"Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
Tarihi "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?"
diyor M. Akif Ersoy. Bu mealde kültürümüzün önemli tecrübe ve tespitlerinden biri de "Bir musibet, bin nasihatten iyidir" sözüdür.
Hemen sormak istiyorum; Ey iktidar! Ey muhalefet! Ey medya! Avrupa'nın, ABD'nin bu kaçıncı musibeti ki hala akıllanmadınız? Tarihi tekerrür ettirmekten bıkmadınız?
Bakın Osmanlı'nın son iki yüzyıllık ekonomisine, siyasi kadrolarına, siyaset anlayışına ve koltuk kavgalarına, sanatına, felsefesine, mimari anlayışına bakın.
Bakın, Osmanlıyı içerden, arkadan vuran 'İslam' postuna bürünmüş tarikat ve cemaatlere, bu anlayışları devlet kademelerine getiren koltuk sahiplerine bakın.
Görmüşsünüzdür! Saray erkanı şatafat içerisinde, zevk-ü sefaya dalmış. Sultanlar, kendilerine rakip gördükleri her fikir ve yapıyı anında yok ediyor. (Kardeşi bile olsa ortadan kaldırıyorlar)
Osmanlı'nın son dönemlerinde padişah ve idari kadrolar öylesi ihtiraslara girmişler ki, Galata bankerlerinden aldıkları borçlarla eğlendikleri, kumar ve daha başka çeşit partiler düzenledikleri, sonra borçlarını ödeyemedikleri için takılarını bozdurdukları tarihte kayıtlı.
İdari boyuta geçersek bu dönemlerde Osmanlı, ekonomisini tamamen İngiliz-Fransız kontrolüne bırakmış. Osmanlı adına basılan paralar ve açılan bankalar bile bunların.
Sözde ıslahatlarla toplum batıya entegre sürecinin ilk adımları atılmıştı. Azınlıklara bağımsızlığı tehdit edecek haklar verilmişti. Vakıflar kanunu gibi kanun ve yönetmeliklerle azınlıkların ve Avrupalıların, Anadolu'da emlak edinmelerinin önü açılmıştı.
Fransız, Amerikan, İngiliz kolejleri ardı ardına açılıyordu. Osmanlı'nın son döneminde genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları bile yabancıydı. Halife denilen şahıs, sarayda çıplak kadın resimleri yapıyordu.
İşte bu ahval ve şerait çerçevesinde Avrupa, Osmanlı'ya "HASTA ADAM" lakabı takmıştı. Bugün Vatikan'da, Papa'nın etrafında toplanan Avrupa devletleri işte o gün "HASTA ADAM" dedikleri Osmanlı'yı bitirmeye geldiler.
Evet, geldiler. Osmanlı'yı bitirdiler ama Türk Milletini bitiremediler.
100 yıl sonra yani bugün görünen o ki, içten işgal ve sömürüyü tamamlayan Avrupa şimdilerde siyasi ve askeri (terör örgütleri eliyle) bir baskı, kan ve parçalama süreci içine girmiş vaziyetteler.
Bizler birey olarak kendimizle yüzleşmek zorundayız. Daha ötesinde ise kendi oylarımızla seçtiğimiz iktidar olsun, muhalefet olsun siyasileri söz ve icraatlarıyla yüzleştirmek zorundayız. Ve medya! Medyayı sorgulamak zorundayız; Sen, kimsin? Kime hizmet ediyorsun? Yayın mantığın, amacın kimin emrinde, diye.
Ve bu yüzleşmede, yüzleştirmede, sorgulamada şu soruyu sormak ve ne cevap almak durumundayız.
Soru şu;
Dünyada neyin savaşı yapılıyor?
Neden hep Ortadoğu'da bu savaşlar cereyan ediyor?
Neden her defasında Müslümanlar katlediliyor?
Bugün terörle mücadele ediyoruz, diyen küresel güçlerin, terör örgütleriyle bağlantıları ortadayken neden kimse bunu sorgulamıyor?
İslam coğrafyasındaki bu savaş ve katliamların dini boyutu var mı?
Evet, bu soruları önce kendimize soracağız. Sonra siyasilere. Alacağınız cevapları iman terazisinde tartacaksınız ve ağırlığı olmayan veya az olanları teraziden alıp, sahibinin yüzüne çalacaksınız ki, bir daha hedefimiz AB, Batıya mecburuz, Batıdaki özgürlük şöyle, böyle vs. demesin.
Medyaya da siz ölçü vereceksiniz. Bu milleti, bu devleti ve tarihi horlayan bir gazete, televizyon mu var? İzleme o televizyonu, alma o gazeteyi. Bu kadar basit. Unutma! Senin elinden besleniyor onlar.
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
Tarihi "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?"
diyor M. Akif Ersoy. Bu mealde kültürümüzün önemli tecrübe ve tespitlerinden biri de "Bir musibet, bin nasihatten iyidir" sözüdür.
Hemen sormak istiyorum; Ey iktidar! Ey muhalefet! Ey medya! Avrupa'nın, ABD'nin bu kaçıncı musibeti ki hala akıllanmadınız? Tarihi tekerrür ettirmekten bıkmadınız?
Bakın Osmanlı'nın son iki yüzyıllık ekonomisine, siyasi kadrolarına, siyaset anlayışına ve koltuk kavgalarına, sanatına, felsefesine, mimari anlayışına bakın.
Bakın, Osmanlıyı içerden, arkadan vuran 'İslam' postuna bürünmüş tarikat ve cemaatlere, bu anlayışları devlet kademelerine getiren koltuk sahiplerine bakın.
Görmüşsünüzdür! Saray erkanı şatafat içerisinde, zevk-ü sefaya dalmış. Sultanlar, kendilerine rakip gördükleri her fikir ve yapıyı anında yok ediyor. (Kardeşi bile olsa ortadan kaldırıyorlar)
Osmanlı'nın son dönemlerinde padişah ve idari kadrolar öylesi ihtiraslara girmişler ki, Galata bankerlerinden aldıkları borçlarla eğlendikleri, kumar ve daha başka çeşit partiler düzenledikleri, sonra borçlarını ödeyemedikleri için takılarını bozdurdukları tarihte kayıtlı.
İdari boyuta geçersek bu dönemlerde Osmanlı, ekonomisini tamamen İngiliz-Fransız kontrolüne bırakmış. Osmanlı adına basılan paralar ve açılan bankalar bile bunların.
Sözde ıslahatlarla toplum batıya entegre sürecinin ilk adımları atılmıştı. Azınlıklara bağımsızlığı tehdit edecek haklar verilmişti. Vakıflar kanunu gibi kanun ve yönetmeliklerle azınlıkların ve Avrupalıların, Anadolu'da emlak edinmelerinin önü açılmıştı.
Fransız, Amerikan, İngiliz kolejleri ardı ardına açılıyordu. Osmanlı'nın son döneminde genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları bile yabancıydı. Halife denilen şahıs, sarayda çıplak kadın resimleri yapıyordu.
İşte bu ahval ve şerait çerçevesinde Avrupa, Osmanlı'ya "HASTA ADAM" lakabı takmıştı. Bugün Vatikan'da, Papa'nın etrafında toplanan Avrupa devletleri işte o gün "HASTA ADAM" dedikleri Osmanlı'yı bitirmeye geldiler.
Evet, geldiler. Osmanlı'yı bitirdiler ama Türk Milletini bitiremediler.
100 yıl sonra yani bugün görünen o ki, içten işgal ve sömürüyü tamamlayan Avrupa şimdilerde siyasi ve askeri (terör örgütleri eliyle) bir baskı, kan ve parçalama süreci içine girmiş vaziyetteler.
Bizler birey olarak kendimizle yüzleşmek zorundayız. Daha ötesinde ise kendi oylarımızla seçtiğimiz iktidar olsun, muhalefet olsun siyasileri söz ve icraatlarıyla yüzleştirmek zorundayız. Ve medya! Medyayı sorgulamak zorundayız; Sen, kimsin? Kime hizmet ediyorsun? Yayın mantığın, amacın kimin emrinde, diye.
Ve bu yüzleşmede, yüzleştirmede, sorgulamada şu soruyu sormak ve ne cevap almak durumundayız.
Soru şu;
Dünyada neyin savaşı yapılıyor?
Neden hep Ortadoğu'da bu savaşlar cereyan ediyor?
Neden her defasında Müslümanlar katlediliyor?
Bugün terörle mücadele ediyoruz, diyen küresel güçlerin, terör örgütleriyle bağlantıları ortadayken neden kimse bunu sorgulamıyor?
İslam coğrafyasındaki bu savaş ve katliamların dini boyutu var mı?
Evet, bu soruları önce kendimize soracağız. Sonra siyasilere. Alacağınız cevapları iman terazisinde tartacaksınız ve ağırlığı olmayan veya az olanları teraziden alıp, sahibinin yüzüne çalacaksınız ki, bir daha hedefimiz AB, Batıya mecburuz, Batıdaki özgürlük şöyle, böyle vs. demesin.
Medyaya da siz ölçü vereceksiniz. Bu milleti, bu devleti ve tarihi horlayan bir gazete, televizyon mu var? İzleme o televizyonu, alma o gazeteyi. Bu kadar basit. Unutma! Senin elinden besleniyor onlar.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan tasarrufun neresinde? / 05.05.2024
- Dost düşman tanımı yapamayan bir iktidar / 04.05.2024
- Ali’yi halife seçen Hz. Peygamber değil Yüce Allah’tır / 03.05.2024
- Hamas terör örgütü mü? / 02.05.2024
- Sloganlarla avutulan kalabalıklar / 01.05.2024
- İlkelerine sahip çıkmayanlar bu millete sahip çıkamaz / 29.04.2024
- Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde İsrail / 28.04.2024
- İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu? / 26.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Dost düşman tanımı yapamayan bir iktidar / 04.05.2024
- Ali’yi halife seçen Hz. Peygamber değil Yüce Allah’tır / 03.05.2024
- Hamas terör örgütü mü? / 02.05.2024
- Sloganlarla avutulan kalabalıklar / 01.05.2024
- İlkelerine sahip çıkmayanlar bu millete sahip çıkamaz / 29.04.2024
- Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde İsrail / 28.04.2024
- İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu? / 26.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024