Yüce Peygamberimizin “beşikten mezara kadar ilim tahsil edilmesi” yönündeki emir ve tavsiyeleri ve büyüklerimizin; “eğitimin can bedene girdikten can bedenden çıkıncaya kadar devam eden bir süreç” olduğu yönündeki işaretleri; ilim ve eğitimin ne kadar önemli bir eylem olduğunu göstermektedir.
Gerçekten de insan eğitimi ihmali, bir an bile gafleti kabul etmeyen ciddi bir meseledir. Onun için Bilge ve Kâmil İnsan Prof. Dr. Haydar Baş “önce insan” tezini savunmuş, insanın eğitimi için herkesin elinden gelen gayreti ortaya koymasını öğüt vermiş ve kendi üzerine düşen görevleri bihakkın yerine getirmiştir.
Geçmiş nesil ile şimdiki nesil arasında saygı, edep ve ibadet noktasında çok büyük farklılıkların olduğu bilinen bir gerçektir. Önceleri toplumun bu konulardaki duyarlılığı daha fazla iken şimdi maalesef üzülerek de olsa belirtmek zorunda olduğumuz kadarıyla daha kötü durumdayız.
Gelecek her nesil, geçmişteki neslin çabalarıyla ve uğraş verdiği eğitim kadarıyla şekillenir. Dün bizler daha güzel şeylere vesile olmuşsak bunda bizi yetiştirenlerin katkıları çoktur.
Bugün, yeni ve gelecek nesilden şikâyetçi isek bunda da mutlaka yaşayan neslin payı vardır.
Bu konuda bir makale yazmayı murat ettikten sonra, kendi çocukluk dönemlerimi hayal etmeye başladım. Geçmişte bizlere verilen emekleri hatırladım.
Allah gani gani rahmet eylesin. Ahmet dedemin, elimizden tutarak camilere götürmesini... Ninelerimizin (Babaannemiz Cemile ve Anneannemiz Saliha) zikirlere, mevlitlere, mübarek zatların kabirlerine ziyarete götürmelerini, saygı ve edepte kusur etmememiz için bize harcadıkları çabaları hatırladım. Babamızın, annemizin, dayılarımızın üstümüze titrer vaziyetteki ilgilerini hatırladım.
Büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi, insanlara hizmeti biz onlardan öğrendik.
Hatalı bir iş yaptığımızda hemen uyarılır, hatada ısrar etmeden çabucak dönmemiz sağlanırdı.
Her gece yatağımıza yatığımız zaman okunacak tekerleme dualarımızı babamız ya da annemiz dinler, dilimizin o dualara alışmasını sağlarlardı.
Bakınız 5- 6 yaşımızda öğrendiğimiz bu alışkanlık hala hafızamızda tazeliğini korumaktadır.
Her gece ihmal etmeden şu duayı okurduk;
“Yattım sağıma, döndüm soluma, sığındım Süphan’ıma, melekler şahit olsun dinime imanıma. Dinim çok, imanım çok, şeytanın benimle asla alakası yok. Yattım Allah, kalkarım İnşallah. Kalktımsa kalktım, kalkmadımsa el hükmül Kahhar”
Her gece şu hatırlatmayı yapmak istiyordu babamız ve anamız; “Yatarken sünnet üzere sağ tarafına yat. Allah’ı zikret ve Allah’a sığın. Hüküm sahibi olan Allah eğer kalkmanı isterse kalkarsın, ecel vaki olursa da kalkamazsın, bunu unutma. Dininin, imanının kuvvetli olduğunu ve şeytanla bir alakanın olmadığını ikrar et ve bunlara melekleri de şahit tut”
Küçücük dimağlara aşılanan bu büyük düşünce ve tefekkürle yetişen nesiller hem kendilerine, hem vatan ve milletlerine hizmeti gaye edinmişlerdir.
Şimdi anne ve babalar bir tefekkür etsinler bakalım. Televizyon, bilgisayar, telefon, sosyal medya, eğlence kültürü ile zaman öldürmekten; ne kendilerine, ne de çocuklarına ayıracak zaman bulabiliyorlar mı? Okuyucuların çoğunun suskunluğunu hisseder gibi oluyorum.
Beyler, bayanlar, yeni nesil sizin eserinizdir. Eserinizi beğenmiyorsanız, düzeltme yolunda çaba ortaya koyun lütfen.
Gerçekten de insan eğitimi ihmali, bir an bile gafleti kabul etmeyen ciddi bir meseledir. Onun için Bilge ve Kâmil İnsan Prof. Dr. Haydar Baş “önce insan” tezini savunmuş, insanın eğitimi için herkesin elinden gelen gayreti ortaya koymasını öğüt vermiş ve kendi üzerine düşen görevleri bihakkın yerine getirmiştir.
Geçmiş nesil ile şimdiki nesil arasında saygı, edep ve ibadet noktasında çok büyük farklılıkların olduğu bilinen bir gerçektir. Önceleri toplumun bu konulardaki duyarlılığı daha fazla iken şimdi maalesef üzülerek de olsa belirtmek zorunda olduğumuz kadarıyla daha kötü durumdayız.
Gelecek her nesil, geçmişteki neslin çabalarıyla ve uğraş verdiği eğitim kadarıyla şekillenir. Dün bizler daha güzel şeylere vesile olmuşsak bunda bizi yetiştirenlerin katkıları çoktur.
Bugün, yeni ve gelecek nesilden şikâyetçi isek bunda da mutlaka yaşayan neslin payı vardır.
Bu konuda bir makale yazmayı murat ettikten sonra, kendi çocukluk dönemlerimi hayal etmeye başladım. Geçmişte bizlere verilen emekleri hatırladım.
Allah gani gani rahmet eylesin. Ahmet dedemin, elimizden tutarak camilere götürmesini... Ninelerimizin (Babaannemiz Cemile ve Anneannemiz Saliha) zikirlere, mevlitlere, mübarek zatların kabirlerine ziyarete götürmelerini, saygı ve edepte kusur etmememiz için bize harcadıkları çabaları hatırladım. Babamızın, annemizin, dayılarımızın üstümüze titrer vaziyetteki ilgilerini hatırladım.
Büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi, insanlara hizmeti biz onlardan öğrendik.
Hatalı bir iş yaptığımızda hemen uyarılır, hatada ısrar etmeden çabucak dönmemiz sağlanırdı.
Her gece yatağımıza yatığımız zaman okunacak tekerleme dualarımızı babamız ya da annemiz dinler, dilimizin o dualara alışmasını sağlarlardı.
Bakınız 5- 6 yaşımızda öğrendiğimiz bu alışkanlık hala hafızamızda tazeliğini korumaktadır.
Her gece ihmal etmeden şu duayı okurduk;
“Yattım sağıma, döndüm soluma, sığındım Süphan’ıma, melekler şahit olsun dinime imanıma. Dinim çok, imanım çok, şeytanın benimle asla alakası yok. Yattım Allah, kalkarım İnşallah. Kalktımsa kalktım, kalkmadımsa el hükmül Kahhar”
Her gece şu hatırlatmayı yapmak istiyordu babamız ve anamız; “Yatarken sünnet üzere sağ tarafına yat. Allah’ı zikret ve Allah’a sığın. Hüküm sahibi olan Allah eğer kalkmanı isterse kalkarsın, ecel vaki olursa da kalkamazsın, bunu unutma. Dininin, imanının kuvvetli olduğunu ve şeytanla bir alakanın olmadığını ikrar et ve bunlara melekleri de şahit tut”
Küçücük dimağlara aşılanan bu büyük düşünce ve tefekkürle yetişen nesiller hem kendilerine, hem vatan ve milletlerine hizmeti gaye edinmişlerdir.
Şimdi anne ve babalar bir tefekkür etsinler bakalım. Televizyon, bilgisayar, telefon, sosyal medya, eğlence kültürü ile zaman öldürmekten; ne kendilerine, ne de çocuklarına ayıracak zaman bulabiliyorlar mı? Okuyucuların çoğunun suskunluğunu hisseder gibi oluyorum.
Beyler, bayanlar, yeni nesil sizin eserinizdir. Eserinizi beğenmiyorsanız, düzeltme yolunda çaba ortaya koyun lütfen.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Yalan yere "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin / 20.05.2025
- Atatürk’ün Samsun’a çıktığı ruha o kadar muhtacız ki… / 19.05.2025
- Kürt kardeşlerim oyuna gelmeyin! / 18.05.2025
- Yalan dünya için değer mi bunlar? / 17.05.2025
- Terörsüz Türkiye projesi bir deccal oyunu olmasın? / 16.05.2025
- Suça giden yollar kesilmeden suç bitmez / 15.05.2025
- Kanunsuzluk ve şiddet neden artıyor? / 14.05.2025
- Yalancının şerrinden korunmalıyız / 13.05.2025
- Söz, özün tercümanıdır / 12.05.2025
- Doğruluk hayra ve iyiliğe yöneltir / 11.05.2025
- Atatürk’ün Samsun’a çıktığı ruha o kadar muhtacız ki… / 19.05.2025
- Kürt kardeşlerim oyuna gelmeyin! / 18.05.2025
- Yalan dünya için değer mi bunlar? / 17.05.2025
- Terörsüz Türkiye projesi bir deccal oyunu olmasın? / 16.05.2025
- Suça giden yollar kesilmeden suç bitmez / 15.05.2025
- Kanunsuzluk ve şiddet neden artıyor? / 14.05.2025
- Yalancının şerrinden korunmalıyız / 13.05.2025
- Söz, özün tercümanıdır / 12.05.2025
- Doğruluk hayra ve iyiliğe yöneltir / 11.05.2025