Devlet başkanlarına hakaret konusunda devlet başkanlarına ayrıcalıklı koruma sağlayan düzenlemelerin ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığı hususunda uluslararası insan hakları kurumları arasında genel bir görüş birliği vardır. Örneğin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi devlet başkanlarına hakaretle ilgili yasalar konusunda endişelerini belirtip, yasaların söz konusu ifadelere muhatap olan kişinin sadece kimliğine dayalı olarak daha ağır cezalar vermemesi gerektiğini belirtmiştir.
Benzer şekilde Birleşmiş Milletler İfade Özgürlüğü Özel Raportörü en son raporunda devlet başkanına hakaretle ilgili özel ceza hükümlerinin Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğü ile ilgili 19.maddesini ihlâl ettiğini söylemektedir.
AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) Medya Özgürlüğü Temsilcisi de sadece yabancı devlet başkanlarını koruyan yasaların kaldırılmasıyla ilgili tavsiye kararları yayınlamakla kalmamış, aynı prensiplere dayanarak, Çek Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi, ülkenin kendi başkanına hakareti suç olarak düzenleyen yasal düzenlemelerin kaldırılması için Parlamentoya çağrıda bulunmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yerleşik kararlarında (içtihatlarında), kamuya mal olmuş kişilere (siyasetçilere, hükûmete, cumhurbaşkanına, monarşilerde krala) yönelik eleştiriler bakımından yüksek bir tolerans eşiği ortaya konulmaktadır. Kabul edilebilir eleştiri sınırları, sıradan bir kimseyle karşılaştırıldığında, özellikle siyasetçiler için daha geniştir; zira bu kişiler kendilerini bilinçli olarak sıkı bir kamu denetimine açarlar. Özellikle de devlet başkanının temsil ettiği kuruma ilişkin sorumluluğuna yönelik, kamusal tartışmaya katkıda bulunan ve ucuz kişisel saldırı oluşturmayan söylemlerde, genel düzenlemeden farklı özel bir koruma öngörülmesine de gerek bulunmadığı değerlendirilmektedir.
Türkiye'ye gelelim… 1999 depremi öncesinde ve sonrasında gerekli tedbirleri almamakla sorumlu tutulan cumhurbaşkanına yapılan eleştiriler Milliyet Gazetesinde yer alan makalede söz konusu olmuş; "Enkazın baş sorumlusu kim?" ve "7.4'lük deprem Demirel'i sarsmadı" ifadeleri cumhurbaşkanına hakaret sayılarak, o zamanki cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen TCK (Türk Ceza Kanunu) madde 158'e göre hapis cezası verilmiştir.
Bir başka eleştiri de bir siyasi tarafından açık hava toplantısında Demirel için söylediği, "yalancı", "iftiracı", "Çankaya'nın şişmanı" sözleriyle yapılmıştır. Eleştiriyi yapanın dokunulmazlığı bulunduğundan aleyhine sadece tazminat davası açılabilmiş ve yüksek bir tazminata mahkûm edilmiştir.
Örnek verdiğimiz her iki dava için de AİHM, gerek cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen TCK hükmünün gerekse, Medeni Kanunun ve Borçlar Kanununun tazminatın belirlenmesi ile ilgili düzenlemelerin uygulanış biçimini hakarete karşı belli bir kişiye sadece konumu ve işlevi nedeniyle, özel bir koruma getirdiği için, ifade özgürlüğünün ihlâl edildiği sonucuna varmıştır.
Bugün Türk yargısını binlerce dava ile meşgul eden cumhurbaşkanına hakaret suçu TCK madde 299'da düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle binlerce dava açmıştır ve açmaktadır. İfade özgürlüğü kapsamında yapılan eleştirilere dahi tahammülü yoktur.
Eleştirilere karşı "sert üslûp" kullanmak zorunda kaldığını ifade eden Erdoğan'ın "sert üslûp" dediğinin karşılığı hukukta hakarettir. Gezi olaylarına karışanlar için yakıştırdığı sıfatlar çok ağırdır…
Soru şu: "Sert üslûp" nedeniyle Cumhurbaşkanı aleyhine dava açılabilir mi? Tazminat davası açılabilirse de, dokunulmazlığı nedeniyle ceza davası açılamaz. Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 3/5 çoğunluğu ile karar vermesi anayasa gereğidir (madde:105).
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023