Geçtiğimiz Pazar günü Yalova, "Atatürk vatandır" dedi. Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülüğünde gazetemizin organize ettiği ve ilki Trabzon'da yapılan Atatürk Vatandır sempozyumlarının son durağı, Atatürk'ün "Benim kentimdir" dediği Yalova'ydı.
Yalova'daki bu muhteşem organizasyonda emeği geçen Yüksel Durak ve ekibine ayrıca teşekkürler? Salonun hınca hınç dolu olduğu sempozyumda değerli akademisyenler sunumlarını hem doyurucu hem de coşkulu olarak takdim ettiler.
Gerek Atatürk Vatandır sempozyumları gerekse birleştirici harç olan gerçek ve dindar Atatürk'ü bizlerle buluşturan Sayın Baş'a ait Hoş Geldin Atatürk eseri, yüreğimizde yaşayan Atatürk'ü ve onun ölçülerini günümüze taşımaktadır.
Milletimizin dört bir koldan kuşatıldığı, vatanımızın ise parçalanmak ve işgal edilmek istendiği günümüzde, tam da ihtiyacımız olan gerçek ve dindar Atatürk'ün tam bağımsızlık duruşuydu, Prof. Dr. Baş hem sempozyumlarla hem de eseriyle bunu önümüze koydu.
Konuşmaların her biri birbirinden güzeldi. Ama beni en çok duygulandıran Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi'nin anlattığı "Yürüyen Köşk" hadisesiydi.
Merak ettim ve araştırdım, sizlerle paylaşmak istedim.
Dedesi Hz. Peygamber (s.a.v.), "Kıyamet kopuyor olsa ve birinizin elinde bir fide bulunsa, kıyamet kopmadan onu dikebilirse bunu hemen yapsın!" (Ahmed, III, 191, 183) diye emreder de torunu Mustafa Kemal Atatürk buna riayet etmez mi? Hem de en mükemmel şekliyle?
Atatürk, büyük önem verdiği yurt gezilerinden birini gerçekleştirmektedir.
İstanbul'dan Bursa'ya Ertuğrul yatıyla Dolmabahçe'den yola çıkar. Yalova iskelesine yaklaşırken sahildeki büyük çınar ağacı dikkatini çeker.
Çınarın heybetinden çok etkilenen Atatürk, tekneyle karaya çıkar ve çınarın gölgesinde bir süre dinlenir. Ardından çınarın yanına iki katlı mütevazı bir köşk yapılmasını ister.
21 Ağustos 1929'da verilen karar ile başlanan köşkün yapımı 12 Eylül'de tamamlanır.
Atatürk, 1930 yılında bir gün köşke gitmiştir. Çalışanlar çınar ağacının dalının özellikle rüzgarlı havalarda köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvarlara zarar verdiğini söyleyerek, çınarın köşke doğru uzanan dalını kesmek için izin istemişlerdir.
Atatürk'e danışıldığında, kaşları çatıldı ve şöyle talimat verdi: "Ağacın dalı kesilmeyecek, bina kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılacak."
Ahşap olduğundan köşkün yıkılıp yeniden yapılması da mümkündü. Fakat Mustafa Kemal, köşkün tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını emretti.
Bu görev İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi'ne verildi.
Önce köşkün çevresi dikkatlice kazıldı. Temel seviyesine ulaşıldığında İstanbul'dan getirilen tramvay rayları döşendi. Dikkatlice ölçülerek yapılan çalışmalar sonucu köşk rayların üstüne yerleştirildi. Birkaç gün içerisinde de köşk yaklaşık 5 metre sola kaydırıldı. Böylelikle köşk yıkılıp yeniden yapılmaktan, çınar ağacı ise dalını kaybetmekten kurtulmuş oldu.
Yaşanan bu hadise sebebiyle köşk, "Yürüyen Köşk" adını aldı.
Köşkün kurulduğu yer, Atatürk'ün, tarımda modern tekniklerin kullanılması, çevre üreticilere örnek olması ve onların nitelikli fidan, fide, damızlık ihtiyaçlarının karşılanması için kurulan, kişisel mülkü "Millet Çiftliği"nin içindedir.
Atatürk, 11 Haziran 1937'de şahsına ait bütün taşınmaz mallar gibi bu köşkü de Türk milletine bağışlar. Diğer tüm köşkler gibi "Yürüyen Köşk" de halen müze olarak korunmaktadır.
Yalova'ya gittiğinizde mutlaka Yürüyen Köşkü de ziyaret etmelisiniz.
Atatürk'ün bir dalının bile kesilmesini istemediği Ulu Çınar ve yanındaki Köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin de bir anıtı olarak ziyaretçilerini beklemektedir.
Yıllardır din üzerinden siyaset yaparak, dinsiz Atatürk'ten beslenenlerin hangisinde Atatürk'teki bu hassasiyet var?
Halbuki, dinin başı da edeptir, sonu da edeptir.
İmam Ali Efendimiz, kişinin din noktasındaki samimiyetinin kıldığı namazla, tuttuğu oruçla ölçülmemesi gerektiğini belirtiyor, ahlakının güzelliğine bakılmasını tavsiye ediyor.
Hz. Pegamber de "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzerere gönderildim" buyuruyor.
Allah'ın yarattığı mahluka saygısı olmayanın, Allah'a olan sevgisi de yalandır.
Mahluka olan edeptir, Halik'e olan edebin göstergesi?
Bu sebeple gerçek Atatürk'ü Prof. Dr. Haydar Baş'ın Hoş Geldin Atatürk eseriyle ve Atatürk Vatandır sempozyumlarıyla yeniden tanıyın ve bize Türkiye Cumhuriyeti'ni emanet eden Ata'mıza bu gözle bir daha bakın.
Yalova'daki bu muhteşem organizasyonda emeği geçen Yüksel Durak ve ekibine ayrıca teşekkürler? Salonun hınca hınç dolu olduğu sempozyumda değerli akademisyenler sunumlarını hem doyurucu hem de coşkulu olarak takdim ettiler.
Gerek Atatürk Vatandır sempozyumları gerekse birleştirici harç olan gerçek ve dindar Atatürk'ü bizlerle buluşturan Sayın Baş'a ait Hoş Geldin Atatürk eseri, yüreğimizde yaşayan Atatürk'ü ve onun ölçülerini günümüze taşımaktadır.
Milletimizin dört bir koldan kuşatıldığı, vatanımızın ise parçalanmak ve işgal edilmek istendiği günümüzde, tam da ihtiyacımız olan gerçek ve dindar Atatürk'ün tam bağımsızlık duruşuydu, Prof. Dr. Baş hem sempozyumlarla hem de eseriyle bunu önümüze koydu.
Konuşmaların her biri birbirinden güzeldi. Ama beni en çok duygulandıran Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi'nin anlattığı "Yürüyen Köşk" hadisesiydi.
Merak ettim ve araştırdım, sizlerle paylaşmak istedim.
Dedesi Hz. Peygamber (s.a.v.), "Kıyamet kopuyor olsa ve birinizin elinde bir fide bulunsa, kıyamet kopmadan onu dikebilirse bunu hemen yapsın!" (Ahmed, III, 191, 183) diye emreder de torunu Mustafa Kemal Atatürk buna riayet etmez mi? Hem de en mükemmel şekliyle?
Atatürk, büyük önem verdiği yurt gezilerinden birini gerçekleştirmektedir.
İstanbul'dan Bursa'ya Ertuğrul yatıyla Dolmabahçe'den yola çıkar. Yalova iskelesine yaklaşırken sahildeki büyük çınar ağacı dikkatini çeker.
Çınarın heybetinden çok etkilenen Atatürk, tekneyle karaya çıkar ve çınarın gölgesinde bir süre dinlenir. Ardından çınarın yanına iki katlı mütevazı bir köşk yapılmasını ister.
21 Ağustos 1929'da verilen karar ile başlanan köşkün yapımı 12 Eylül'de tamamlanır.
Atatürk, 1930 yılında bir gün köşke gitmiştir. Çalışanlar çınar ağacının dalının özellikle rüzgarlı havalarda köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvarlara zarar verdiğini söyleyerek, çınarın köşke doğru uzanan dalını kesmek için izin istemişlerdir.
Atatürk'e danışıldığında, kaşları çatıldı ve şöyle talimat verdi: "Ağacın dalı kesilmeyecek, bina kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılacak."
Ahşap olduğundan köşkün yıkılıp yeniden yapılması da mümkündü. Fakat Mustafa Kemal, köşkün tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını emretti.
Bu görev İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi'ne verildi.
Önce köşkün çevresi dikkatlice kazıldı. Temel seviyesine ulaşıldığında İstanbul'dan getirilen tramvay rayları döşendi. Dikkatlice ölçülerek yapılan çalışmalar sonucu köşk rayların üstüne yerleştirildi. Birkaç gün içerisinde de köşk yaklaşık 5 metre sola kaydırıldı. Böylelikle köşk yıkılıp yeniden yapılmaktan, çınar ağacı ise dalını kaybetmekten kurtulmuş oldu.
Yaşanan bu hadise sebebiyle köşk, "Yürüyen Köşk" adını aldı.
Köşkün kurulduğu yer, Atatürk'ün, tarımda modern tekniklerin kullanılması, çevre üreticilere örnek olması ve onların nitelikli fidan, fide, damızlık ihtiyaçlarının karşılanması için kurulan, kişisel mülkü "Millet Çiftliği"nin içindedir.
Atatürk, 11 Haziran 1937'de şahsına ait bütün taşınmaz mallar gibi bu köşkü de Türk milletine bağışlar. Diğer tüm köşkler gibi "Yürüyen Köşk" de halen müze olarak korunmaktadır.
Yalova'ya gittiğinizde mutlaka Yürüyen Köşkü de ziyaret etmelisiniz.
Atatürk'ün bir dalının bile kesilmesini istemediği Ulu Çınar ve yanındaki Köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin de bir anıtı olarak ziyaretçilerini beklemektedir.
Yıllardır din üzerinden siyaset yaparak, dinsiz Atatürk'ten beslenenlerin hangisinde Atatürk'teki bu hassasiyet var?
Halbuki, dinin başı da edeptir, sonu da edeptir.
İmam Ali Efendimiz, kişinin din noktasındaki samimiyetinin kıldığı namazla, tuttuğu oruçla ölçülmemesi gerektiğini belirtiyor, ahlakının güzelliğine bakılmasını tavsiye ediyor.
Hz. Pegamber de "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzerere gönderildim" buyuruyor.
Allah'ın yarattığı mahluka saygısı olmayanın, Allah'a olan sevgisi de yalandır.
Mahluka olan edeptir, Halik'e olan edebin göstergesi?
Bu sebeple gerçek Atatürk'ü Prof. Dr. Haydar Baş'ın Hoş Geldin Atatürk eseriyle ve Atatürk Vatandır sempozyumlarıyla yeniden tanıyın ve bize Türkiye Cumhuriyeti'ni emanet eden Ata'mıza bu gözle bir daha bakın.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024