Çok krizler gördük, fakat hiçbir kriz, fakirin fukaranın sofrasına bu kadar dokunmamıştı.
Geçmiş dönemlerde yaşanan krizlerde, insanlar biraz refahlarından fedakârlık eder, et bulamazsa zeytinyağlı yemekler yapar, mercimek, bulgur, nohut gibi tahıl ürünleri orta halli her evde bulunurdu. Durumu çok kötü olanın evinde ise peynir ekmek eksilmez, en kötü onlarla öğününü geçirirdi, geldiğimiz noktada ise birçok aile sofrasında peyniri bırak, ekmek bulundurmak bile büyük mesele.
Zira ekmek fiyatları aldı başını gitti. Geçen sene mayıs ayında 150 TL olan unun torbası 400 TL'ye yükseldi, elektrik, doğalgaz işçilik, kira zamlarıyla artan maliyetlerle birlikte zamların duracağı da yok.
Zamlar devam ederken buğday ithalatçısı olan ülkemiz buğday tedarikinde de sıkıntı yaşamaya başladı.
Avrupa'nın tahıl ambarı olarak bilinen Ukrayna'nın Rusya tarafından saldırıya uğraması, siloların vurulması, limanların kapalı olması sebebiyle dünya piyasalarında buğday fiyatlarını 14 yılın en yüksek seviyesine çıkardı.
Türkiye, Rusya ve Ukrayna'dan buğday alıyordu. Ancak savaş nedeniyle tedarik zinciri aksayınca Türkiye tarihinde ilk kez, dünyanın bir diğer büyük buğday üreticisi Hindistan'a yöneldi. Nisan ayında başlayan görüşmeler sonrasında 50 bin ton buğday siparişi verildi. Ancak Hindistan ani bir kararla ülke dışına buğday satışını durdurduğunu açıkladı.
Bir yandan da, Çin'in buğday stoklamaya başladığını düşünürsek, şimdiden buğday tedarikinin daha da zorlaşacağı aşikârdır.
Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Hüseyin Demirtaş, geçen yıl Türkiye'nin buğday üretiminin 17,5 milyon ton olduğunu anımsattı. Buğday yetersiz kaldığı için dışarıdan yaklaşık 10 milyon ton buğday alındığını belirten Demirtaş, bunun bir kısmının makarna, bisküvi, un ihracatında kullanıldığını söyledi. Demirtaş, sığınmacıların sayısındaki artış ve yaz aylarında gelecek turistler de eklendiğinde ihtiyacın arttığına dikkat çekerek, "Un ihraç etmesek bile kendi tüketimimiz yıllık 20 milyon tonu buluyor. Ekmeği çok tüketen bir ülkeyiz. Yoksulluk da var. Ekmek ile doyuyoruz" dedi. Türkiye'nin her yerinde buğday yetişebildiğine işaret eden Demirtaş, kurak bölgelerde bir dekara 300 kilo, sulak alanlarda ise bir dekara 700 kilo buğday alındığını söyledi. Demirtaş, şöyle devam etti:
"Çiftçi hiç ya da yeterli gübreleme yapamadı. Dekara 20 kilo gübre gerekirken ya yarısı atıldı ya da hiç atılmadı. İlkbahara kadar yağışlar iyiydi. Üst gübreyle telafi edilir diye düşündük ancak o da atılamadı. Ayrıca İç Anadolu'da kuraklık sürüyor. İthal gübrenin ise fiyatı çok yüksek. Üretimde artış olmaz. Çiftçi borçlu. Ahırındaki ineğinden tarlasına kadar icra geliyor. Çiftçiye yatırım yapmadık, betona yatırım yaptık.
İktidar yıllardır buğday üretimini artırmak yerine ithalatı seçiyor. Ekmeklik buğdayda alım fiyatı ton başına 2 bin 250 liraydı. Oysa şu anda yurtdışından 6 bin 300 liraya buğday alınıyor. Türkiye'deki çiftçiye verilmeyen para, başka ülkenin çiftçisine gidiyor."
Gelinen noktada tohum, gübre, mazot gibi girdi fiyatlarının devamlı arttığı ve konuda hiçbir önlem alınmayan ülkemizde, iktidarın yegâne icraatı ise destek vermeden, alım garantisi vermeden ne yazık ki "Deliler gibi ekin" olmuştur.
Umarım önümüzdeki günlerde deliler gibi ekmek aramayız!
- Ömür sermayesi bitmeden / 11.01.2024
- Şafakta Savaşanlar -2- / 08.12.2023
- Şafakta Savaşanlar -1- / 07.12.2023
- Şimdi ekim zamanı / 25.10.2023
- Onlar hakikate inanmazlar / 19.07.2023
- Kurban kesmek / 26.06.2023
- Kilis’teki demografik yapının değişmesi / 05.04.2023
- Çanakkale kahramanı Atatürk / 20.03.2023
- Doğal afetlerde askerin önemi / 23.02.2023