Dün de bahsettiğim gibi toplumumuzda ve İslam dünyasında itikadî sapmalar had safhaya ulaştı. Kendine Allah dostu diyenler her tarafı sardı. Adeta insanımızı ve Müslümanları manevi abluka altına aldılar. Ve herkes, kendisinin doğru yolda olduğunu iddia ediyor.
Gerçi bu günlerin yaşanacağını Allah Resûlü haber de vermişti: "Benden sonra da ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir ve sadece bir fırka Nâciyye (kurtuluş ehli) olacaktır."
İşte bizler kurtuluşa ermek için Hz. Muhammed'in (s.a.v.) şahsında hayata geçirdiği İslam'ı bilmek, anlamak ve yaşamak zorundayız. Allah Resûlü'ne ulaşmak için bir rehbere ihtiyacımız olduğunu ve bu rehberin özelliklerini dün kısaca yazmıştım.
Bugün Allah Resûlü'nü neden, nasıl ve niçin anlamalıyız, şeklindeki soruların cevabını aktarmaya çalışacağım. Ama bu soruların cevaplarını vermek benim haddim olmadığı gibi bilgim de hiçtir.
O yüzden bu cevapları tam 6 kez okuduğum Prof. Dr. Haydar Baş'ın Rahmet-el lil Âlemin eserinden bizzat Sayın Baş'ın cümleleriyle aktaracağım:
"Resûlullah (s.a.v.), insanın hem madde, hem de mana yönüyle hitap etmek suretiyle onu tam bir doyuma kavuşturmuştur. Bir başka deyişle Peygamberimiz, insanın hem melekî yönünü, hem de beşerî yönünü ele alarak insanı kemal mertebesine ulaştırmıştır. Bu bakımdan, O'nun hayatının örnek alınması, insanlar için yegâne saadet ve kurtuluş yoludur.
Eğer insanlık, buhran ve bunalımlardan kurtulmak istiyorsa, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'i, getirdiği İslam'ı uygulayıcı olarak, yani risalet yönü ile tam manasıyla bilmesi ve yaşayışında O'nu taklit edip, rehber edinmesi zaruridir. Bunu zaruri kılan sebepleri hülasa etmek gerekirse; diyebiliriz ki:
1- Tarihe mal olmuş hiçbir insan yoktur ki; Peygamberimiz kadar açık ve seçik olarak hayatı bilinsin ve de tarihî belgelerle sabit olsun. Sadece Peygamberimizdir ki, hayatının her safhası en ince ayrıntılarına kadar insanların önüne serilmiştir. O'nun getirdiği İlahî prensipleri kabul etmeyenler dahi Resûlullah'ın bu tarihî şahsiyetini doğrulamaya mecbur kalmışlardır.
2- (?) Peygamberimiz tebliğ ve tebşir ettiği İslam'ın, en küçük ayrıntısından en büyük meselesine kadar uygulayıcısı olmuştur. "Yapınız" diye emrettiklerini kesinlikle önce bizatihi kendi nefsinde uygulamış, "Yapmayınız" diye yasakladıklarını da, hiçbir şekilde yapmamıştır?
3- O'nun Risaleti, diğer peygamberlerinki gibi belli bir kabileye veya millete müteveccih olmayıp, Kıyamet'e kadar gelecek insanların tümünü kapsayan bir risalettir. O bakımdan, dünyanın neresinde olursa olsun, O'nu duyanlar, koşup gelmişler ve bu İlahî daveti kabul etmişlerdir. Habeş'ten bir Bilal, İran'dan Selman-ı Farisî, kendi kavmine mensup bulunanlar ve hatta cinler, O'nun davetine koşup gelmiştir.
Farklı coğrafyalardan, ayrı ayrı renk ve ırktan, değişik dilleri konuşan insanların İslam'a fevc fevc akın etmeleri, O'nun bütün âleme geldiğini, bir başka ifade ile mesajının evrensel olduğunu ifade eder. Bu yönüyle O, Rahmeten li'l-Âlemin'dir.
Hülasa edersek, vasıflarını saymakla bitiremeyeceğimiz bu yüce insanın hayatının her zamankinden daha ziyade bilinmesi ve de tatbikata geçirilmesi lazımdır. Sadece milletimizin değil, bütün insanlığın içinde bulunduğu buhranlardan kurtulmasının tek yolu, Peygamberimiz Hz. Muhammed'i, hayatın her safhasına hâkim kılabilmesinden geçer.
Kaldı ki, Allah Resulü'nü günümüze taşımamız lazım gelirken bugün, bunun tam aksi olarak O, materyalist bir mantıkla algılanmak ve anlatılmak isteniyor?
Günümüzde, bilhassa memleketimizde İslam'ı hümanist bir din anlayış ile ele alıp takdim etmek isteyenler mevcuttur. Şüphesiz ki bunların Peygamberimize mal edecekleri bir örnekleri de yoktur. Sadece bununla kalmayıp, adeta "Peygamberimize tâbi olmadan da kurtuluş mümkündür" imajını vermeye çalışan zavallılar türemiştir. Üstelik bunlar ilim adına ortaya çıkmış kimselerdir?
Bugün insanlık cahiliye dönemindekine benzer bir bunalımı yeniden yaşıyor. İslam ile insan arasındaki köprüler koptu. Ölçüler kayboldu. Asrımızın maddî ve manevî bunalımda olması, O Hz. Peygamberin vârislerinin azalması ve beşerin Varis-i Resûlullah'a ters düşmesi sebebiyledir. O kâmilin hakikatlerine ters düşmek, saadeti temin etmede kâinatı şekillendiren mimarlardan mahrum olmak demektir...
Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.v.), "Âlimler, peygamberlerin vârisleridir" buyuruyor. Şüphe götürmez bir gerçek ki, çağımız, İslam'a, O'nun müşahhas örneği Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e ve Onunla tüm bağlarımızı yeniden kuracak kâmil insanlara muhtaçtır. Allah Resulü'nü en iyi anlayanlar ise O'na vâris olanlardır. O'nun davasını yüklenen Hak dostlarıdır, kâmil insanlardır."
Rabbim! Bu aylar, günler hürmeti dostlarıyla bir ve beraber olmayı ve bizleri Resûlullah'a ulaşmayı nasip eylesin?
Gerçi bu günlerin yaşanacağını Allah Resûlü haber de vermişti: "Benden sonra da ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir ve sadece bir fırka Nâciyye (kurtuluş ehli) olacaktır."
İşte bizler kurtuluşa ermek için Hz. Muhammed'in (s.a.v.) şahsında hayata geçirdiği İslam'ı bilmek, anlamak ve yaşamak zorundayız. Allah Resûlü'ne ulaşmak için bir rehbere ihtiyacımız olduğunu ve bu rehberin özelliklerini dün kısaca yazmıştım.
Bugün Allah Resûlü'nü neden, nasıl ve niçin anlamalıyız, şeklindeki soruların cevabını aktarmaya çalışacağım. Ama bu soruların cevaplarını vermek benim haddim olmadığı gibi bilgim de hiçtir.
O yüzden bu cevapları tam 6 kez okuduğum Prof. Dr. Haydar Baş'ın Rahmet-el lil Âlemin eserinden bizzat Sayın Baş'ın cümleleriyle aktaracağım:
"Resûlullah (s.a.v.), insanın hem madde, hem de mana yönüyle hitap etmek suretiyle onu tam bir doyuma kavuşturmuştur. Bir başka deyişle Peygamberimiz, insanın hem melekî yönünü, hem de beşerî yönünü ele alarak insanı kemal mertebesine ulaştırmıştır. Bu bakımdan, O'nun hayatının örnek alınması, insanlar için yegâne saadet ve kurtuluş yoludur.
Eğer insanlık, buhran ve bunalımlardan kurtulmak istiyorsa, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'i, getirdiği İslam'ı uygulayıcı olarak, yani risalet yönü ile tam manasıyla bilmesi ve yaşayışında O'nu taklit edip, rehber edinmesi zaruridir. Bunu zaruri kılan sebepleri hülasa etmek gerekirse; diyebiliriz ki:
1- Tarihe mal olmuş hiçbir insan yoktur ki; Peygamberimiz kadar açık ve seçik olarak hayatı bilinsin ve de tarihî belgelerle sabit olsun. Sadece Peygamberimizdir ki, hayatının her safhası en ince ayrıntılarına kadar insanların önüne serilmiştir. O'nun getirdiği İlahî prensipleri kabul etmeyenler dahi Resûlullah'ın bu tarihî şahsiyetini doğrulamaya mecbur kalmışlardır.
2- (?) Peygamberimiz tebliğ ve tebşir ettiği İslam'ın, en küçük ayrıntısından en büyük meselesine kadar uygulayıcısı olmuştur. "Yapınız" diye emrettiklerini kesinlikle önce bizatihi kendi nefsinde uygulamış, "Yapmayınız" diye yasakladıklarını da, hiçbir şekilde yapmamıştır?
3- O'nun Risaleti, diğer peygamberlerinki gibi belli bir kabileye veya millete müteveccih olmayıp, Kıyamet'e kadar gelecek insanların tümünü kapsayan bir risalettir. O bakımdan, dünyanın neresinde olursa olsun, O'nu duyanlar, koşup gelmişler ve bu İlahî daveti kabul etmişlerdir. Habeş'ten bir Bilal, İran'dan Selman-ı Farisî, kendi kavmine mensup bulunanlar ve hatta cinler, O'nun davetine koşup gelmiştir.
Farklı coğrafyalardan, ayrı ayrı renk ve ırktan, değişik dilleri konuşan insanların İslam'a fevc fevc akın etmeleri, O'nun bütün âleme geldiğini, bir başka ifade ile mesajının evrensel olduğunu ifade eder. Bu yönüyle O, Rahmeten li'l-Âlemin'dir.
Hülasa edersek, vasıflarını saymakla bitiremeyeceğimiz bu yüce insanın hayatının her zamankinden daha ziyade bilinmesi ve de tatbikata geçirilmesi lazımdır. Sadece milletimizin değil, bütün insanlığın içinde bulunduğu buhranlardan kurtulmasının tek yolu, Peygamberimiz Hz. Muhammed'i, hayatın her safhasına hâkim kılabilmesinden geçer.
Kaldı ki, Allah Resulü'nü günümüze taşımamız lazım gelirken bugün, bunun tam aksi olarak O, materyalist bir mantıkla algılanmak ve anlatılmak isteniyor?
Günümüzde, bilhassa memleketimizde İslam'ı hümanist bir din anlayış ile ele alıp takdim etmek isteyenler mevcuttur. Şüphesiz ki bunların Peygamberimize mal edecekleri bir örnekleri de yoktur. Sadece bununla kalmayıp, adeta "Peygamberimize tâbi olmadan da kurtuluş mümkündür" imajını vermeye çalışan zavallılar türemiştir. Üstelik bunlar ilim adına ortaya çıkmış kimselerdir?
Bugün insanlık cahiliye dönemindekine benzer bir bunalımı yeniden yaşıyor. İslam ile insan arasındaki köprüler koptu. Ölçüler kayboldu. Asrımızın maddî ve manevî bunalımda olması, O Hz. Peygamberin vârislerinin azalması ve beşerin Varis-i Resûlullah'a ters düşmesi sebebiyledir. O kâmilin hakikatlerine ters düşmek, saadeti temin etmede kâinatı şekillendiren mimarlardan mahrum olmak demektir...
Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.v.), "Âlimler, peygamberlerin vârisleridir" buyuruyor. Şüphe götürmez bir gerçek ki, çağımız, İslam'a, O'nun müşahhas örneği Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e ve Onunla tüm bağlarımızı yeniden kuracak kâmil insanlara muhtaçtır. Allah Resulü'nü en iyi anlayanlar ise O'na vâris olanlardır. O'nun davasını yüklenen Hak dostlarıdır, kâmil insanlardır."
Rabbim! Bu aylar, günler hürmeti dostlarıyla bir ve beraber olmayı ve bizleri Resûlullah'a ulaşmayı nasip eylesin?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025