AB, ABD ve IMF politikaları tüketiciye darbe üstüne darbe vuruyor.
Esasen ekonomi sahasında ülkemizin en büyük problemi piyasada paranın azlığı ve buna bağlı olarak da tüketimin daralmasıdır.
Neden mi?
Çünkü siz tüketicinin alım gücünü kuvvetlendirir, tüketimi canlandırırsanız, üretim de kendiliğinden hareketlenir. Üretimin artması, milli gelirin artması, sağlıklı bir büyüme, istihdamın artması, daha fazla vergi elde etme ve de sırtımızda kambur olan borçlarımızın ödenmesi demektir.
Demek ki işin başı tüketimin canlanması.
Fakat hükümetin uygulamaları ve onun akıl hocası IMF'nin tavsiyeleri tüketimi ve tüketiciyi tamamen bitirme noktasına getiriyor.
IMF'nin ikinci ismi Anne Kruger'in en son sarfettiği Türkiye'deki 350 YTL'lik asgari ücretin çok yüksek olduğuna dair ifadeleri IMF'nin niyetinin ve Türkiye'nin problemlerini çözme noktasından çok uzaklarda olduğunun ispatıdır.
Açlık sınırı'nın 528 YTL, yoksulluk sınırı ise bin 604 YTL olduğu bir ülkede bir bilirkişinin(!) bu ifadeleri sadece basit bir gafla ifade edilemez.
İşçilerin, çiftçilerin, emeklilerin hali içler acısı, peki ya devletin bütün işlerini takip eden memurların hali? Onlar da farklı değil.
Türkiye Kamu-Sen'e göre, bir memur, ortalama maaşının yüzde 90.47'sini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalıyor. Diğer ihtiyaçları için ise maaşının yüzde 9.53'ü ile yetiniyor.
Ortalama ücretle geçinen bir memur ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için maaşından yalnızca 68.452 YTL kalıyor.
Yine Türkiye Kamu-Sen, "2005'in ilk 6 ayı için memurlara verilen ortalama 34 YTL'lik zammın 21 YTL' sinin, 3 ay içinde eridiğini" açıkladı.
Yapılan bir araştırmada çocuklarımızı geleceğe hazırlamakla görevli her 10 öğretmenimizden 1'i maalesef ek işle uğraşmak zorunda kalıyor.
Kişi başına milli gelirin artmasıyla övünen hükümetimiz, kişi başına borcun daha fazla hatta katlanarak arttığından hiç bahsetmiyor.
1999 yılında 2 bin 827 dolar olan kişi başı gelirin 4 bin 172 dolara çıkmasına karşın, 1999 yılında 2 bin 200 dolar olan kişi başına borç rakamı, 2004 yılında 4 bin 328 dolara yükseldi.
Yani 1999'da kişi başına borç kişi başına gelirden azken, 2004 yılında kişi başına geliri sollamış.
Tüketim ülkenin kendi kaynaklarıyla ve maliyetsiz yöntemlerle değil, ya faizle döviz borç alarak veya plastik para dediğimiz kredi kartlarıyla önü açılmaya çalışılıyor. Esasen kapatılmaya çalışılıyor desek daha doğru olur.
Faizli borcun ve de kredi kartlarının kullanımında, önceleri tüketim biraz canlanabilir, fakat tüketici acı gerçekle, yani bu borcun ödenmesiyle karşı karşıya geldiğinde durumun vahameti ortaya çıkıyor.
Kredi kartlarına uygulanan faiz, yıllık bazda yüzde 180'lere varıyor. Bu, sırtında kamburu çıkmış olan tüketicinin sırtına faiz kadar yük yüklemek demektir.
Neticede bankaların kara listesi hızla büyüyor. 2005 yılının ilk 3 ayında söz konusu listeye, büyük bölümü kredi kartı borçluları olmak üzere 65.3 bin kişi daha alındı.
Bankacılık denetleme ve Düzenleme Kurumu(BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin "2005 yılı 1 Nisan itibariyle takibe düşen kredi kartı alacağı 793 trilyon lira" dedi. 3 ay içerisinde yüzde 22'lik bir artış oldu.
Vergide de yük tüketicinin üzerinde. Vatandaşın tüketimini daraltıcı yönde etki yapan dolaylı vergilerin toplu vergilere oranı çok yüksek, yüzde 69,2. Hükümet bunu yüzde 73'lere çıkarmayı hedefliyor.
IMF'nin tavsiyeleri de bu doğrultuda. Anne Kruger, verginin daha fazla tabana yayılmasını tavsiye ediyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD) 2004 yılı "Ücretlerin Vergilendirilmesi" Raporu'na göre, Türkiye iki çocuklu bir ailenin ortalama ücret kazanan bir ebeveyninden en fazla vergi ve sosyal güvenlik kesintisi yapan ülke konumunda bulunuyor.
Hükümetin vergiyi, kazanandan değil de, durumu ne olursa olsun herkese yaymaya çalışması tüketimin önündeki en büyük tehlikelerdendir.
Düşünün! Ülkemizin en çok geliri olan yüzde 10'luk kesimi, en az geliri olan yüzde 10'luk kesiminden 13 kat daha fazla gelire sahip ve siz dolaylı vergiler kapsamında bunları aynı kategoride değerlendiriyorsunuz.
Tüketim ve pazar daralmasının, işsizliğin artmasının sebebini başka bir yerde aramaya gerek yok. Siz tüketim yapacak vatandaşlarımızın önünü tıkıyorsunuz, sonra da niye işsizlik düşmüyor diyorsunuz.
Bu uygulamalarla düşmesi mantıken mümkün değil.
Aldığı maaşı veya geliri kendi asli ihtiyaçlarına bile yetiştiremeyen vatandaştan ne bekleyebilirsiniz?
Türkiye'de en temel gıda maddesi olan sütün bile kişi başına tüketimi 30 kg civarındayken, AB'de 95 kg. Yani tüketmemiz gereken sütü bile tüketmiyoruz, bir de ekonominin iyiye gittiğinden bahsediyoruz.
Gaziantep Genç İşadamları Derneği Başkanı Ataman Şerbetçi, halimizi güzel özetliyor "Türkiye, işsizlikle, durgunlukla, ekonomik sıkıntılarla boğuşmaya devam eden ve her geçen gün üzerindeki yükün arttığı vatandaşlarını memnun edemiyor".
Tüketime ve de vatandaşın bu içler acısı haline en sağlıklı çözüm Bağımsız Türkiye Partisi Lideri Prof. Dr. Haydar Baş'tan geliyor:
"Türkiye'de pazar problemi yani tüketici problemi vardır. İşçinin, memurun, esnafın, dar gelirli vatandaşın gelirini arttıracağız. Kazançlarını arttırmak suretiyle tüketimi istenilen seviyeye ulaştıracağız. Bugüne kadar tüketici müşteri olma kabiliyetini kaybettiği için pazarlamacılar da mamullerini satamıyor. İşyerleri maalesef bu yüzden kapanıyor. Buna son vereceğiz.
"BTP iş gücü ve yeraltı kaynaklarıyla borcumuzu tamamen kapatacaktır. Türkiye böylece ödemek zorunda kaldığı 100 katrilyon faizi milletinin malı haline getirecektir. Biz BTP olarak vergiyi de adil olarak alacağız. Böylece halkın % 80'i üzerinden vergi yükünü kaldıracağız. Vatandaşımızın vazifesi tüketmektir, tüketimini yapacak. Tüketimini yaptığı zaman üretici de ona mamulünü rahatlıkla satacak. Üreten rahat üretecek. Kendisine pazar bulacak. Tüketen de cebinde parası olduğu için rahatlıkla müşteri olabilecek. İşte BTP bunu yapacak. Vergiyi de o çok kazanan sınıftan alacak. Onlar da çok kazandığı için vergisini bir kuruş kaçırmadan baba devlete verecek."
Ne diyorsunuz, başka çıkar yol var mı?
Esasen ekonomi sahasında ülkemizin en büyük problemi piyasada paranın azlığı ve buna bağlı olarak da tüketimin daralmasıdır.
Neden mi?
Çünkü siz tüketicinin alım gücünü kuvvetlendirir, tüketimi canlandırırsanız, üretim de kendiliğinden hareketlenir. Üretimin artması, milli gelirin artması, sağlıklı bir büyüme, istihdamın artması, daha fazla vergi elde etme ve de sırtımızda kambur olan borçlarımızın ödenmesi demektir.
Demek ki işin başı tüketimin canlanması.
Fakat hükümetin uygulamaları ve onun akıl hocası IMF'nin tavsiyeleri tüketimi ve tüketiciyi tamamen bitirme noktasına getiriyor.
IMF'nin ikinci ismi Anne Kruger'in en son sarfettiği Türkiye'deki 350 YTL'lik asgari ücretin çok yüksek olduğuna dair ifadeleri IMF'nin niyetinin ve Türkiye'nin problemlerini çözme noktasından çok uzaklarda olduğunun ispatıdır.
Açlık sınırı'nın 528 YTL, yoksulluk sınırı ise bin 604 YTL olduğu bir ülkede bir bilirkişinin(!) bu ifadeleri sadece basit bir gafla ifade edilemez.
İşçilerin, çiftçilerin, emeklilerin hali içler acısı, peki ya devletin bütün işlerini takip eden memurların hali? Onlar da farklı değil.
Türkiye Kamu-Sen'e göre, bir memur, ortalama maaşının yüzde 90.47'sini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalıyor. Diğer ihtiyaçları için ise maaşının yüzde 9.53'ü ile yetiniyor.
Ortalama ücretle geçinen bir memur ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için maaşından yalnızca 68.452 YTL kalıyor.
Yine Türkiye Kamu-Sen, "2005'in ilk 6 ayı için memurlara verilen ortalama 34 YTL'lik zammın 21 YTL' sinin, 3 ay içinde eridiğini" açıkladı.
Yapılan bir araştırmada çocuklarımızı geleceğe hazırlamakla görevli her 10 öğretmenimizden 1'i maalesef ek işle uğraşmak zorunda kalıyor.
Kişi başına milli gelirin artmasıyla övünen hükümetimiz, kişi başına borcun daha fazla hatta katlanarak arttığından hiç bahsetmiyor.
1999 yılında 2 bin 827 dolar olan kişi başı gelirin 4 bin 172 dolara çıkmasına karşın, 1999 yılında 2 bin 200 dolar olan kişi başına borç rakamı, 2004 yılında 4 bin 328 dolara yükseldi.
Yani 1999'da kişi başına borç kişi başına gelirden azken, 2004 yılında kişi başına geliri sollamış.
Tüketim ülkenin kendi kaynaklarıyla ve maliyetsiz yöntemlerle değil, ya faizle döviz borç alarak veya plastik para dediğimiz kredi kartlarıyla önü açılmaya çalışılıyor. Esasen kapatılmaya çalışılıyor desek daha doğru olur.
Faizli borcun ve de kredi kartlarının kullanımında, önceleri tüketim biraz canlanabilir, fakat tüketici acı gerçekle, yani bu borcun ödenmesiyle karşı karşıya geldiğinde durumun vahameti ortaya çıkıyor.
Kredi kartlarına uygulanan faiz, yıllık bazda yüzde 180'lere varıyor. Bu, sırtında kamburu çıkmış olan tüketicinin sırtına faiz kadar yük yüklemek demektir.
Neticede bankaların kara listesi hızla büyüyor. 2005 yılının ilk 3 ayında söz konusu listeye, büyük bölümü kredi kartı borçluları olmak üzere 65.3 bin kişi daha alındı.
Bankacılık denetleme ve Düzenleme Kurumu(BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin "2005 yılı 1 Nisan itibariyle takibe düşen kredi kartı alacağı 793 trilyon lira" dedi. 3 ay içerisinde yüzde 22'lik bir artış oldu.
Vergide de yük tüketicinin üzerinde. Vatandaşın tüketimini daraltıcı yönde etki yapan dolaylı vergilerin toplu vergilere oranı çok yüksek, yüzde 69,2. Hükümet bunu yüzde 73'lere çıkarmayı hedefliyor.
IMF'nin tavsiyeleri de bu doğrultuda. Anne Kruger, verginin daha fazla tabana yayılmasını tavsiye ediyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD) 2004 yılı "Ücretlerin Vergilendirilmesi" Raporu'na göre, Türkiye iki çocuklu bir ailenin ortalama ücret kazanan bir ebeveyninden en fazla vergi ve sosyal güvenlik kesintisi yapan ülke konumunda bulunuyor.
Hükümetin vergiyi, kazanandan değil de, durumu ne olursa olsun herkese yaymaya çalışması tüketimin önündeki en büyük tehlikelerdendir.
Düşünün! Ülkemizin en çok geliri olan yüzde 10'luk kesimi, en az geliri olan yüzde 10'luk kesiminden 13 kat daha fazla gelire sahip ve siz dolaylı vergiler kapsamında bunları aynı kategoride değerlendiriyorsunuz.
Tüketim ve pazar daralmasının, işsizliğin artmasının sebebini başka bir yerde aramaya gerek yok. Siz tüketim yapacak vatandaşlarımızın önünü tıkıyorsunuz, sonra da niye işsizlik düşmüyor diyorsunuz.
Bu uygulamalarla düşmesi mantıken mümkün değil.
Aldığı maaşı veya geliri kendi asli ihtiyaçlarına bile yetiştiremeyen vatandaştan ne bekleyebilirsiniz?
Türkiye'de en temel gıda maddesi olan sütün bile kişi başına tüketimi 30 kg civarındayken, AB'de 95 kg. Yani tüketmemiz gereken sütü bile tüketmiyoruz, bir de ekonominin iyiye gittiğinden bahsediyoruz.
Gaziantep Genç İşadamları Derneği Başkanı Ataman Şerbetçi, halimizi güzel özetliyor "Türkiye, işsizlikle, durgunlukla, ekonomik sıkıntılarla boğuşmaya devam eden ve her geçen gün üzerindeki yükün arttığı vatandaşlarını memnun edemiyor".
Tüketime ve de vatandaşın bu içler acısı haline en sağlıklı çözüm Bağımsız Türkiye Partisi Lideri Prof. Dr. Haydar Baş'tan geliyor:
"Türkiye'de pazar problemi yani tüketici problemi vardır. İşçinin, memurun, esnafın, dar gelirli vatandaşın gelirini arttıracağız. Kazançlarını arttırmak suretiyle tüketimi istenilen seviyeye ulaştıracağız. Bugüne kadar tüketici müşteri olma kabiliyetini kaybettiği için pazarlamacılar da mamullerini satamıyor. İşyerleri maalesef bu yüzden kapanıyor. Buna son vereceğiz.
"BTP iş gücü ve yeraltı kaynaklarıyla borcumuzu tamamen kapatacaktır. Türkiye böylece ödemek zorunda kaldığı 100 katrilyon faizi milletinin malı haline getirecektir. Biz BTP olarak vergiyi de adil olarak alacağız. Böylece halkın % 80'i üzerinden vergi yükünü kaldıracağız. Vatandaşımızın vazifesi tüketmektir, tüketimini yapacak. Tüketimini yaptığı zaman üretici de ona mamulünü rahatlıkla satacak. Üreten rahat üretecek. Kendisine pazar bulacak. Tüketen de cebinde parası olduğu için rahatlıkla müşteri olabilecek. İşte BTP bunu yapacak. Vergiyi de o çok kazanan sınıftan alacak. Onlar da çok kazandığı için vergisini bir kuruş kaçırmadan baba devlete verecek."
Ne diyorsunuz, başka çıkar yol var mı?
Murat Çabas / diğer yazıları
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024