Borç batağından ancak Milli Para ile kurtulabiliriz

Mevcut "borca dayalı" ekonomik anlayış devam ettikçe, ekonomik sorunlar daha da derinleşiyor.

Devletin, bankaların, şirketlerin ve de vatandaşların borçları daha da artıyor.

Sanayicilerin, üreticilerin maliyetleri katlanarak artıyor, dolayısıyla zararları da artıyor, her gün yeni iflas ve konkordato haberleri geliyor.

Batık kredilerin yükü aynen faiz ödemelerinde olduğu gibi vatandaşın sırtına kalıyor.

Vergiler iddia edildiği gibi vatandaşa yol, su ve elektrik olarak döneceğine, borçların faizlerinin yükü vatandaşa ilave vergi, ceza ve zam olarak geliyor.

Yerli üretim artan maliyetler sebebiyle cazip olmaktan çıkınca, ithal ürünler her yeri istila ediyor, hiç ithalat yapılmaması gereken tarım ve hayvancılık sektörünü bile ele geçiriyor.  

Nüfusun çoğunu milyonlarca işsizler, açlık sınırının altında maaş alan asgari ücretliler, emekliler ve yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş olan memurlar oluşturduğu için iç pazar diye bir şey kalmadı.

Bir ekonomi iç pazarını kaybettiyse ona ekonomi de denmez esasen…

Şimdi bu dediklerimizi örneklendirelim.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Haziran 2019 dönemine ilişkin kısa vadeli dış borç istatistiklerini açıkladı.

Buna göre 1 yıl içinde ödememiz gereken kısa vadeli dış borç stokumuz 179,7 milyar dolara yükseldi.

Borçlu bazında değerlendirildiğinde, toplam borç stoku içinde kamu sektörünün payı yüzde 18,5, Merkez Bankası'nın yüzde 3,6, özel sektörün ise yüzde 77,9…

Kapitalizmin "devleti küçültelim" mantığıyla yıllardır hareket eden Türkiye'nin geldiği nokta bu…

1 trilyon doların üzerinde toplam borç, bunun 180 milyar doları 1 yıl içinde ödenmesi gerekiyor. AKP hükümeti 2002 yılında iş başına geldiğinde toplam borcumuz 220 milyar dolardı. Nerdeyse şu anki kısa vadeli borcumuz kadar toplam borcumuz vardı.

Devleti küçültelim diyerek, devletin iradesini ekonomiden çekip aldık, işi özel sektöre bıraktık, geldiğimiz noktada devlet de batakta, özel sektör de…

Bir ülkede, devlet gücünü ortaya koymazsa, imkanlarını kullanmazsa herkes batar.

Bu kısa vadeli borcun yüzde 78'i özel sektöre ait demeyin, devleti küçültün deyip şirketlerimizi borçlandıran küresel tefeciler, emin olun ki alacaklarını tahsil ederken devleti işin dışında tutmazlar.

Özel sektörün borç batakları devletin sırtına kalır, devlet de doğal olarak bunu vatandaşının sırtına yükler, gücünü tahsil etmekte kullanır.

Daha geçtiğimiz aylarda enerji ve inşaat sektörlerinde faaliyet gösteren şirketlerin batık kredilerini devlet üstlenmedi mi?

MB'nin rezervleri Hazine'ye aktarılarak bunun için kullanıldı, yetmedi, emeklilik fonlarında biriken vatandaşların paraları da buraya transfer edildi, yetmedi, ihtiyaç akçesi dediğimiz devletin kefen parası da devreye konuldu, kamuya iş yapan müteahhit firmaların borçları kapatıldı.

Elektriğe, doğalgaza, mazota, benzine zam üstüne zam gelmeye başladı.

Yani işbilmezliğin faturası yine vatandaşa kesildi.

Bu kısırdöngüyle söyler misiniz 180 milyar dolarlık kısa vadeli borç hiç ödenebilir mi?

Ekonomik imkanlarla ödenemeyen borçlar önümüze konulduğunda elbette ki her türlü taviz talebi de masada olacaktır. Borç alan emir alır diyor atalarımız, peki, ya borç ödenemeyince…

Kurtuluş Savaşı öncesi Anadolu'nun işgali bir borç tahsilatıdır, unutmayalım.

Halbuki Türkiye olarak borçlanmamıza hiç gerek yok. Mevcut borçlanma mantığı, ABD'nin kokuşmuş Kapitalizminin bir empozesi…

Bu kısırdöngüden kurtulmanın bilimsel bir metodu var, ama bugüne kadar inatla görmezden geldiğimiz için devletiyle, milletiyle, şirketleriyle bütün bu badireleri yaşıyoruz.

Yaptığımız yatırımları, üretimi ve tüketimi, ABD'den dolar borç alarak değil de, kendi senyoraj gelirimizi kullanarak yapmış olsaydık, hem dolar borcumuz olmayacaktı, hem de yıllardır bu kadar faiz borcu ödemeyecektik.

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bugün başta Çin ve Rusya gibi BRİCS devletlerinin uyguladığı Milli Ekonomi Modeli'nde yepyeni bir para tanımı yapmaktadır.

Milli Para adını verdiği bu parayı, emek ve üretim karşılığı ve de kaynaklar karşılığı basılan para olarak tanımlamaktadır.

Üreticiye sıfır faizli kredi olarak, tüketiciye de sosyal devlet projeleri kapsamında verilecek olan Milli Para, bu organizasyonu yapan devleti de "baba bir devlet" haline getirmektedir.

Dışarıdan borç alma mantığı devletimizi, şirketlerimizi, milletimizi borç batağına sürükleyerek birer köle haline getirdi; Sayın Baş'ın Milli para'sı ise devletimizi en güçlü devlet, şirketlerimizi en güçlü şirket, milletimizi de efendi haline getirecektir.

Artık ayıkalım ve inadımızdan vazgeçerek bu mutlak çözümde buluşalım.

Yoksa içinde bulunduğumuz zifiri karanlık daha da derinleşecektir.