Kuran'da ve hadislerde mahlûkatın ve de insanın nasıl yaratıldığı ve bu yaratılmışların belli bir süresi, zamanı olduğu, zamanı dolanın yok olacağı, büyük yok oluşun yani kıyametin mutlaka vuku bulacağı çok açıktır.
Tabii afetlerin her geçen gün daha da artacağı hem ilim, hem de bilim adamları tarafından yıllardan beri anlatılır.
Hemen hepimiz ahir zaman alametleri, ahir zamanda tabiat olayları hakkında illaki bir kitap okumuş, vaaz dinlemişsizdir.
Örneğin ahir zamanda depremlerin artacağını bilmeyen var mı? Yağmurların bazı bölgelere çok şiddetli yağacağı, bazı bölgelere ise yağmayacağı (kuraklık) haberini de biliyoruz.
Diğer taraftan bilim insanları da insan atıklarından, insanın tabiata verdiği zararlardan, ozon tabakasından, atmosferden, Güneş'teki, uzaydaki patlamalardan ve bu patlamaların dünyaya etkilerinden bahsederler.
Teknoloji geldiğimiz noktada yer kürenin (dünyanın) ise adeta röntgeni, tomografisi çekebiliyor. Sıcak su akıntıları, deprem fay hatları, buzullar, dağların, denizlerin, akarsuların, bulutların vs. ne yaptığı, nereye gittiği hesaplanabiliyor. Uzaydaki hareketlilik gözlemlenebiliyor.
Ülkemizde bile birçok bilim insanı tabiat dengesinde meydana gelen değişikliklere dikkat çekerek önlem, önlem, önlem diyor.
Peki, önlem alma makamında olanlar ne yapıyor? Afetlerden sonra o bölgeye gidiyor, takdiri ilahi, diyor, sabır diliyor. Ardından da afetlere, siyasi suçlu arıyorlar.
Giresun Dereli ilçesinde sel afeti yaşandı. Bölgeye giden Sayın Erdoğan ne diyordu?
"Tabiatın hakkına riayet etmediğinizde bunun sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalırsınız. İnsan hakkına riayet etmediğiniz de bunun vebaliyle de karşı karşıya kalırsınız. Diğer canlıların haklarına riayet etmediğinizde benzer sonuçlarla karşı karşıya kalırsınız".
Doğru mu? Doğru.
Yine Dereli'deki afet hakkında, 'neden önlem almadınız' eleştirilerine İçişleri Bakanı Soylu; 'buranın üzerinden siyaset yapmak şeytanla işbirliğidir' cevabını veriyordu.
Örneğin Marmara Denizi öldü. Neden? Müsilajdan. 19 yıllık iktidar ne yaptı? Mazeret ve suçlu aradı.
Oysa AKP'li eski bakan Veysel Eroğlu, bakan olduğu 2010 yılında hazırlanan raporda Marmara Denizi'nin yakında öldürüleceği yazıyordu.
Ve bu yıl. Yangınlar ve yağmurlar afet oldu. Hala bazı insanlarımızın cesetlerine dahi ulaşılamadı.
Bozkurt ilçesi adeta haritadan silindi. Ama öğrendik ki, Bozkurt ilçesi için 2019 yılında taşkın ve sel raporu hazırlanmış.
Ama yönetim makamında oturanlar, afet bölgesinde destan yazdıklarını, şu kadar milyon lira yardım yaptıklarını, vatandaşın acısına ortak olduklarını vs. anlatıyor, eleştirenleri de her zamanki üslupları ile hedef gösteriyorlar.
Devletin görevi vatandaş ile oturup ağlamak değildir. Devlet, ağlamaz. Devlet vatandaşını ağlatmamak için gerekli tedbirleri alır.
Güncel olduğu için örnek vereyim! Sayın Erdoğan ne diyordu; '2001 ekonomik krizinin etkilerini hala görüyoruz'.
BTP Lideri Hüseyin Baş ise '2001 krizinin etkilerini bilmem de 3 Kasım 2002 krizinin etkilerini hala net olarak hissediyoruz' dedi.
Gerçekten de öyle. 19 yıl tek başına iktidar olup da her olumsuzluğa bir kılıf, bir fail veya sebep bulup, kendisini aklayan ve de hiçbir şekilde sorumluluk üstlenmeyen başka bir siyasi irade var mıdır?
Örneğin Kanal İstanbul!
Giresun'da, 'tabiatında hakkına riayet' diyenler, İstanbul'a gelince, 'rüyamdı, yapacağız' diyor.
İyi de neden? Deprem uzmanları 20 yıldır, İstanbul'da 7'nin üzerinde bir depremin beklenildiğini ve tarihin yaklaştığını açıklıyor.
İstanbul'da çok ağır ve ağır hasarlı bina sayısı 48 bin, orta ve daha üstü hasarlı bina sayısı 194 bin olarak açıklanıyor.
Olası bir depremde yüz binlerce can kaybının, ardından ortaya çıkacak salgın hastalıkların ve de ekonomik olarak Türkiye'yi bekleyen tehlike anlatılıyor.
Ama iktidar bu olasılıkları birinci gündem haline getirip, gerekli tedbirleri almak yerine vatandaşa, 'her şeyi devletten beklemeyin' deyip, 'Kanal İstanbul'u yağacağız, kimsede engel olamayacak' ısrarını sürdürüyor.
Bağımsız Türkiye Partisi Lideri Hüseyin Baş; 'Afetlere karşı çaresiz değiliz ancak öncelik belirlemede yaptığımız hatalar sebebiyle maalesef canlarımız gidiyor… Öncelikleri belirlemede 'önce insan' gerçeğini ilk sıraya koymamız lazım'.
Evet, 'önce insan' denilmediği için maalesef her alanda bir şuursuzluk hâkim oldu.
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025