AB'nin iki önemli ismi, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen önceki gün Türkiye'ye gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Beştepe'de bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme tam 2 saat 45 dakika sürdü.
Görüşmenin gündem başlıkları; Türkiye-AB ilişkileri, 18 Mart göç mutabakatının yenilenmesi, 25 yıllık gümrük birliğinin güncellenmesi, Doğu Akdeniz, tam üyelik müzakereleri, fasılların açılması, vize serbestisi vesaire idi.
Peki, bu kadar uzun sürede gerçekleşen görüşmede kim ne aldı, Türkiye görüşmeden istediği bir sonuç alabildi mi?
AB başkanlarının Beştepe'den, şaşalı karşılamadan etkilendiklerini söyleyebilirim.
Ama bildiğiniz gibi gelen başkanlar kendi adlarına, kendi inisiyatifleriyle gelmiyorlar.
Onlar kendi ajandalarına yazılan talimatları yerine getirmek için, AB adına Türkiye'den daha fazla hangi tavizleri kopartabiliriz hesabıyla geliyorlar.
Görüşmenin Beştepe'de, Dolmabahçe'de, ya da herhangi bir binada olması onların fikrini, taleplerini değiştirmiyor.
Türkiye'nin siyaseti olarak, bu gerçeği hala anlamamaka israr ediyoruz.
Binalar bizimkileri etkiliyor, zannediyoruz ki, biz de etkileriz, ama öyle olmuyor.
Unutmayalım ki, Osmanlıyı bitiren birçok tavizkar anlaşma, hep Osmanlı saraylarında imzalandı.
Öncelikle bu zirve neden gerçekleşti? Elbette ki Türkiye, Doğu Akdeniz'deki haklı ve hukuki olarak yürüttüğü sondaj ve arama faaliyetlerini durdurduğu için.
Eğer biz faaliyelerimize devam etseydik, bu AB başkanlarını asla Ankara'da göremeyecektik. Gördüğünüz gibi bu görüşme verdiğimiz bir tavizin neticesindedir.
Doğu Akdeniz'e en fazla kıyısı olan Türkiye'nin, bu bölgedeki doğalgaz ve petrolden en küçük bir pay dahi almasını istemiyorlar. Hakkınız olandan feragat edin diyorlar.
Ve yine Türkiye'yi onlarca yıldır oyaladıkları gibi, yeniden oyalamaya devam ediyorlar.
Hep alıyorlar ama bir zırnık kadar vermiyorlar.
Türkiye'nin tam üyelik müzakereleri 16 yıl önce 3 Ekim 2005 yılında başladı.
AKP hükümeti o dönemlerde bunu büyük bir başarı olarak lanse etmişti.
Müzakerelere göre 35 fasıldan ancak birkaçı açıldı, onlar da kapanmadı.
AB ile tam üyeliği müzakere etmenin sadece bir serap olduğu görülmüş oldu.
Peki, hiçbir yol katedemediğimiz bu süreçten siyasilerimiz ders çıkartıp akıllandılar mı?
Onlar ısrarla AB'nin stratejik hedef olduğunu vurguadılar, inatla tam üyelik müzakerelerine devam dediler. Sanki bizi tam üye yapacak bir AB varmış gibi.
Gelelim 1996'da imzalanan gümrük birliği anlaşması ve 18 Mart 2016'da imzalanan göç mutabakatına. Bu iki anlaşma da AB'nin menfaatine, Türkiye'nin ise aleyhine.
Gümrük birliği imzalandığı günden bu güne Türkiye'nin milyarlarca dolar kaybına neden olmuştur. Türkiye'yi AB'nin pazarı haline dönüştürmüştür.
Göç anlaşması ise, Suriye ya da diğer ülkelerden gelen göçmenlerin Türkiye'den AB'ye geçmesini engelleyen bir anlaşmadır.
Bu anlaşmayla, Batılı ülkelerin Ortadoğu'da ve Suriye'de gerçekleştirdikleri işgal faaliyetleri neticesinde ülkesini terk etmek durumunda kalan mültecilerin Türkiye'de kalması sağlanmıştır. Türkiye, AB'nin mülteci çöplüğü haline dönüştürülmüştür.
Yanlış anlamayın, AB'nin olaya bakışı budur.
"Bu göçmenler bize gelmesin, siz ne yaparsanız yapın" mantığındalar.
Yine kendi çıkarlarına göre, Türkiye'yi ise topun ucuna koyarak.
Şimdi soruyorum, biz bu Türkiye-AB zirvesinden gerçekten ne elde ettik?
Doğu Akdeniz'deki haklarımızdan feragat ediyoruz, ne uğruna?
Bence adamları telaşlandıran en önemli konulardan birisi, Mısır'ın Türkiye'ye münhasır alan konusunda sıcak mesajlar vermesi.
Eğer böyle bir Türkiye-Mısır mutabakatı gerçekleşirse, adamların Doğu Akdeniz planları tamamen suya düşecek.
Yine bildik AB havuçları ile, Türkiye'yi böyle önemli bir mutabakattan uzak tutmaya çalışıyorlar.
Görünen o ki, bu Beştepe'deki Türkiye-AB zirvesinden sonra bizim AB'ci siyasilerimizin ağzından bir daha Mısır'la münhasır alan anlaşmasını duymayacağız.
Halbuki bu Doğu Akdeniz'deki haklarımız için en büyük fırsattı.
Başından beri yalama yapmış AB sürecine, "bi daha, bi daha" demeye devam ediyoruz.
Kumarda kaybeden insanın hali gibi, bir türlü yenilgiye, kazık yemeye doymuyoruz.
Halbuki Prof. Dr. Haydar Baş bizi AB konusunda defalarca uyarmıştı.
"AB bir Hıristiyan birliğidir, bizi asla almazlar" demişti, "AB 15 yıl içinde dağılacak" diyerek de içine girilmeye değer bir birlik olmadığını vurgulamıştı.
"Ne AB, ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" diyerek de Türkiye'nin tam bağımsız olması gerektiğini vurgulamıştı, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet tezi ile.
Siyaset ayıkmadığına göre, artık millet ayıkmalıdır.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024