Çözümsüz ve işbilmez siyasilerimiz 50 yılı aşkındır Türkiye’yi AB kapısında süründürdüler. Hatta AB’ye girmeyi milli bir ideal gözüyle bakan AKP’nin Başbakanı bile dayanamamış ve AB hakkında şöyle veryansın etmişti:
“Türkiye’nin AB’ye müracaatı 50 yılı aşmış durumda. Bu işin kapısında olmamız 59’a dayanır. 63 yılında resmi müracaat süresi başlamıştır. Bu süre içerisinde Türkiye’nin bu kadar oyalanması hakikaten affedilir, dayanılır bir şey değildir. Adama sorarlar. Yani 54 yıl siz Türkiye gibi bir ülkeyi bu kapıda niye bekletiyorsunuz?”
Bu durum AB ülkelerinde karikatürlere bile konu oldu. Türkiye AB kapısının önünde bekleyen bir köpek olarak tasvir edildi. Bu kadar süründürme, bu kadar hakaret AB’nin bizimle gönül eğlendirdiğini, asla almayacağını ispat etmesine rağmen bizimkiler bıkmadan usanmadan AB kapısında ısrar ettiler.
Hatta millete vaat ettikleri “AB iş ve aş kapısıdır” safsatalarını unuttular, “Biz AB’ye yükünüzü kaldırmak için geliyoruz” bile dediler.
Peki, AB gerçekten iş ve aş kapısı mıydı? Gelin rakamlarla bu soruyu cevaplandıralım.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi ekonomik çaresizlik sebebiyle 100’ü aşkın uzmanla toplandı. Çıkış yolu aramaya çalıştılar ama yine çaresizlikle dağıldılar.
503 milyon nüfusu olan AB’nin 120 milyonu açlık ve yoksulluk içinde yaşıyor, sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya… AB’nin yüzde 24’ü aç ve yoksul…
AB 120 milyon insanına aş bulamıyor sana bulacak, yani ezeli düşmanına…
AB genelinde 26 milyon işsiz var. Bunların 7,5 milyonu 15-24 yaş arasında…
AB 26 milyon işsizine çare bulamıyor senin gencine mi bulacak? Yıllardır AB’yi “iş ve aş kapısı” olarak ilan edip milletimizi kandıranlar bu tablodan hiç utanmıyorlar mı?
AB üyelerinin birçoğunun halini biliyorsunuz. Yunanistan, İspanya, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, İtalya… Hepsinin durumu ortada…
Çözümsüzlük sebebiyle AB ülkelerinde hükümet dayanmıyor, istifa eden edene…
Sıkışan ülkelere çözüm adına sunulan reçeteler çok acı… Siyasiler ya uygulayamayacağı için istifa ediyor ya da uyguladığı için istifa ettiriliyor.
Bu ülkelerin sıkıntılarından ziyade AB’nin lokomotifi olan Almanya’nın halinden bahsetmek istiyorum. Almanya’da sosyal eşitsizlik had safhada…
81 milyonluk Almanya’da nüfusun yüzde 27’sinin hiçbir varlığı yok ya da borçlu…
Almanya’nın 5 trilyon dolar borcu var ve her yıl borçlanmaya da devam ediyor.
Lokomotif böyleyse şimdilik sesini çıkarmayan vagonların halini siz düşünün.
AB ülkelerin hali artık ayan beyan ortada ama bizim AB’den daha fazla AB’ci olan AKP’li siyasilerin halini anlamak asla mümkün değil…
Onlar Nuh diyor ama hala peygamber demiyor. Yahu bir insan kendi dinine, peygamberine bu kadar teslim olsaydı büyük bir veli olurdu herhalde…
Siyasilerimiz hala AB’yi bir medeniyet projesi olarak görüyor. Hiçbir şey ifade etmemesine rağmen müzakerelerde en ufak bir fasıl açıldığında öylesine mutlu oluyorlar ki, hani çocuklara elma şekeri ikram edersiniz ya onun gibi…
Geçenlerde Fransa, 22. faslı açabiliriz sinyali verdi, AKP hükümeti bu haberi büyük bir sevinçle karşıladı. Hızlarını alamayıp, bizi soykırımcı ilan eden Fransa’ya övgüler dizmeye başladılar. Ama kısa bir zaman sonra Fransa bu sevinçlerini kursaklarında bıraktı ve “bunun karşılığı bir jest bekliyoruz” dedi. Benim bildiğim batan geminin malları yağma edilir; ama AB batarken de Türkiye’yi yağmalıyor.
“Türkiye’nin AB’ye müracaatı 50 yılı aşmış durumda. Bu işin kapısında olmamız 59’a dayanır. 63 yılında resmi müracaat süresi başlamıştır. Bu süre içerisinde Türkiye’nin bu kadar oyalanması hakikaten affedilir, dayanılır bir şey değildir. Adama sorarlar. Yani 54 yıl siz Türkiye gibi bir ülkeyi bu kapıda niye bekletiyorsunuz?”
Bu durum AB ülkelerinde karikatürlere bile konu oldu. Türkiye AB kapısının önünde bekleyen bir köpek olarak tasvir edildi. Bu kadar süründürme, bu kadar hakaret AB’nin bizimle gönül eğlendirdiğini, asla almayacağını ispat etmesine rağmen bizimkiler bıkmadan usanmadan AB kapısında ısrar ettiler.
Hatta millete vaat ettikleri “AB iş ve aş kapısıdır” safsatalarını unuttular, “Biz AB’ye yükünüzü kaldırmak için geliyoruz” bile dediler.
Peki, AB gerçekten iş ve aş kapısı mıydı? Gelin rakamlarla bu soruyu cevaplandıralım.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi ekonomik çaresizlik sebebiyle 100’ü aşkın uzmanla toplandı. Çıkış yolu aramaya çalıştılar ama yine çaresizlikle dağıldılar.
503 milyon nüfusu olan AB’nin 120 milyonu açlık ve yoksulluk içinde yaşıyor, sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya… AB’nin yüzde 24’ü aç ve yoksul…
AB 120 milyon insanına aş bulamıyor sana bulacak, yani ezeli düşmanına…
AB genelinde 26 milyon işsiz var. Bunların 7,5 milyonu 15-24 yaş arasında…
AB 26 milyon işsizine çare bulamıyor senin gencine mi bulacak? Yıllardır AB’yi “iş ve aş kapısı” olarak ilan edip milletimizi kandıranlar bu tablodan hiç utanmıyorlar mı?
AB üyelerinin birçoğunun halini biliyorsunuz. Yunanistan, İspanya, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, İtalya… Hepsinin durumu ortada…
Çözümsüzlük sebebiyle AB ülkelerinde hükümet dayanmıyor, istifa eden edene…
Sıkışan ülkelere çözüm adına sunulan reçeteler çok acı… Siyasiler ya uygulayamayacağı için istifa ediyor ya da uyguladığı için istifa ettiriliyor.
Bu ülkelerin sıkıntılarından ziyade AB’nin lokomotifi olan Almanya’nın halinden bahsetmek istiyorum. Almanya’da sosyal eşitsizlik had safhada…
81 milyonluk Almanya’da nüfusun yüzde 27’sinin hiçbir varlığı yok ya da borçlu…
Almanya’nın 5 trilyon dolar borcu var ve her yıl borçlanmaya da devam ediyor.
Lokomotif böyleyse şimdilik sesini çıkarmayan vagonların halini siz düşünün.
AB ülkelerin hali artık ayan beyan ortada ama bizim AB’den daha fazla AB’ci olan AKP’li siyasilerin halini anlamak asla mümkün değil…
Onlar Nuh diyor ama hala peygamber demiyor. Yahu bir insan kendi dinine, peygamberine bu kadar teslim olsaydı büyük bir veli olurdu herhalde…
Siyasilerimiz hala AB’yi bir medeniyet projesi olarak görüyor. Hiçbir şey ifade etmemesine rağmen müzakerelerde en ufak bir fasıl açıldığında öylesine mutlu oluyorlar ki, hani çocuklara elma şekeri ikram edersiniz ya onun gibi…
Geçenlerde Fransa, 22. faslı açabiliriz sinyali verdi, AKP hükümeti bu haberi büyük bir sevinçle karşıladı. Hızlarını alamayıp, bizi soykırımcı ilan eden Fransa’ya övgüler dizmeye başladılar. Ama kısa bir zaman sonra Fransa bu sevinçlerini kursaklarında bıraktı ve “bunun karşılığı bir jest bekliyoruz” dedi. Benim bildiğim batan geminin malları yağma edilir; ama AB batarken de Türkiye’yi yağmalıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Orman alanları, ranta açılmamalı / 01.07.2025
- Tel Aviv’de Abraham Anlaşmaları’na ilişkin bir garip pano / 28.06.2025
- 30 Haziran yaklaştıkça ‘mutlak butlan’ tartışması alevleniyor / 27.06.2025
- İsrail-İran savaşında UAEA’nın rolü! / 26.06.2025
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Orman alanları, ranta açılmamalı / 01.07.2025
- Tel Aviv’de Abraham Anlaşmaları’na ilişkin bir garip pano / 28.06.2025
- 30 Haziran yaklaştıkça ‘mutlak butlan’ tartışması alevleniyor / 27.06.2025
- İsrail-İran savaşında UAEA’nın rolü! / 26.06.2025
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025