfusumuzun yarısından fazlasının açlık sınırı altında olduğunu görüyorsunuz. 8,5 milyon kişinin de "yeşil kartlı" olduğunu da hatırlatalım.
3 milyon civarında bulunan memurlarımızın maaşı da yoksulluk sınırının oldukça altında…
Çiftçimiz kazanamıyor, esnafımız, tüccarımız zararına iş yapıyor, borç batağı içinde…
Kısaca özetlersek, Türkiye'de nüfusun çoğunluğu aç, geri kalanı da yoksul…
BDDK verilerine göre banka hesaplarında 1 milyon TL ve üzeri mevduat sahibi olanların sayısının 180 bin kişi olduğu hesaba katılığında varlıklı diyebileceğimiz gruptaki kişi sayısının toplam nüfusa göre ihmal edilebilir bir sayı olduğunu söyleyebiliriz.
Uygulanan kapitalist sistem sebebiyle bu azınlık grup parayla para kazanma yöntemiyle servetine servet katarken, vatandaşların alım gücü sürekli azalmaktadır.
Bir örnek vermek gerekirse, 1999 yılında bir asgari ücretle 11,5 adet çeyrek altın alınabiliyorken, bugün 4 adet çeyrek altın alınabilmektedir. Siz bunu dolara, mazota ya da başka bir ürüne genişletebilirsiniz.
Bütün bu ekonomik gerçekleri ifade ettikten sonra, suçluyu da çok uzaklarda aramamamız gerektiği kanaatindeyim.
Neticede demokrasi ile idare ediliyoruz ve her seçim döneminde önümüze sandık konuluyor. Yani yaşadığımız bu kötü tablonun baş sorumlusu da kendimiziz.
Açlık ve yoksulluğun pençesinde olan bizler, esasen bugüne kadar neyi ektiysek onu biçiyoruz. Açlık ve yoksulluk ektik, onları biçiyoruz.
Dünyada verdikleri doğru kararlarla çözüm eken ve çözüm biçenler de var.
Bakın Çin'e… 5 Mart 2013 tarihinden bu yana içimizden birisi olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni "tüketim odaklı model" olarak ekonomi politikasının merkezine aldı ve dünyanın zirvesine yükseldi.
Bu sebeple 2018 ve 2019 yılının dünya lideri Çin Devlet Başkanı Ş Cinping seçildi.
Hem de Amerikan Forbes dergisi tarafından…
Bakın bu Çin, 2020 yılında yoksulluğu tamamen sıfırlamayı planlıyor. Bu konuda son bilgiyi paylaşalım:
Bo'ao Asya Forumu, Asya ülkelerinin yoksullukla mücadele çalışmaları hakkında bir rapor yayımladı.
Ülkedeki yoksulluk oranı da 2010 yılında yüzde 17,2 iken, geçen yıl yüzde 1,7 olarak belirlendi.
Düşüşü görüyor musunuz?
Raporun baş editörlüğünü üstlenen Çin Ziraat Üniversitesi Profesörü Li Xiaoyun, Asya ülkelerinin ortak deneyimlerine göre, siyasi istikrar ve ekonomik kalkınmanın, yoksullukla mücadelenin önemli temeli olduğunu söyledi.
1990-2015 yıllarında Asya ülkelerinin yoksul nüfusu yarıya indirme hedefine ulaştığını belirten Li Xiaoyun, yoksulluktan kurtulan nüfusun yarısından fazlasını Çinlilerin oluşturduğunu bildirdi. Verilere göre, Çin'in kırsal bölgelerinde yoksul nüfus, 2010 yılında 165 milyon 670 bin iken, bu rakam geçen yıl 16 milyon 600 bine düştü.
Raporda ayrıca, Çin'in 2020 yılında orta halli refah toplum inşasını kapsamlı bir şekilde tamamlayıp, "yoksulluğu ortadan kaldıran" ilk gelişen ülke olacağına işaret edildi.
Çin uyguladığı Milli Ekonomi Modeli ile dünyada açlık ve yoksulluğu sıfırlayan ilk ülke olma ünvanını kazanırken, Modelin içinden çıktığı Türkiye, maalesef bu eşsiz Modele ve Modelin Sahibine sırt dönmesi sebebiyle açlık ve yoksullukta zirveyi yaşıyor.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024