Verheugen'in Türkiye'ye gelişinde soluğu Diyarbakır'da almış olması garip gelmiyor ama tüylerimi ürpertti doğrusu. Bir Kürt köyünü ziyaret edip Kürt vatandaşların sorunlarını dinleyip teselli vermesi "sizin daha fazla hak sahibi olmanız için Türkiye'ye baskı yapıyoruz" demesi ise son derece göz yaşartıcıydı. Elbette hedef-i muallamız "neye mal olursa olsun" AB'ye girebilmek olduğu için bir tek yetkili bile bu karikatür müsveddesi Kürt dostuna hak ettiği cevabı vermeyecektir. Sadece Verheugen mi var; hangi birine cevap verilsin ki diyeceksiniz. Hangi birisine verildi ki? Aksine onların istekleri üzerine Leyla Zana ve arkadaşlarını serbest bırakıp, yaptıkları mitinglerde kendini bilmezlerin "yıldızları topladık sıra güneşte" sloganları atmalarına göz yumduk.
Anadolu Anadolu olduğundan beri bu topraklarda Kürdü, Lazı, Çerkezi ve hatta Ermenisi, Rumu bir arada yaşayagelmekte. Bu belki de yalnızca bu topraklara has bir özellik ve yalnızca burada yaşayanların anlayabilecği bir şey aslında. Kendi tarihlerinde en yakın olarak (öncesine hiç girmiyorum) Yahudi soykırım teşebbüsünde bulunmuş bir Almanya, 16. yy başlarında Protestan katliamları yapmış bir Fransa, binlerce Yahudi ve Müslümanı diri diri yakmış bir İspanya, zencileri köle olarak kullanmış ve daha haklarını yenilerde vermiş fakat henüz bunu bile sindirememiş bir Amerika, bu toprakları, bizi ve hele de bütün farklı unsurları bünyesinde huzur ve sükunla barındırmış bir Osmanlıyı nasıl anlayabilir. Hayır bu onların asla anlamayacakları bir şey. Bu kadarını onlardan bekleyemeyiz. Onlar ancak karışıklık çıkarmayı bilir, huzuru bozmayı ve kendi çıkarlarını korumayı.
Bir de şunu çok iyi biliyorlar maalesef; içinde hala 3 kıtaya hükmetmiş bir Osmanlıyı taşıyan Türkiye'yi kendi haline bırakılırsa eğer, pek yakın zamanda kendi şer oyunları bozulacak.
Avrupalılar son iki yüzyıldır bizim topraklarımızdaki azınlıkların haklarına kavuşması için çabalıyorlar.
Verheugen şunu da söyledi: "Daha fazla kültürel haklara sahip olmanız için elimizden geleni yapacağız." Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'de en temel dini vecibelerden başörtüsünü yasaklarken, AB, Kürtlerin kültürel haklarının artırılması için elinden geleni yapacakmış. Siyasal haklar dese niyetleri tamamen ortaya çıkacak elbet.
Azınlıklara tanınan hakların resmi belgesi kabul edilen Tanzimat Fermanı'nın ilanı için uğraşan Avrupa'nın tek isteği, hakim unsurun Müslümanlar değil Hıristiyanlar olması idi.
Çünkü diğer konularda zaten her zaman eşitlik ve adalet vardı. Dönemin bir Hıristiyan yetkilisi şu itirafta bulunuyor; "Türklerle Hıristiyanlar arasındaki fark sadece elbise, isim ve selam tarzındadır. Avrupa iki asırdır şunun için uğraşıyor; azınlıkların hakim, hakim unsurun azınlık olması." Velhasıl tek dertleri bu.
Fatih Sultan Mehmet'in Galata gayri müslimlerine verdiği ahidnamenin bir iki maddesine dikkatinizi çekmek istiyorum:
"Kabul edelim ki, kendilerinin ayinleri ve erkanları ne vechile cari ola gelirse yine ol üslup üzere adetlerin ve erkanların yerine getüreler. Ben dahi üzerlerüne varub kal'alarını yıkıp harab etmeyem.
Buyurdum ki, kendülerin malları ve rızıkları ve mülkleri ve mahzenleri ve bağları ve değirmenleri ve gemileri ve sandalları ve bilcümle metaları ve avretleri ve oğlancıkları ve kulları ve cariyeleri kendülerin ellerinde mukarrer ola mütearız olmayam ve üşendirmeyem" şeklinde devam ediyor.
Daha 15. yy'da bile azınlıklara yöneticilik hariç her türlü dini, hukuki, kültürel haklar vermiş bir millete sürekli azınlıklarından dem vurup yeni haklar istenmesi ne derece samimidir?
Dün Osmanlı zamanında Arap ve Balkan topraklarında oynanan oyun bugün Türkiye'de oynanıyor. Dün Arapları ve Balkan milletini kandırıp Osmanlı'dan ayırmışlardı, bugün Güneydoğu'da Kürt vatandaşlarımıza aynı senaryoyu oynatmaya çalışıyorlar.
Bu ülkenin insanlarının birbirleriyle ve devletleriyle gerçekten hiçbir sorunu olmamıştır. Fakat Avrupa'nın ve bugün Amerika'nın bu ülkeyle, bu devletle ve bu milletle sorunu vardır.
Onlar için bu sorunun nihai çözümü de Sevr Antlaşmasına göre çizdikleri Türkiye sınırlarıdır.
Anadolu Anadolu olduğundan beri bu topraklarda Kürdü, Lazı, Çerkezi ve hatta Ermenisi, Rumu bir arada yaşayagelmekte. Bu belki de yalnızca bu topraklara has bir özellik ve yalnızca burada yaşayanların anlayabilecği bir şey aslında. Kendi tarihlerinde en yakın olarak (öncesine hiç girmiyorum) Yahudi soykırım teşebbüsünde bulunmuş bir Almanya, 16. yy başlarında Protestan katliamları yapmış bir Fransa, binlerce Yahudi ve Müslümanı diri diri yakmış bir İspanya, zencileri köle olarak kullanmış ve daha haklarını yenilerde vermiş fakat henüz bunu bile sindirememiş bir Amerika, bu toprakları, bizi ve hele de bütün farklı unsurları bünyesinde huzur ve sükunla barındırmış bir Osmanlıyı nasıl anlayabilir. Hayır bu onların asla anlamayacakları bir şey. Bu kadarını onlardan bekleyemeyiz. Onlar ancak karışıklık çıkarmayı bilir, huzuru bozmayı ve kendi çıkarlarını korumayı.
Bir de şunu çok iyi biliyorlar maalesef; içinde hala 3 kıtaya hükmetmiş bir Osmanlıyı taşıyan Türkiye'yi kendi haline bırakılırsa eğer, pek yakın zamanda kendi şer oyunları bozulacak.
Avrupalılar son iki yüzyıldır bizim topraklarımızdaki azınlıkların haklarına kavuşması için çabalıyorlar.
Verheugen şunu da söyledi: "Daha fazla kültürel haklara sahip olmanız için elimizden geleni yapacağız." Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'de en temel dini vecibelerden başörtüsünü yasaklarken, AB, Kürtlerin kültürel haklarının artırılması için elinden geleni yapacakmış. Siyasal haklar dese niyetleri tamamen ortaya çıkacak elbet.
Azınlıklara tanınan hakların resmi belgesi kabul edilen Tanzimat Fermanı'nın ilanı için uğraşan Avrupa'nın tek isteği, hakim unsurun Müslümanlar değil Hıristiyanlar olması idi.
Çünkü diğer konularda zaten her zaman eşitlik ve adalet vardı. Dönemin bir Hıristiyan yetkilisi şu itirafta bulunuyor; "Türklerle Hıristiyanlar arasındaki fark sadece elbise, isim ve selam tarzındadır. Avrupa iki asırdır şunun için uğraşıyor; azınlıkların hakim, hakim unsurun azınlık olması." Velhasıl tek dertleri bu.
Fatih Sultan Mehmet'in Galata gayri müslimlerine verdiği ahidnamenin bir iki maddesine dikkatinizi çekmek istiyorum:
"Kabul edelim ki, kendilerinin ayinleri ve erkanları ne vechile cari ola gelirse yine ol üslup üzere adetlerin ve erkanların yerine getüreler. Ben dahi üzerlerüne varub kal'alarını yıkıp harab etmeyem.
Buyurdum ki, kendülerin malları ve rızıkları ve mülkleri ve mahzenleri ve bağları ve değirmenleri ve gemileri ve sandalları ve bilcümle metaları ve avretleri ve oğlancıkları ve kulları ve cariyeleri kendülerin ellerinde mukarrer ola mütearız olmayam ve üşendirmeyem" şeklinde devam ediyor.
Daha 15. yy'da bile azınlıklara yöneticilik hariç her türlü dini, hukuki, kültürel haklar vermiş bir millete sürekli azınlıklarından dem vurup yeni haklar istenmesi ne derece samimidir?
Dün Osmanlı zamanında Arap ve Balkan topraklarında oynanan oyun bugün Türkiye'de oynanıyor. Dün Arapları ve Balkan milletini kandırıp Osmanlı'dan ayırmışlardı, bugün Güneydoğu'da Kürt vatandaşlarımıza aynı senaryoyu oynatmaya çalışıyorlar.
Bu ülkenin insanlarının birbirleriyle ve devletleriyle gerçekten hiçbir sorunu olmamıştır. Fakat Avrupa'nın ve bugün Amerika'nın bu ülkeyle, bu devletle ve bu milletle sorunu vardır.
Onlar için bu sorunun nihai çözümü de Sevr Antlaşmasına göre çizdikleri Türkiye sınırlarıdır.
Hüma Gökçe / diğer yazıları
- Gerçek milliyetçilik / 03.05.2013
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011