Günümüzde herkes konuşuyor. Dili olan da konuşuyor, olmayan da. Bilgisi olan da konuşuyor, olmayan da. Siyasetçisi de konuşuyor, gazetecisi de. Ben de konuşuyorum. Velhasıl herkes konuşuyor.
Haliyle herkes kimliğini ortaya koyuyor. Nasıl yani, diyecek olursanız! İmam Ali (a.s.) diyor ki, "Kişinin kimliği dilinin altında gizlidir."
Zor soru:
Bizler, özellikle siyaset ve dini alanlarda kimliğini açıkça ortaya koyanları, ortaya koydukları bu kimlikleri ile mi tanıyoruz? Yoksa dünkü söz ve çıkışlarıyla kafamızda oluşturduğumuz profilde mi anımsamaya devam ediyoruz?
Cevap, B şıkkı. Bizler hala filan lider şöyle demişti, filan âlim böyle demişti, onun için onlar şöyle Müslüman'dır veya demokrattır veya cumhuriyetçidir, diye bir tabunun esiriyiz. Oysa çehreler değiştiği gibi sözler de, kalpler de çok değişti.
Göremiyoruz veya söylenenlerin, yapılanların farkında değiliz. Ya da kendi fikrimize göre bir fetva oluşturup, anlayış, tablo hatta tarih senaryosu oluşturup buna göre yaşanan olayları süzüyor ve kendimizi tatmin ediyoruz.
Gerçekte ise kendimizi kandırıyoruz, dolandırıyoruz. Bir başka anlamda ise kalbimize koca delik açmışız, kalbimiz su alıyor, yakında batıp, helak olacağız farkında değiliz.
Eğer biz, 'Müslümanız' diyorsak, ölçülerimiz bellidir. Efendim, zaman değişti, insanlar değişti vs. laflarla kendimize mazeret bulamayız. Bu tip yaklaşımlarla ancak kendimizi kandırır, şeytanı mutlu ederiz. Eğer bir dava iddiasında bulunuyorsan söz, hal ve davranışlarınla bunu ispat etmek zorundasın. Yoksa ispatı olmayan dava düşer.
Evet, zaman rakam olarak değişti. Araçlar biçim olarak değişti. İnsanlar cisim olarak değişti. Ama değişmeyen, ilk insandan günümüze ve kıyamete kadar olan bir mücadele var. Hak-Batıl mücadelesi?
Bizler İslam'a evet diyerek bu mücadelede taraf olduk. Hakkın tarafında, batılın karşısında.. Bir Müslüman bu taraftarlık ruhuna uygun olarak hal ve hareketlerini düzenlemek zorundadır.
Bu bağlamda insanımız ameli zafiyetler bir tarafa itikadi (inanç) zafiyetler içerisine düşmüş vaziyette. Kur'an'ın ve Sünnetin hükümleri açık olmasına rağmen insanımız maskeli yüzlerden, ağızlardan çıkan laflara kanıyor, kendini kaybetmişliğe mahkûm ediyor.
Çok gerilere gitmeye gerek yok. Çok basit iki soru; 20-30 yıl önce, bu ülkede Allah (c.c.) ismiyle, bir siyasetçi kilise açılabilir miydi? Veya ABD askerleri için dua edebilir miydi?
Yok, böyle bir şey mümkün olamazdı. Çünkü halk nazarında hemen damga vuruluyordu. Oysa son 15 yılda bu ve daha vahim yüzlerce söz ve fiil gördük, görüyoruz. Acı olan ise kimseden iman için, vatan için, bayrak için bu söz, fiil ve de bunların sahiplerine ses çıkmaması.
Sure ve ayet numarası şu an hatırımda değil Allah-u Teâlâ, "Bir de kafirlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunuyor" buyuruyor.
Bunca kana, bunca ihanete, bunca aldatmaya, bunca küçük düşürmeye rağmen milletimizde, iktidarı, muhalefeti ile siyasilerdeki bu AB, ABD sevdası, teslimiyeti, özentisi nedir ya!
Hele kelime-i şahadet getiren Şiilere kâfir deyip, AB ve ABD'ye kuyruk sallayan sakallı, cübbeli veya kravatlı din adamlarını hiç sormayın zaten!
İlgilenenler için yazayım!
Geçenlerde Ebu Hanife Hazretlerinin bir görüşünü okudum. Şöyle diyor; "Kâfirleri, oldukları mertebeden yüksekte göstermeye çalışanlar, kendileri o mertebeye inerler."
Allah, Allah! Düşünün! O zamanki kâfirlerde aynıydı, şimdiki de. O zaman ki İslam da aynıydı, şimdiki İslam da. Değişen ne?
Değişen Müslümanlar. İnancının özünü yitirmiş isim Müslümanları. Fert olarak bizler, ilk önce kendimizi iyi analiz edip, bizim adımıza icraat yapma yetkisi verdiğimiz insanları kontrol etmeliyiz, sorgulamalıyız. Ha, ölçülerimiz dışına çıktılar ve bunda ısrar ettiler. O zaman da onları hemen tedavülden kaldırmalıyız.
Hem kendimiz, hem milletimiz için hem de vatanımız için ölçü belli. Ölçüyü kaybedenlerin varacağı yer de belli. Ona göre.
Haliyle herkes kimliğini ortaya koyuyor. Nasıl yani, diyecek olursanız! İmam Ali (a.s.) diyor ki, "Kişinin kimliği dilinin altında gizlidir."
Zor soru:
Bizler, özellikle siyaset ve dini alanlarda kimliğini açıkça ortaya koyanları, ortaya koydukları bu kimlikleri ile mi tanıyoruz? Yoksa dünkü söz ve çıkışlarıyla kafamızda oluşturduğumuz profilde mi anımsamaya devam ediyoruz?
Cevap, B şıkkı. Bizler hala filan lider şöyle demişti, filan âlim böyle demişti, onun için onlar şöyle Müslüman'dır veya demokrattır veya cumhuriyetçidir, diye bir tabunun esiriyiz. Oysa çehreler değiştiği gibi sözler de, kalpler de çok değişti.
Göremiyoruz veya söylenenlerin, yapılanların farkında değiliz. Ya da kendi fikrimize göre bir fetva oluşturup, anlayış, tablo hatta tarih senaryosu oluşturup buna göre yaşanan olayları süzüyor ve kendimizi tatmin ediyoruz.
Gerçekte ise kendimizi kandırıyoruz, dolandırıyoruz. Bir başka anlamda ise kalbimize koca delik açmışız, kalbimiz su alıyor, yakında batıp, helak olacağız farkında değiliz.
Eğer biz, 'Müslümanız' diyorsak, ölçülerimiz bellidir. Efendim, zaman değişti, insanlar değişti vs. laflarla kendimize mazeret bulamayız. Bu tip yaklaşımlarla ancak kendimizi kandırır, şeytanı mutlu ederiz. Eğer bir dava iddiasında bulunuyorsan söz, hal ve davranışlarınla bunu ispat etmek zorundasın. Yoksa ispatı olmayan dava düşer.
Evet, zaman rakam olarak değişti. Araçlar biçim olarak değişti. İnsanlar cisim olarak değişti. Ama değişmeyen, ilk insandan günümüze ve kıyamete kadar olan bir mücadele var. Hak-Batıl mücadelesi?
Bizler İslam'a evet diyerek bu mücadelede taraf olduk. Hakkın tarafında, batılın karşısında.. Bir Müslüman bu taraftarlık ruhuna uygun olarak hal ve hareketlerini düzenlemek zorundadır.
Bu bağlamda insanımız ameli zafiyetler bir tarafa itikadi (inanç) zafiyetler içerisine düşmüş vaziyette. Kur'an'ın ve Sünnetin hükümleri açık olmasına rağmen insanımız maskeli yüzlerden, ağızlardan çıkan laflara kanıyor, kendini kaybetmişliğe mahkûm ediyor.
Çok gerilere gitmeye gerek yok. Çok basit iki soru; 20-30 yıl önce, bu ülkede Allah (c.c.) ismiyle, bir siyasetçi kilise açılabilir miydi? Veya ABD askerleri için dua edebilir miydi?
Yok, böyle bir şey mümkün olamazdı. Çünkü halk nazarında hemen damga vuruluyordu. Oysa son 15 yılda bu ve daha vahim yüzlerce söz ve fiil gördük, görüyoruz. Acı olan ise kimseden iman için, vatan için, bayrak için bu söz, fiil ve de bunların sahiplerine ses çıkmaması.
Sure ve ayet numarası şu an hatırımda değil Allah-u Teâlâ, "Bir de kafirlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunuyor" buyuruyor.
Bunca kana, bunca ihanete, bunca aldatmaya, bunca küçük düşürmeye rağmen milletimizde, iktidarı, muhalefeti ile siyasilerdeki bu AB, ABD sevdası, teslimiyeti, özentisi nedir ya!
Hele kelime-i şahadet getiren Şiilere kâfir deyip, AB ve ABD'ye kuyruk sallayan sakallı, cübbeli veya kravatlı din adamlarını hiç sormayın zaten!
İlgilenenler için yazayım!
Geçenlerde Ebu Hanife Hazretlerinin bir görüşünü okudum. Şöyle diyor; "Kâfirleri, oldukları mertebeden yüksekte göstermeye çalışanlar, kendileri o mertebeye inerler."
Allah, Allah! Düşünün! O zamanki kâfirlerde aynıydı, şimdiki de. O zaman ki İslam da aynıydı, şimdiki İslam da. Değişen ne?
Değişen Müslümanlar. İnancının özünü yitirmiş isim Müslümanları. Fert olarak bizler, ilk önce kendimizi iyi analiz edip, bizim adımıza icraat yapma yetkisi verdiğimiz insanları kontrol etmeliyiz, sorgulamalıyız. Ha, ölçülerimiz dışına çıktılar ve bunda ısrar ettiler. O zaman da onları hemen tedavülden kaldırmalıyız.
Hem kendimiz, hem milletimiz için hem de vatanımız için ölçü belli. Ölçüyü kaybedenlerin varacağı yer de belli. Ona göre.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025