Ülkücü kardeşlerim başlığa sakın alınmasın. Çünkü gerçek bu! AKP, 13 yıllık iktidarının kırılma noktalarında her daim çare olarak MHP'yi başucunda buldu. Tezkerelerdir, yolsuzluklardır, cumhurbaşkanlığı, büyükşehir belediye seçimleridir vs. Zaten Oktay Vural da bu gerçeği geç de olsa itiraf etti; "MHP diye bir parti kalmadı" nokta.
Ülkemizin geldiği nokta malum? 7 Haziran'da bir fırsat geldi MHP'nin önüne. Dün kendisine bizzat katil, (Rahşan Hanım) diyenlerle koalisyon kuran Devlet Bahçeli şimdi CHP'nin, "Hükümet kuralım, başbakan da sen ol" teklifine kabadayılık yaptı.
İlginçtir! Popüler ifadeyle başbakanlık koltuğunu elinin tersiyle iten Bahçeli şimdi parti başkanlığı koltuğunu vermem de vermem, tutturmuş gidiyor.
Ülkücü kardeşlerim sokaklarda 40 yıllık sloganlarını, 'Ülkücü hareket engellenemez' diye tekrarlıyorlar. Sormak istiyorum! Ülkücü hareketi kim engelliyor? Öyle ya! Bir hareketin engellenmesi için bir ivme kazanması, yeni stratejiler, programlar geliştirmesi lazım.
Baksanıza, dünyanın haberdar olduğu, kurtuluş çaresi gördüğü, bilimsel ispatlı tez olan Milli Ekonomi Modeli ve sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'tan ülkemizde tek satır haber yayınlanıyor mu? Herhangi bir kanalda konuşuluyor mu? Sayın Baş bir canlı yayına davet ediliyor mu? Yok. İşte engellenme budur!
Ülkücü hareket ne yaptı ki, birileri engellemek istiyor da, engellenemez, diyorsunuz. Ne yaptığını ben söyleyeyim; Erdoğan'ın tek adamlığına parke oldu, asfalt oldu.
Evet, 7 Haziran'da CHP bir teklif yaptı. Tek icraatlık MHP, CHP, HDP hükümeti kuralım ve hemen dokunulmazlıkları kaldıralım. HDP ile aynı masaya oturmazmışlar. Neden? Teröristlermiş. Açılımın sahipleri, Barzani'yi, ÖSO'yu destekleyenler nedir?
O zaman tek icraat olarak dokunulmazlıkların kaldırılması amacıyla bir geçici hükümet kurulsaydı, 1 Kasım'da maskeler düşmüş olacaktı. YÜRÜTMENİN başının kim olduğu netleşecekti. Meclis, milletin Meclisi olacaktı. İtibarı yerinde olacaktı. Tek adamlığın önü ilelebet kapanacaktı. Meclis'te, PKK marşı söylenemeyecekti.
En önemlisi milletin hem baş gözü, hem de kalp gözü açılacaktı. "Ne AB, ne ABD tam bağımsız Türkiye", "Benim bir kolumu kesseniz Türk kanı, diğer kolumu kesseniz Kürt kanı akar" diyen, 36 etnik grubu bir araya getiren ruhun bugünkü sahibini milletimiz görecekti.
Doğu'daki 4 yüz şehidi vermeyecektik. Suriye kardeş ülkemiz olacaktı. Ekonomimiz faiz ve dolar sömürüsünden kurtulacaktı. Çareden kaçtı Bahçeli. Kaçtı MHP.
Ülkücü kardeşlerim artık şu gerçeği kabul etmeleri lazım; Erdoğan için Devlet şart. Devlet giderse Erdoğan yıkılır.
Deccal'in sözcüleri
"Biliyorsunuz ben her ay Beytullah'a giderim. Resûlullah'ın mescidinde oturuyordum, ders yapıyordum. Rüyamda Davutoğlu'nu gördüm. Şurasında birim kodu yazıyor, burasında da başbakan yazıyordu. Ona başbakanlık Resûlullah tarafından verilmişti."
Bu sözleri hatırladınız mı? 7 Haziran seçimlerinden bir hafta önce AKP'nin, Yenikapı mitinginde sahnede söylendi bu sözler. Kim mi söyledi? İstanbul sokaklarında, "Şeyhimiz Mahmut Efendi, liderimiz Erdoğan" pankartlarıyla gezen malum İngiliz zihniyetinin sözcülerinden biri. Benzer bir olay da Davutoğlu'nun, Erzurum ziyaretinde gerçekleşmiş. Bölgede manen itibar gören aynı zihniyetten bir kişi benzer cümleler kullanmıştı.
Davutoğlu'nu, Erdoğan görevden aldı. Şimdi bu kişiler eğer on binlerin önünde söyledikleri, Peygamberimizin (s.a.v.) adını kullanarak kalabalıkları yönlendirdikleri sözlerinde samimiyseler, imanlarından (!) ötürü ya Erdoğan'a karşı bir cephe oluştururlar, ya da Deccal'in sözcüsü olduklarını açıklarlar.
Hep beraber, "Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim." (Ali İmran 61)
Hangi zulme karşısınız!
Gündem arasında kaynadı. Geçen hafta Bursa'daki patlamanın ardından akşam saatlerinde kadın, erkek, çocuk bir gurup insan sokakta yürüyüş yapıyor. Ulu Cami'deki patlamayı protesto filan etmiyorlar.
Ya!
Afganistan'da, Irak'ta, Yemen'de, Libya'da, Mısır'da milyonlarca Müslüman katledilirken, yüz binlerce Müslüman kadının ırzına geçilirken susan, bu katliamları yapan Haçlı devletlerine destek veren, yanında olan iktidarı savunan kişilerdi.
İşte bunlar Bursa sokaklarında 'kahrolsun Esad, kahrolsun Rusya' diye bağırıyor. Arada bir ses, 'tekbir' diyor, tekbir getiriyorlardı.
"Kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisa Suresi, 93)
"Kim zulme yarım kelime dahi katkıda bulunursa mahşer günü Allah'ın huzuruna alnında, 'bu kişinin Allah'ın rahmetinden nasibi yoktur' diye yazılmış olarak getirilir." (Hz. Muhammed)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- Çay, buğday derken sıra zeytinde / 22.06.2025
- 10 kez fullemek için önce bir araba lazım / 21.06.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- Çay, buğday derken sıra zeytinde / 22.06.2025
- 10 kez fullemek için önce bir araba lazım / 21.06.2025