AKP hükümeti gerek iktidara gelirken, gerekse bugüne kadar hep "istikrar" dedi, koalisyonlardan ülkeyi kurtardığından dem vurdu.
Ama gerçeğe baktığımızda AKP hep koalisyondu. 17-27 Aralık 2013 sürecine kadar AKP'nin iktidar ortağı FETÖ'ydü, 15 Temmuz 2016'dan sonra da MHP oldu.
24 Haziran seçimlerinin sonucuna baktığımızda Meclis'te ancak 295 sandalye sahip olabilen AKP, sürpriz bir şekilde 49 sandalyeye ulaşan MHP'nin desteğiyle Meclis çoğunluğunu elde edebildi. Yani seçimleri her ne kadar Erdoğan kazanmış olsa da, dizginler MHP'nin elinde? Seçim öncesi oluşturulan Cumhur İttifakı, seçim sonrası Cumhur Koalisyonuna dönüştü.
Erdoğan değişen rejimin gereği tek adamlığın sorumluluklarına sahip olacak ama Amerikalıların ifadesiyle "topal ördek" konumunda olduğu için yetkilerini dilediği gibi kullanamayacak. MHP'nin istediği olacak. 2013 öncesi FETÖ için "ne istedilerse verdik" idi, bu aşamadan sonra artık MHP için "ne istedilerse verdik" olacak.
MHP'nin 1999-2001 koalisyon dönemindeki icraatlarına baktığımızda isteyeceklerini az çok tahmin edebiliyoruz. Azınlıklara bakışı Kopenhag kriterlerine göre değiştiren Sayın Bahçeli? Kıbrıs davasında elimizi zayıflatan Kıbrıs kararnamesine imza atan Bahçeli? İkiz yasalara ve bölünmenin gerekçesini oluşturacak self-determinasyona imza atan yine Bahçeli?
Bugüne kadar başkanlık sistemi ve buna bağlı federatif yapı dediğimiz eyalet sistemi olmadığı için bu bölünme gerçekleşemedi, self determinasyon devreye sokulamadı. 24 Haziran'la beraber yürürlüğe girip kalıcı hale getirilen partili cumhurbaşkanlığı sistemi adındaki başkanlık sistemiyle artık bölünme için resmi zemin de sağlanmış oldu.
Bundan sonra okyanus ötesi talimatı verecek, denge ve kilit konumundaki MHP bastıracak ve siyasilerimiz artık tereddütsüz bir şekilde adımlarını atacak.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) iki temel amacı vardır: Rejim değişikliği, sınır değişikliği? Hatırlarsanız Bush döneminin dışişleri bakanı olan Condaleeza Rice, BOP'u, "22 İslam ülkesinin sınırlarının ve rejimlerinin değiştirilmesi projesi" olarak özetliyordu.
Afganistan'da bu NATO işgaliyle gerçekleştirildi. Irak'ta ABD işgaliyle, Libya'da ABD-Fransa ikilisi ve NATO işgaliyle, Mısır'da, Tunus'ta Arap Baharıyla, Suriye'de terör örgütleri vekaletiyle, Suudi Arabistan'da ılımlı darbeyle, Yemen'de Suud işgaliyle, Somali'de ekonomik işgalle? Örnekleri çoğaltabiliriz. Türkiye'de de demokratik yöntemlerle, milletin önüne sandık konularak?
24 Haziran'da BOP'un birinci hedefi olan rejim değişti, Atatürk'ün milli iradeyi esas alan parlamenter sistemi devre dışı bırakıldı ve tek adam sistemine geçildi. Şimdi de MHP'nin ABD adına sağladığı otokontrolle bu tek adama sınır değişikliğinin uygulamaları yaptırılacak.
Atatürk'ün, imkanı varken tek adamlığı elinin tersiyle itmesinin, egemenliği millet iradesine bırakmasının en önemli nedeni, meşruluktu. Kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm dünyada kabul görmesi, her türlü baskılardan kurtulması ve de meşru olabilmesi için milli iradenin hakimiyeti olmazsa olmazdı.
Atatürk, tek adamlığın ne anlama geldiğini, pratik olarak ne tür badirelere neden olduğunu Osmanlı döneminde bizzat yaşamış ve şahit olmuş bir liderdi. Ekonomik bağımlılığın olduğu bir ülke tablosunda tek adamlık, küresel sömürücüler için bulunmaz bir nimetti. Tek adam kontrol altına alındı mı, milyonlarla artık uğraşmana gerek yok.
Her zaman örnek veriyoruz, Saddam Irak'ta tek adamdı, devrildi, Irak paramparça oldu, milyonlarca masum insan can kaybetti. İşgal edilen diğer İslam ülkeleri de aynen böyle?
Ama milli irade hakim olsaydı, bu işgal bu kadar kolay olabilir miydi? Esasen bu soruyu şöyle sormak lazım, milli irade hakim olsaydı, ABD, bir işgal gerekçesi olarak "demokrasi yok" bahanesini ileri sürüp BM'yi, ya da diğer ülkeleri ikna edebilir miydi? Unutmayalım ki, Batılı ülkeleri Lozan'da diz çöktüren, Atatürk'ün egemenliği milli iradeye devretmiş olmasındandı.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın 16 Nisan 2017'de gerçekleştirilen başkanlık sistemi referandumundan hemen sonra kaleme aldığı "Parlamenter demokrasiden Türk tipi başkanlığa" makalesinden bir alıntıyla yazmızı bitirelim:
"Sayın Erdoğan, 'artık parlamenter demokrasi bitti' demişler. Son referandumda halkın neye oy verdiğini tam da bilemediği bir karmaşanın içinde parlamenter sistemin bitirildiği doğrudur. Başkanlık sistemine geçişin ilk adımı bu referandumla atılmıştır. Ancak Türk tipi başkanlık sistemi olarak ifade edilen modelin, ortaya konulmuş sınırlarının ve içeriğinin belli olmaması yeniliği havada bırakmaktadır. Parlamenter demokrasinin bitmesi konusuna gelince, referandum öncesinde de defaatle altını çizdik, demokrasinin varlığı kuvvetler ayrılığı ile belirlenir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ve bunların denetlenebilmesi, parlamenter rejimin temelidir. Türk halkı kullandığı reylerle bunu bitirmiştir. Partili cumhurbaşkanının ülkeyi yönetmek için artık Meclis iradesine ihtiyacı kalmamıştır. HSK üyelerinin Cumhurbaşkanı veya etkisindeki Meclis tarafından seçilmesi yargıyı siyasallaştırmıştır. Avrupa, 'Türkiye'de demokrasi kalmadı' diyor. Tüm bunların ötesinde, sistem değişikliğinin üniter yapıyı tehdit eden etkileri de görülecektir. Zira Atatürk'ün üniter yapısının varlığından bile bahsedilmediği bir yeni sisteme sürükleniyoruz. Kısaca Türk tipi başkanlık sistemi, içi sadece hava dolu bir balon gibidir. Dış mihraklarca patlatılmaması için Atatürk ilkeleriyle sağlamlaştırılması şarttır."
Bu yeni sistem 24 Haziran seçimleriyle artık yürürlükte, Sayın Baş'ın tavsiyesi yine dikkate alınmadı ve Atatürk'ün ilkeleri maalesef devre dışı bırakıldı.
Sonuç elbette ki balonun patlaması olacaktır.
Ama gerçeğe baktığımızda AKP hep koalisyondu. 17-27 Aralık 2013 sürecine kadar AKP'nin iktidar ortağı FETÖ'ydü, 15 Temmuz 2016'dan sonra da MHP oldu.
24 Haziran seçimlerinin sonucuna baktığımızda Meclis'te ancak 295 sandalye sahip olabilen AKP, sürpriz bir şekilde 49 sandalyeye ulaşan MHP'nin desteğiyle Meclis çoğunluğunu elde edebildi. Yani seçimleri her ne kadar Erdoğan kazanmış olsa da, dizginler MHP'nin elinde? Seçim öncesi oluşturulan Cumhur İttifakı, seçim sonrası Cumhur Koalisyonuna dönüştü.
Erdoğan değişen rejimin gereği tek adamlığın sorumluluklarına sahip olacak ama Amerikalıların ifadesiyle "topal ördek" konumunda olduğu için yetkilerini dilediği gibi kullanamayacak. MHP'nin istediği olacak. 2013 öncesi FETÖ için "ne istedilerse verdik" idi, bu aşamadan sonra artık MHP için "ne istedilerse verdik" olacak.
MHP'nin 1999-2001 koalisyon dönemindeki icraatlarına baktığımızda isteyeceklerini az çok tahmin edebiliyoruz. Azınlıklara bakışı Kopenhag kriterlerine göre değiştiren Sayın Bahçeli? Kıbrıs davasında elimizi zayıflatan Kıbrıs kararnamesine imza atan Bahçeli? İkiz yasalara ve bölünmenin gerekçesini oluşturacak self-determinasyona imza atan yine Bahçeli?
Bugüne kadar başkanlık sistemi ve buna bağlı federatif yapı dediğimiz eyalet sistemi olmadığı için bu bölünme gerçekleşemedi, self determinasyon devreye sokulamadı. 24 Haziran'la beraber yürürlüğe girip kalıcı hale getirilen partili cumhurbaşkanlığı sistemi adındaki başkanlık sistemiyle artık bölünme için resmi zemin de sağlanmış oldu.
Bundan sonra okyanus ötesi talimatı verecek, denge ve kilit konumundaki MHP bastıracak ve siyasilerimiz artık tereddütsüz bir şekilde adımlarını atacak.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) iki temel amacı vardır: Rejim değişikliği, sınır değişikliği? Hatırlarsanız Bush döneminin dışişleri bakanı olan Condaleeza Rice, BOP'u, "22 İslam ülkesinin sınırlarının ve rejimlerinin değiştirilmesi projesi" olarak özetliyordu.
Afganistan'da bu NATO işgaliyle gerçekleştirildi. Irak'ta ABD işgaliyle, Libya'da ABD-Fransa ikilisi ve NATO işgaliyle, Mısır'da, Tunus'ta Arap Baharıyla, Suriye'de terör örgütleri vekaletiyle, Suudi Arabistan'da ılımlı darbeyle, Yemen'de Suud işgaliyle, Somali'de ekonomik işgalle? Örnekleri çoğaltabiliriz. Türkiye'de de demokratik yöntemlerle, milletin önüne sandık konularak?
24 Haziran'da BOP'un birinci hedefi olan rejim değişti, Atatürk'ün milli iradeyi esas alan parlamenter sistemi devre dışı bırakıldı ve tek adam sistemine geçildi. Şimdi de MHP'nin ABD adına sağladığı otokontrolle bu tek adama sınır değişikliğinin uygulamaları yaptırılacak.
Atatürk'ün, imkanı varken tek adamlığı elinin tersiyle itmesinin, egemenliği millet iradesine bırakmasının en önemli nedeni, meşruluktu. Kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm dünyada kabul görmesi, her türlü baskılardan kurtulması ve de meşru olabilmesi için milli iradenin hakimiyeti olmazsa olmazdı.
Atatürk, tek adamlığın ne anlama geldiğini, pratik olarak ne tür badirelere neden olduğunu Osmanlı döneminde bizzat yaşamış ve şahit olmuş bir liderdi. Ekonomik bağımlılığın olduğu bir ülke tablosunda tek adamlık, küresel sömürücüler için bulunmaz bir nimetti. Tek adam kontrol altına alındı mı, milyonlarla artık uğraşmana gerek yok.
Her zaman örnek veriyoruz, Saddam Irak'ta tek adamdı, devrildi, Irak paramparça oldu, milyonlarca masum insan can kaybetti. İşgal edilen diğer İslam ülkeleri de aynen böyle?
Ama milli irade hakim olsaydı, bu işgal bu kadar kolay olabilir miydi? Esasen bu soruyu şöyle sormak lazım, milli irade hakim olsaydı, ABD, bir işgal gerekçesi olarak "demokrasi yok" bahanesini ileri sürüp BM'yi, ya da diğer ülkeleri ikna edebilir miydi? Unutmayalım ki, Batılı ülkeleri Lozan'da diz çöktüren, Atatürk'ün egemenliği milli iradeye devretmiş olmasındandı.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın 16 Nisan 2017'de gerçekleştirilen başkanlık sistemi referandumundan hemen sonra kaleme aldığı "Parlamenter demokrasiden Türk tipi başkanlığa" makalesinden bir alıntıyla yazmızı bitirelim:
"Sayın Erdoğan, 'artık parlamenter demokrasi bitti' demişler. Son referandumda halkın neye oy verdiğini tam da bilemediği bir karmaşanın içinde parlamenter sistemin bitirildiği doğrudur. Başkanlık sistemine geçişin ilk adımı bu referandumla atılmıştır. Ancak Türk tipi başkanlık sistemi olarak ifade edilen modelin, ortaya konulmuş sınırlarının ve içeriğinin belli olmaması yeniliği havada bırakmaktadır. Parlamenter demokrasinin bitmesi konusuna gelince, referandum öncesinde de defaatle altını çizdik, demokrasinin varlığı kuvvetler ayrılığı ile belirlenir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ve bunların denetlenebilmesi, parlamenter rejimin temelidir. Türk halkı kullandığı reylerle bunu bitirmiştir. Partili cumhurbaşkanının ülkeyi yönetmek için artık Meclis iradesine ihtiyacı kalmamıştır. HSK üyelerinin Cumhurbaşkanı veya etkisindeki Meclis tarafından seçilmesi yargıyı siyasallaştırmıştır. Avrupa, 'Türkiye'de demokrasi kalmadı' diyor. Tüm bunların ötesinde, sistem değişikliğinin üniter yapıyı tehdit eden etkileri de görülecektir. Zira Atatürk'ün üniter yapısının varlığından bile bahsedilmediği bir yeni sisteme sürükleniyoruz. Kısaca Türk tipi başkanlık sistemi, içi sadece hava dolu bir balon gibidir. Dış mihraklarca patlatılmaması için Atatürk ilkeleriyle sağlamlaştırılması şarttır."
Bu yeni sistem 24 Haziran seçimleriyle artık yürürlükte, Sayın Baş'ın tavsiyesi yine dikkate alınmadı ve Atatürk'ün ilkeleri maalesef devre dışı bırakıldı.
Sonuç elbette ki balonun patlaması olacaktır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024