Bayrağımız indirilmiş. Hem de garnizondan. Sebep saymaya, aramaya gerek yok. İndirtmeyecektin kardeşim! Hükümet ne derse desin, hangi kanun veya kararı alırsa alsın, hangi süreci işletirse işletsin, o karakoldaki komutan, asker veya nöbetçi o bayrağı indirtmeyecekti. Genelkurmayın talimatı vardı, komutan kesin emir vermişti vs. hepsini geçip, gereğini anında yapacaktın. Çünkü o bayrak, hükümetten de, komutanların emirlerinden de kıyaslanamayacak kadar şerefli ve üstündür?Bayrak olayını manevi, siyasi, sosyal ve askeri olarak dört başlık altında inceleyelim. Manevi anlamda Türk Bayrağı, seçimlerden önce kendisini oy kazanma gayretiyle, reklamlarda kullanan AKP'yi, samimiyet testine tutmuş ve manen tokatlamıştır.Askeri olarak ise Türk Ordusunun, Gül, Powell arasında imzalanan çizgiye geldiğini, şimdi "kumpas" adı verilen süreçle, ulusalcı komutanların tasfiye edildiğinin ve ordumuzun, ulusalcı kimliğinin büyük darbe aldığını gösterdi. Genelkurmayın, bayrak olayını "tahammül sınırlarını zorlama" olarak tarif etmesi bunun ispatıdır. Şiddetle kınamaları ise "biz, kamu görevlisiyiz" sözlerinin gereğidir. Siyasi olarak ise Başbakan her zamanki taktiğini sergiliyor. İyi bir şey olmuşsa "ben yaptım, başkası yapamazdı". Kötü bir şey olunca, "biz her türlü eksiklikten beriyiz, sorumluları cezalandıracağız, hata yapanlara hesap soracağız?" mantığı? Türk Bayrağı, AKP'nin olaylar karşısındaki bu iktidarsız duruşunu, milletimize bir kez daha gösterdi. İlk gün sessiz kalan Erdoğan ikinci gün kükrüyor; "Şimdi çıkacak birisi garnizonun duvarlarını aşacak, Türk bayrağını indirecek, o bayrağı indirirken o görevliler seyredecek. Neymiş? Çözüm sürecini sekteye uğratmayalım. Ne demek ya? O bayrağı indireni, neyse alacaksın indireceksin, gereğini de yapacaksın. Yapmıyorsan da sorumlusun."Olay bu! Erdoğan suçu da, suçluyu da, göz yumanı da tespit etti. Gereğinin yapılacağını belirtti. Bitti mi? Bitmedi kardeşim! 12 yıldır hep aynı senaryo. Hala aldanacak mısın?Yine Diyarbakır'da, bugün bayrağımıza uzanan eller, çocuklarımız ders başındayken okulumuzu yakmaya çalışmıştı. Molotof ve ses bombası atmışlardı. Öğrenciler canını zor kurtarmış, yaralananlar olmuştu. Erdoğan ne demişti; "Hazmedilmez ama süreç için hazmediyoruz. Ağu içiyoruz?" Bakmayın yürütmenin başının celallenmesine! Bu hazmetme devam ediyor ve edecekte. Hükümetin sözcüsü B. Arınç bunu itiraf etti; "sabrediyoruz, yeter ki bu ülke terörden, kandan, gözyaşından kurtulsun?" İmralı'da aynı şeyi söylüyor. AKP, Habur rezaletiyle bir süreç başlattı. En başından beri Prof. Dr. Haydar Baş önderliğinde bizler, bu yolun milli birlik ve beraberliğimizde telafisi olmayan yaralar açacağını, bu süreçte hedeflenenin "Büyük İsrail" ve "Büyük Ermenistan" hayalleri olduğunu ifade ettik. İktidar duymadı. Kan akmıyor, şehit cenazesi gelmiyor, diye hem kendini avuttu, hem de milletin oyunu aldı. Oysa gerçek olan bu süreçle dağa çıkışların rekor düzeyde arttığı, dağda her türlü savaş eğitiminin verildiği, terörün bir hak arama mücadelesi haline geldiği, terörist başının bir halk kahramanına dönüştüğünün, şehirlerde terör yapılanmalarının arttığıydı. İktidar bunu da görmedi. Görmeyi bırak devlet ve milletimizin her türlü milli değerini karşısına aldı, aşağılamaya kalktı. Bu devlet ve milletin düşmanlarını protokollerle karşıladı. Erdoğan eğer terör sorununu çözmede samimi olsaydı, doğuda toprak reformu yapardı. Köylüyü kölelikten kurtarırdı. Tarım ve hayvancılığı desteklerdi. Ürün alım garantisi verirdi. Elektriği, mazotu, gübreyi en ucuz fiyata verirdi. Doğunun zengin yer altı kaynaklarını devlet, millet ortaklığıyla işletirdi. Sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmetleri Ağrı Dağının tepesine kadar götürürdü. Devletin şefkat elini vatandaşa, tokat elini ise birliğimizi bozmaya çalışanlara uzatırdı. Erdoğan tersini yaptı. Kardeşim! Sende Prof. Dr. Haydar Baş'ın projelerini uygulasın, diyorsun. Evet, öyle diyorum. Keşke uygulasaydı da, bu hazin tablo ortaya çıkmasaydı. Türkiye cumhuriyetinin başbakanı, İmralı'ya gebe kalmasaydı. Katillerin elini tutmasaydı.Türk Bayrağının verdiği diğer bir derste ülkemiz demokrasisinde ki, çıbanın çok büyüdüğü ve artık vücudu tehdit ettiğidir. Demokrasi adına meclise girenler, mecliste milletimizi, devletimizi tehdit ediyor, aşağılamaya kalkıyor. Bu çıbanın deşilmesi lazım? Neticede "o bayrak inmez. Vatan bölünmez" Ama bu sloganlarla olacak iş değildir. Artık dünyanın kabul ettiği, "vatansever model" olarak adlandırdığı, Prof. Dr. Haydar Baş'ın model ve planlarının uygulama vaktidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025