İran'daki olayları üzüntü ve hayretle takip ediyorum. Kadınlar sokakta, üniversiteli, liseli genç kızlar sokakta. Başörtülerini yakıyorlar, yırtıyorlar. Mollaların sarıklarını yerlere atıyorlar. Rejimin yasak, dediği şeyleri meydanlarda gerçekleştiriyorlar. Vahim bir tablo.
79'da ABD ve İsrail mandası olmaktan kurtulan İran demek ki, 43 yılda insanına hiçbir şey verememiş ki bugün insanlar sokakta.
'İran'a planlı bir provokasyon var, halk, inanç-mezhep-etnik kimlik üzerinden devlete karşı kışkırtılıyor' gibi şıklar sadece İran değil bütün İslam coğrafyası için bildik birbirine düşür, kardeşi kardeşe düşman et, böl-parçala-yönet şeklindeki Haçlı planıdır.
Ama mazeret değildir. Neden? Tehdit belli ise tedbirin neden yok?
Demek ki amacı ne olursa olsun bir rejim kanunlarla, polisiye tedbir ve yasaklarla ancak bir noktaya kadar gidebilir. Gittiği o noktada, son noktadır.
Hele konu inanç ise İslam ise hiçbir kanun, yaptırım, tehdit insan üzerinde etkili olamaz.
Çünkü inanç eşittir vicdandır. İslam eşittir insan. İnsan eşittir gönüldür. Eğer gönüllere giremediysen yaptıkların hem insana hem de İslam'a zarar verir.
Türkiye'de başörtüsü kısıtlamaları devlet politikası değildir
İran'da yaşanılan sürecin tam tersi bir süreç ise Türkiye'de yaşanmıştı. Devlet kademelerinde etkin bulunan kişilerin ve bazı kurumların aldığı kararlar nedeniyle başörtülü bacılarımız hem anayasal haklarından hem de doğuştan gelen insani haklarından mahrum bırakılmışlardı.
28 Şubat süreci ile bu zulüm zirve yapmıştı. Bu zulmü yapanlar tarihin çöplüğüne atıldığı gibi bu zulme maruz kalanlara sahip çıkmayan siyasiler de tarih sahnesinden silindi.
Diğer taraftan bu mazlumlar üzerinden siyaset yapanlar ise istedikleri makamları elde etmişlerdi.
Türkiye'de başörtüsü kısıtlamaları devlet politikası değildir, dedik. İtirazı olanlara soralım: Devlet politikası olsaydı ne olur? Topyekûn başkaldırırdık. Çünkü bu millet mevzu vatan ve iman olunca hiçbir baskıya tahammül edemez.
Ama yıllarca bu baskılar devam etti, diyebilirsiniz. Sebebi siyasetçilerdir. Çünkü dünden bugüne siyasetçiler, insanımızın sorunlarını çözmek yerine bu sorunlar üzerinden siyaset yapıp, makam-mevki peşinde koştular.
İnsanımızda bu siyasi kavgalarda kullanıldığın unutup, kendini kullananların fedailiğine soyundu.
21. yüzyıl
Dünyada çağ değişti. Teknoloji, dünyayı cebe sığdırdı. İnsanların algıları, ilgileri, öncelikleri vs. değişti.
Ama ülkemizde milletin temsil eden siyasiler hala eski yüzyıldan kalma oldukları için bir türlü bu değişimlerin olumlu yönlerine topluma yansıtmak, olumsuz yönlerinden toplumu korumak adına icraat geliştirmek yerine kavga kültürüyle siyasete devam ettiler.
2022 yılı bitmek üzere ve 20 yıllık tek parti iktidarının seçimler için sarıldığı başlık 'başörtüsü'.
İlginçtir! Dünden bugüne 'başörtüsünü' dilinden düşürmeyenler erkekler. Ülkemizde erkelerin örtünme sorunu var mı?
Arkadaş! Eğer ortada bir sorun varsa (!) bırakın da kadınlar, bu sorun hakkında haklarını savunsun, yaptırımlara, dayatmalara kendi tepkilerini koyarak, 'bizde bu devletin bir öznesiyiz' gerçeğini ispat etsinler.
Sorun: Başörtüsü konusunda neden sokaktaki, evdeki, işyerindeki, okullardaki kadınlar, kızlar konuşmuyor da Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu ve diğer erkekler konuşuyor?
Başörtüsünü referanduma yani halka 'başörtüsü serbest olsun mu- olmasın mı' diye oylatacakmış!
Peki, yüce Allah (c.c) 'Benim koyduğum bir kanunu sen hangi akıl ve yetkiyle halkın takdirine sunmuyorsun' sorusu geldiğinde ne cevap verecekler? Halka mı götürecekler?
Fazla lafa da gerek yok. Bu ülkede başörtüsü sorunu vardır. Bu sorunun sebebi erkeklerdir, siyasal İslamcılardır ve bu topraklarda hep var olan % 1'i geçmeyen Türk ve İslam düşmanlarıdır.
Eskiden başörtüsünün saygınlığı vardı
Evet, eskiden toplumda başörtüsüne, başörtülülere karşı bir saygı vardı. Yüzlerce kez şahit olmuşumdur, bir toplu taşıma aracına yaşı önemli değil başörtülü biri bindiğinde ona yer verilirdi.
Diğer taraftan gazeteye gelirken üç özel üniversitenin önünde geçiyorum. Kimi farz olan başörtülü, kimi tarz olan başörtülü, kimi süper minili, kimi çok yırtık pantolonlu kız öğrenciler ele ele, şen-şakrak geziyorlar, tozuyorlar. Kimsenin kıyafetle ilgili bir sorunun yok.
Sokaklarda aynı manzara. Anne başörtülü hatta çarşaflı. Kızı dekolteli veya anne makyajlı, kızı başörtülü.
Kadınlarımız devlet kurumlarında kabiliyet ve başarısına göre her mevkie de gelebiliyor. Hatta başörtülü bacılarımız bankalarda faiz hesaplamaları da yapıyor. Cafelerde okey, kağıt oynarken sigarasını tüttüren, parklarda hiçbir sınır tanımayan başörtülü gençlerimizi görüyoruz.
Hele o lüks yatlardaki beyaz örtülü yaş günü kutlamalarını, dansları, diskoları Türkiye izledi.
Yani ne toplumun, ne kadınların ne de genç kızların başörtü diye bir sorunları yok.
Başörtüsü erkek siyasetçi ve erkek sözcülerinin sorunudur.
Bakın! 80 darbesi sonrası YÖK kuruldu. Darbe yönetimi, YÖK'ün başına İhsan Doğramacı'yı getirdi. İhsan Doğramacı'da üniversitelerde başörtüsünü yasakladı.
Bugün başörtüsünü gündemde tutmak isteyen AKP ve Sayın Erdoğan 2007 yılında bu şahsa 'YILIN ADAMI' ödülü verdi. Şimdi başörtüsü avukatlığını yapıyorlar.
Bir başka gerçek! Türkiye'de başörtüsü karşıtı, başörtülülere tepkili kişi ve yapılar var mı? Var. Ama emin olun ki siyaset dinden eline çeker ve insanlar inançlarını dil ile değil hal ile ortaya koyarsa bu tabular yıkılır ve herkes kardeş olur.
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025