'Çiltan Geleneği' seslendirme dosyası:
Pazar yazılarımıza devam ediyoruz
Merhum dayımın -Cenâb-ı Hakk ruhunu şâd etsin- "sevgili yeğenime…" diye imza atarak gönderdiği bir kitap, ruhumda maneviyata karşı büyük bir muhabbetin doğuşuna vesile olmuştu. Dayımın astıma dayalı ciddi nefes alma sorunları vardı. Bazen nefes alamaz hale gelir ve krize girerdi. Alanya'da bir mağaranın bu hastalığa iyi geleceğini duymuş ve İkinci eşi ve 5 çocuğu ile Alanya'ya yerleşmişti. 40 yıl boyunca annesiz-babasız, eşinden ayrı, çocuklarından ayrı ülkeden, ülkeye, limandan limana savrulmuştu.
Küçük dayımla yaz akşamları bahçede yaptıkları sohbetler hâlâ kulağımdadır. İlk eşine çok içerler, ilk eşinden çocuklarının vefasızlığı onu sızlatırdı. Bazen efkarı derinleşir ve küçük kardeşi Tahsin Dayı'ya "bırak bunları da dinle beni" der ve Vardar ovası Türküsüne asılırdı:
"Mayadağ'dan kalkan kazlar
Al topuklu beyaz kızlar
Yârimin yüreği sızlar
Eylenemem, aldanamam
Ben bu yerlerde duramam
Vardar ovası, Vardar ovası
Kazanamadım sıla parası
Vardar ovası, Vardar ovası
Kazanamadım sıla parası"
Az görüp çabuk kaybettiğim yürek insanı dayım, muhtemeldir ki adını koyamadan tutulduğu tasavvuf aşkını bana bir eser ile "Nezihe Araz'ın Anadolu Evliyaları" isimli eseri ile nakletmişti.
Kitapta Nezihe Araz Anadolu da yaşayan Evliya türbelerini gezer, türbelerin mimarisini, türbenin bulunduğu bir tepeyi, ya da söğüt ağacının gölgesindeki kabr-i şerifi öyle canlı ve lezzetle anlatır ki o mana sultanlarını yaşamamanız imkansız hale gelir.
Söylemeye hacet yok, ziyaret ettiği evliyanın hayatını da menkıbeleri üzerinden adeta terennüm eder Nezihe Araz.
Çok etkileyicidir ve eser özellikle körpe dimağlar için büyük bir kıymettir!
Kitap bana ulaştığında 4 veya 5. Sınıfta idim. Anneme ve sonra nasıl olduğunu anlamadan annemin mahalleden ahiretliklerine de okumaya başladım kitabı… Nur yüzlü teyzeler bana küçük hediyeler vererek kitaptan menkıbeler okuturlar, sonra da gözyaşları ile sanki menkıbenin sahibi benmişim gibi bana sarılırlardı.
Bu sohbetler bana bir çalışma için yaptığım okumalar sırasında karşıma çıkan Çiltan adı verilen bir geleneği hatırlattı!
Çiltan veya Çiltan Geleneği şu demek:
Ahmet Yesevinin hikmetleri asırlarca Türkistan kadınları tarafından ÇİLTAN diye isimlendirilen 40 kişilik gruplar halinde ve belirli düzen ve ahenk ile okuna gelmiştir.
Ayşe Şener Çiltan'ı şöyle anlatıyor:
"Zamanla halk sohbetlerini yapan ve Çiltan denilen kırklı gruplar oluşmuş. Kırk kadından oluşan gruplar, Hikmet ismini taşıyan bu dini öğretileri halka ulaştırmada öncülük etmiş kadın öğretmenler. Aralarına çocuklarını da alarak kare şeklinde gerçekleştirdikleri dini oturumlarda, Hoca'nın, gönüllerine hiç mi hiç yabancı gelmeyen bu şiirleriyle bilinçli bir toplumun temellerini sessizce atmışlar."
Çiltan sohbetleri peki nasıl icra ediliyor? Ayşe Şener'den öğrenelim:
"Bismillah'irrrahman'irrah sözü her başlangıçta olduğu gibi burada da kurucu cümledir.
Ardından kırk defa Allah u Ekber sözü gelir. Kırk kadın, Allah'ın tek ve en büyük olduğunu bir defada kırk ağızdan, kırk ağızdan birer kere ilan eder. Nefesler birleşir. Her nefes o birlikte kırklanır. Arınır. Sonra on kadın diledikleri hikmet'i okumaya başlar. Sırasıyla diğer onluk gruplar yine diledikleri yerden hikmetler okumaya devam ederler. Fakat seçilen şiirlerin hepsi birbirinden farklı şiirlerdir. Sohbet yaklaşık iki saat kadar sürer ve münacatla biter."
Kendisini kötü televizyon proğramlarına ve internete mahkum eden ev hanımlarına Çiltan sobetleri başlatmalarını öneririm. Çiltan'da Divanı Hikmette okursunuz, Haydar Baş Hoca'mın Fatıma'sını da! En sonunda da taze demlenmiş bir çay! Ooh ne âlâ…
Madem Divan-ı Hikmet dedik, menkıbe dedik, Evliyalar Evliyası Ahmet Yesevi dedik sözü O'nun bir menkıbesi ile taçlandıralım:
"Hazret Sultan Yesevî, dervişleriyle birlikte Hacc ziyareti için Mekke'ye hareket eder. Leb-Ab kenarlarına geldiklerinde ırmağın suları coşmuş, büyük bir gürültüyle kıyıları beyaz köpükler doldurmuştur. İki kıyı arasında yolcu taşımak üzere kenarda duran kayıkçılara: "Bizi karşıya geçirin…" dediklerinde, kayıkçılar, haddinden fazla bir ücret isterler. Bunun üzerine, Ahmed Yesevî, bir kerâmet göstererek, asasını ırmağa doğru uzatınca asası bir kayık haline gelir. Dervîşler teker teker "Bismillah" diyerek bu asadan yapılma kayığa binip karşı kıyıya geçerler. Bu vakıa karşısında hayretler içinde kalan ve yaptıklarına pişman olan kayıkçılar, Hazret Sultan Yesevî'den özür dileyip ayaklarına kapanırlar ve affedilmelerini isterler."
Büyük Türkmen şairi Mahtumkulu Türkmenler arasında bugün de nakledilen bu rivayeti şu dörtlük ile dile getirir
"Rüstem dey süyrerdi bir apı bile
Dövler titreşerdi gürz havfı bile
Hoca Ahmed Yessevî yüz sufı bile
Keştisiz deryanı şeyle geçdiler.
Hayırlı pazarlar.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021