Türk-İş’in yapmış olduğu açlık-yoksulluk araştırmasının Ocak ayı sonuçlarına göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1003 lira, yoksulluk sınırı ise 3 bin 266 lira oldu.
Açlık sınırı “ölmemek için ihtiyaç duyulan gıda” anlamına gelmemektedir.
Açlık sınırı, “sağlıklı bir yaşam için ihtiyaç duyulan gıda” anlamındadır.
Dolayısıyla, gerçek tanımından yola çıkarsak Başbakan’ın bir dönem revaçta olan çay-simit hesabı realiteden oldukça uzak bir yaklaşımdır. Açlık sınırını çay-simit hesabıyla aşağıya çekmek isteyenler, öncelikle bu tavsiyelerini en azından bir hafta kendileri uygulamalıdır.
İnsanın sebzeye, meyveye, hayvansal ürünlere, tahıl ürünlerine gıdanın her türüne ihtiyacı vardır.
İşte bunu araştıran kuruluşlar, bu ihtiyaçları insan sağlığına uygun bir şekilde TÜİK’in ürün fiyatlarını baz alarak hesaplıyorlar ve karşımıza açlık ve yoksulluk sınırları çıkıyor.
Bu gerçekleri ifade ettikten sonra dilerseniz bu rakamların ne anlama geldiğini biraz irdeleyelim.
Bugün net asgari ücret 773 liradır. Yani sabahtan akşama kadar tam mesai çalışan bir işçiye hükümetin takdir ettiği rakam 773 liradır.
Bu işçi ve ailesi, bu rakamla, karnını doyuracak, kirasını ödeyecek, ısınacak, çocuklarının eğitimini sağlayacak, ulaşımını, iletişimini sağlayacak.
Rakam ne? 773 lira…
Bir ailenin sadece sağlıklı beslenebilmesi için ihtiyaç duyduğu meblağ 1003 lirayken, aldığı bu rakamla işçi ne yapabilir? Bu rakam, karnını bile doyuracak bir rakam değil.
Bazı gıdaları devre dışı bırakarak öyle ya da böyle karnını doyursa, kirasını ödeyemeyecek, ısınamayacak, diğer ihtiyaçlarının hiçbirini karşılayamayacak.
Ve zaten öyle de oluyor.
İşçi olarak yaşayan bir kimsenin farklı bir gelir kaynağı yoksa –ki olsa zaten işçi olmaz- başka bir şey yapabilmesi asla mümkün değil. Varsa bile kabiliyetlerini örtmek durumundadır.
İşçi böyle de memur farklı mı?
Eskiden en iyi gelir elde edenlerden olan memur bugün yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş almaktadır. Memur ailesi, mutlaka temel masraflardan kısmak zorunda…
İşçi de, memur da ihtiyaçlarını karşılayamadığı için önüne gelen bir takım cazip teklifleri kabullenmek zorunda kalmıştır.
Yok ihtiyaç kredisiydi, yok ev, araba kredisiydi vs derken kısa bir dönem rahat etme ya da hayallerini gerçekleştirme uğruna büyük bir borç batağının içine sürüklendiler.
Bugün birçok işçinin ve memurun maaşı ipotek altındadır; borçların faizleri katlanarak artmaktadır, artık en büyük borçları kira ya da gıda değil faiz ödemeleri olmuştur.
Çalışanlar için ekonominin gidişatı hiç de iyi değildir. Çalışanların geliri sabit olduğu için tesadüfen bir hazine bulmadığı ya da yüklü bir miras kalmadığı müddetçe bu durumdan kurtuluş söz konusu değildir.
Olması gereken asgari ücret en az yoksulluk sınırı kadar olmalıdır, yani 3 bin 266 lira, yuvarlarsak 3 bin 500 lira… Memur ise daha nitelikli olduğu için en az 5 bin lira civarında olmalıdır. Sağlıklı bir toplum için siyasilerin bu imkanı vatandaşlarına sağlama mükellefiyeti vardır.
Memuruna 3 kuruş daha fazla zam yapmayı, ülkenin Yunanistan’a dönmesi olarak değerlendiren bir siyasi iradenin bu gerçek asgari ücreti hayallerinde bile görmediği açıktır.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, hem “asgari ücreti 4 bin lira yapacağım” diyor, hem de bilimsel olarak bunu nasıl yapacağını açık açık ifade ediyor.
Problem ortada, çözüm de ortada, karar millete ait…
Açlık sınırı “ölmemek için ihtiyaç duyulan gıda” anlamına gelmemektedir.
Açlık sınırı, “sağlıklı bir yaşam için ihtiyaç duyulan gıda” anlamındadır.
Dolayısıyla, gerçek tanımından yola çıkarsak Başbakan’ın bir dönem revaçta olan çay-simit hesabı realiteden oldukça uzak bir yaklaşımdır. Açlık sınırını çay-simit hesabıyla aşağıya çekmek isteyenler, öncelikle bu tavsiyelerini en azından bir hafta kendileri uygulamalıdır.
İnsanın sebzeye, meyveye, hayvansal ürünlere, tahıl ürünlerine gıdanın her türüne ihtiyacı vardır.
İşte bunu araştıran kuruluşlar, bu ihtiyaçları insan sağlığına uygun bir şekilde TÜİK’in ürün fiyatlarını baz alarak hesaplıyorlar ve karşımıza açlık ve yoksulluk sınırları çıkıyor.
Bu gerçekleri ifade ettikten sonra dilerseniz bu rakamların ne anlama geldiğini biraz irdeleyelim.
Bugün net asgari ücret 773 liradır. Yani sabahtan akşama kadar tam mesai çalışan bir işçiye hükümetin takdir ettiği rakam 773 liradır.
Bu işçi ve ailesi, bu rakamla, karnını doyuracak, kirasını ödeyecek, ısınacak, çocuklarının eğitimini sağlayacak, ulaşımını, iletişimini sağlayacak.
Rakam ne? 773 lira…
Bir ailenin sadece sağlıklı beslenebilmesi için ihtiyaç duyduğu meblağ 1003 lirayken, aldığı bu rakamla işçi ne yapabilir? Bu rakam, karnını bile doyuracak bir rakam değil.
Bazı gıdaları devre dışı bırakarak öyle ya da böyle karnını doyursa, kirasını ödeyemeyecek, ısınamayacak, diğer ihtiyaçlarının hiçbirini karşılayamayacak.
Ve zaten öyle de oluyor.
İşçi olarak yaşayan bir kimsenin farklı bir gelir kaynağı yoksa –ki olsa zaten işçi olmaz- başka bir şey yapabilmesi asla mümkün değil. Varsa bile kabiliyetlerini örtmek durumundadır.
İşçi böyle de memur farklı mı?
Eskiden en iyi gelir elde edenlerden olan memur bugün yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş almaktadır. Memur ailesi, mutlaka temel masraflardan kısmak zorunda…
İşçi de, memur da ihtiyaçlarını karşılayamadığı için önüne gelen bir takım cazip teklifleri kabullenmek zorunda kalmıştır.
Yok ihtiyaç kredisiydi, yok ev, araba kredisiydi vs derken kısa bir dönem rahat etme ya da hayallerini gerçekleştirme uğruna büyük bir borç batağının içine sürüklendiler.
Bugün birçok işçinin ve memurun maaşı ipotek altındadır; borçların faizleri katlanarak artmaktadır, artık en büyük borçları kira ya da gıda değil faiz ödemeleri olmuştur.
Çalışanlar için ekonominin gidişatı hiç de iyi değildir. Çalışanların geliri sabit olduğu için tesadüfen bir hazine bulmadığı ya da yüklü bir miras kalmadığı müddetçe bu durumdan kurtuluş söz konusu değildir.
Olması gereken asgari ücret en az yoksulluk sınırı kadar olmalıdır, yani 3 bin 266 lira, yuvarlarsak 3 bin 500 lira… Memur ise daha nitelikli olduğu için en az 5 bin lira civarında olmalıdır. Sağlıklı bir toplum için siyasilerin bu imkanı vatandaşlarına sağlama mükellefiyeti vardır.
Memuruna 3 kuruş daha fazla zam yapmayı, ülkenin Yunanistan’a dönmesi olarak değerlendiren bir siyasi iradenin bu gerçek asgari ücreti hayallerinde bile görmediği açıktır.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, hem “asgari ücreti 4 bin lira yapacağım” diyor, hem de bilimsel olarak bunu nasıl yapacağını açık açık ifade ediyor.
Problem ortada, çözüm de ortada, karar millete ait…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025