Çok sevdiğim arkadaşım Mehmet Eldin'den aldığım bir mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Duygularını tüm açıklığı ile paylaştığı ve gazetede yayınlanmasına izin verdiği için de kendisine teşekkür ediyorum.
"Çocukken izlediğim, Murat Soydan'ın başrol oynadığı bir Türk filmi vardı. Filmde Murat Soydan yanlış hatırlamıyorsam uyuşturucu bağımlısı idi. Karısı ile bu bağımlılıktan kurtulmak konusunda hem fikir olmuşlardı. Murat Soydan kendini yatağa bağlatmıştı. Çünkü uyuşturucu ihtiyacı tekrar nüksettiğinde kontrolden çıkma olasılığına karşı bu tedbir alınmıştı. Ve nitekim ilerleyen zaman içinde uyuşturucu ihtiyacı nüksetti. Murat Soydan, yatağa bağlı şekilde kıvranıyordu. Karısı gözyaşları içinde onun çektiği o acıyı izliyordu. Fakat kocasının bağımlılıktan kurtulması için sabrediyordu. Nitekim birkaç gün içinde bağımlılıktan kurtulmuş mutlu sona ulaşmışlardı. Küçük yaşta izlediğim bu film beni çok etkilemişti.
Aradan geçen yaklaşık 30 yıl sonra benzer tecrübeyi yaşadım. İlk iki çocuğumda yaşamadığım bir tecrübeyi tattım. İlk iki çocuğum dokuz aylıkken emmeyi kendi kendilerine azaltarak bırakmışlardı. Eşim onların daha çok emmesini istemişti. O nedenle son çocuğumuz Betül için çok yürekten dua etmişti, iki yaşına kadar emzirebilmek için. Allah da duasını kabul etmiş olacak ki 18 aylık olmuştu ve hala tam gaz emmeye devam ediyordu.
Betül'ün annesini emmesini çok iyi gözlemlemiştim. Bu olay sadece bir karın doyurma değil, Betül ile annesi arasında eşsiz bir duygusal bağ idi. Emerken Betül bir elini de annesinin kolu üzerine koyuyor boncuk boncuk gözleriyle de annesinin gözlerinin içine bakıyordu. Sadece karnı acıktığında değil, uykusu geldiğinde yere düşüp veya başını bir yere vurup can acısından ağladığında her zor anında emmek onu sakinleştiren mucizevi bir olaydı. Onun yerini hiçbir şey tutamadı. Emziği defalarca denedik olmadı. Gece ağladığında biberonda süt, mama vs. denedik olmadı. İlla ki o tatsız anne sütünü o anne konusu ve sıcaklığı ile almak istiyordu. Bu tek kelimeyle bir bağımlılıktı. Ama en fazla iki yaşına kadar mazur görülen anneyi hem sıkıntıya sokan hem de onore eden hoş bir bağımlılık.
Ne var ki Betül artık kilo almıyordu. 18 aylık olmasına rağmen hala 9 kilo idi. Hepimiz gibi sofraya oturup yediğimiz her şeyden yemesi gerekiyordu. Ama yemiyordu. Çünkü her canı çektiğinde emebildiği anne sütü vardı. Geceleri ise artık beslenmemesi gerekiyordu. Bu nedenle emzirmeye son vermek kaçınılmaz olmuştu. Eşimle günlerce bu konuda yazılar okuduk. Bazı yazıları okurken gözlerimiz doldu. Birçok yöntem araştırdık. Paçaları sıvayıp dereyi geçmek gerekiyordu. Geleneksel yöntem olan salça sürme ile ilk adımı attık. Annenin göğüslerine uf olmuştu. O nedenle artık Betül ememeyecekti. Üstelik o artık abla olmuştu. Biberondan süt içmeliydi.
İşte biz de, Murat Soydan'ın filminde beni etkileyen o manzarayı yaşamaya başladık. Betül "meme" diye ağlıyordu. Kendini uyuşturucu bağımlısı gibi oradan oraya atıyordu. Biz ise onu gözyaşları içinde O'nu kucaklayıp göğsümüze basmaktan başka bir şey yapamıyorduk. Bu olaydan ben de neredeyse eşim kadar çok etkilendim. Sanki onu bugüne kadar emziren benmişim gibi. Betül ağladıkça aklıma "bu daha küçücük bir kuzu, bunu ona nasıl yapıyoruz" diye düşünceler üşüşüyordu. Ama çaremiz yoktu. Bu bağımlılıktan kurtulmalıydı. Sonra gözümde anneden doğan bir bebeğin göbek bağı kesildikten sonraki ağlayışı geliyor. Sanki Betül'ün annesiyle olan bir bağı kesilmişti. Sanki bu bana Allah'tan kopan ruhun acı feryadını çağrıştırıyordu. Bunlar aklıma geldikçe boğazım düğümleniyor ve gözlerim doluyordu. Eşimle okuduğumuz yazılarda, babaya çok iş düştüğü anneye destek olması gerekiyor diye yazıyordu. Eşime fiilen her türlü desteği vermeme rağmen herhangi bir baba gibi emzirmeden kesmeye duygusuz kalamıyordum. Aynı acıyı ben de yüreğimde yaşıyorken eşime nasıl 'hadi sık dişini' diyebilirdim. Birbirimize sarılıp ağlamaktan başka duygusal olarak verebildiğim pek bir şey yoktu.
Çok şükür ki Betül'ün iştahı açılmıştı. Ben ise onu her akşam parka çıkarıp geceleri daha da yoğunlaşan emme arzusunu unutturmaya çalışıyorum. İkinci gecemizi de atlattık. İlk geceye nispeten daha kolaydı. Artık o bağın koptuğunu Betül anlamaya başlamıştı. Ama bilmiyordu ki aramızda her gün daha da güçlenen nice başka bağlar vardı."
Bağımlılıktan kurtulmak çok güzel. Darısı tüm gençlerimizin başına...
- 23’ünde bir delikanlı / 27.09.2024
- MEM'de komşu köyle alışveriş / 21.09.2024
- Dava gardaşlığı / 13.09.2024
- MEM'in simülasyonu / 31.08.2024
- Para-döviz / 19.07.2024
- Pirekoin macerası / 24.06.2024
- Umre -4- / 19.06.2024
- Umre -3- / 14.06.2024
- Umre -2- / 13.06.2024