Allah'ın sevdiği, seçtiği ve sevmemizi farz kıldığı Ehl-i Beyt'i anlatmak onları sık sık yad edip, onların bizlere kazandırdığı ölçüleri anlamaya ve yaşamaya çalışmak mü'min olarak en büyük vazifelerimizdendir.
Düyadaki tek Ehl-i Beyt Külliyatı ve Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt tezinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a, "Hocam Ehl-i Beyt'i neden bu kadar çok anlatıyorsunuz?" diye sorduklarında, "Evladım, Ehl-i Beyt'i Allah ve Peygamber anlatıyor, ben niye anlatmayayım?" diye cevap vermiştir.
Prof. Dr. Baş'ın yazdığı Ehl-i Beyt Külliyatı'nı okuduğunuzda o seçilmişlerin örnek hayatlarını öğreniyorsunuz. Allah'ın onları niye seçtiğini ya da Allah tarafından seçilmiş olanların hayatlarının nasıl olduğunu bu eserlerde net olarak görüyorsunuz.
Prof. Dr. Baş'ın Hz. Fatıma kitabından aktarmaya devam edelim.
Aktaracağımız örnek, Rasulullah'ın şahsında adalet nedir, kul hakkı nedir, ahirete hazırlanmak nedir, Ehl-i Beyt fertleri Rasullullah'a nasıl sahip çıkmaktadır bu ve daha birçok hakikati gözler önüne sermektedir.
Rasulullah (s.a.v.) vefatı ile neticelenen hastalığının son dönemlerinde minberden şöyle buyurmuştur:
"Ey kavmim! Size hükümleri bildirdim. Islahınıza çalıştım. Ve belalara uğradım. Artık sohbetinizden ilgi kesmek ve sizden uzaklaşmak zamanı geldi. Kimin ki bende hakkı varsa alsın. Kimin ki müşkülü varsa sorsun. Ki Allah'ın yanına bütün davalardan el etek çekmiş olarak gideyim ve Allah'a yüz tutan eteğime hiçbir asılı el kalmasın, haksızlığımdan şikayet eden hiçbir el onu tutmasın."
Bunu söyledikten sonra minberden indi. Cemaatle öğle namazını kıldı, yeniden minbere çıktı. Önceki söylediği şeyleri tekrarladı. Orada bulunanlardan birisi ayağa kalkarak dedi ki: "Ya Rasulullah! Senin zimmetinde benim alacağım üç dirhem var."
Hz. Peygamber (s.a.v.) üç dirhem borcunun alacaklıya ödenmesi işini Hz. Ali'ye (a.s.) buyurdu, o da ödedi.
Bundan sonra ashabdan Ukkaşe adında biri ayağa kalktı ve dedi ki:
"Ya Rasulullah! Tebük gazasından dönerken deveye bir kamçı vurmuştun, kamçı deveye vurmadı, bana erişti. O vuruştan son derece acı duydum. İmdi kısas isterim.
Hz. Peygamber (s.a.v.), "Allah sana hayrı rahmet kılsın ki, bu kısası ahirete bırakmadın, dünyada diledin" buyurdu. Sonra Ukkaşe'ye sordu: "O kamçıyı tanır mısın?"
Ukkaşe cevap verdi: "Deri terbiyesinden tutulmuş bir kamçı idi."
Hz. Peygamber, "O kamçı Fatıma-i Zehra'nın evindedir. Hemen getirsinler" buyurdu.
Selman aldığı bu emir üzerine Hz. Fatıma'nın (a.s.) evine koştu. Kapısının önüne gelince: "Esselamün aleyküm ya Ehl'el Beyt" diye seslendi.
Hz. Fatıma Selman'ın sesini işitince: "Ey Selman! Ne hacetin var?" diye sordu.
Selman cevap verdi: "Hz. Resul filan kamçıyı istiyor."
Fatıma (a.s.) sordu: "Ey Selman! Hasta halinde bu kamçıyı niçin istiyor?"
Selman olanı biteni anlattı. Hz. Fatıma, "Hz. Resul hasta yatmaktadır. O'nda kamçıya dayanacak güç ihtimali yoktur" dedi. Hemen Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i çağırdı:
"Ey Ciğerparelerim!" dedi. "Dedenizden bir hak isteniyor. Adaletin yerine gelmesi lazım. Yürüyün, O'nun yerine kamçılanmayı kabul edin."
Selman, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile kamçıyı aldı. Mescid-i Şerif'e geldi.
Mescidde bulunan cemaatin velvelesi gökkubbeye çıkmıştı. Herkes Ukkaşe'den kısastan vazgeçmesini istiyordu.
Birazdan Ukkaşe'nin niyeti ortaya çıktı. Ukkaşe, "Ey Allah'ın Resulü! Benim bu ısrarımda iki muradım vardı. Biri buydu ki, Senin insaflı olduğunu halka göstermekti. Biri de mübarek vücuduna yüz sürmek, cehennem ateşinden kurtulmaktı."
Eğer Ukkaşe gerçekten diyet isteseydi, Hz. Fatıma'nın yetiştirdiği Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hiç çekinmeden bu diyeti yerine getirecekti."
Ne muhteşem bir manzara değil mi?
Hz. Peygamber (s.a.v.), hem bir peygamber hem de bir devlet başkanı olmasına rağmen kimsede hakkının kalmasını istemiyor, helallik istiyor ve bu noktada her türlü sorumluluğu da alıyor.
Adaleti herkese farklı uygulamıyor, önce kendisi uyuyor, hakka ve hukuka olan saygısını ne pahasına olursa olsun bizzat ortaya koyuyor.
Bir anne için en değerli varlıkları çocukları olmasına rağmen, Hz. Fatıma'da öyle bir iman, öyle bir Allah ve Peygamber sevgisi var ki, çocuklarını adaletin yerine gelmesi için Rasulullah'ın yerine feda ediyor.
İşte size Ehl-i Beyt, işte size Ehl-i Beyt'in hak, hukuk ve adalet anlayışı.
Adalet hepimize lazım, her zaman lazım.
Ama unutmamak gerekir ki, Allah Resulü bile ismet sıfatına ve seçilmişliğine rağmen Allah'ın huzurundaki mahkemeden endişe ediyor ve bunun için ölmeden önce önlem almaya çalışıyorsa, adalet, adil olmak asıl Allah'ın huzurunda lazım.
Vay kendi şahsi çıkarları için adaleti arka plana atanlara!
Ne dünyada, ne de ahirette iki yakaları bir araya gelmeyecek.
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025