Son yılların en geçerli modası, devleti eleştirmek. Devleti eleştirmek, entel, ilerici, çağdaş sayılmanın vazgeçilmez şartı kabul ediliyor. "Devleti eleştirmekle, yöneticileri eleştirmeyi birbirinden ayıralım, devleti eleştirmekle bir yere varılmaz, bu anlamsız ve çok tehlikeli bir davranıştır" diyenler çoğalınca, devleti eleştirenler ağız değiştirdiler: "Biz devlete değil, devletçiliğe karşıyız" demeye başladılar.
Neymiş devletçilik? Devletçilik, devletin ekonomik faaliyetlerde bulunmasıymış. Devletçilikten kurtulmak için de, devletin adalet, iç güvenlik ve dış savunma hariç, herşeyden elini eteğini çekmesi gerekiyormuş. Bu görüşü savunanlar, bugüne kadar şu soruya tatmin edici bir cevap veremediler: Hiçbir ekonomik faaliyette bulunmayan bir devlet, bu görevleri eksiksiz nasıl yerine getirecektir? Bu görüşü savunanlara şunu da sormak gerekir: "Söylediğiniz şekilde yapılanmış bir devlet, dünyada var mı? Mesela, liberalizmin kıblesi kabul edilen ABD öyle bir devlet midir?"
Bazıları "dünyada iki devletçi ülke kalmıştır, bunlardan biri Küba, diğeri de Türkiye'dir" derler. Halbuki rakamlar en liberalist dedikleri ABD'nin Türkiye'den daha devletçi yapıya sahip olduğunu gösteriyor. İşte örnek: ABD'de kamu sektörünün payı % 53, Türkiye'de bu rakam % 23'lere düştü. Kamu sektörünün büyüklüğünü gösteren verilerden biri de memur sayısının nüfusa oranıdır. OECD verilerine göre, ABD'de her 13 kişiden biri memur iken, Türkiye'de her 30 kişide ancak 1'i memurdur.
Prof. Geoge Soulc, "Ekonominin ABC'si" adlı kitabında şöyle der: "Adına ister sosyalist ya da kapitalist densin, dünyada mevcut bütün ekonomilere "karma ekonomi" demek gerekir. Aslında bütün ekonomiler karmadır. Bazı ülkeleri sosyalist, bazılarını kapitalist ekonomiler kategorisi içine alışımızın nedeni, hangi sektörün ağır basmasıdır". Bu ölçüye göre, ABD ekonomisini hangi kategori içine almamız gerekir? ABD'de kamu sektörünün payı yüzde 53. Öyle veya böyle yüzde 3 ağır basma söz konusu. Devlete değil, devletçiliğe karşı olduğunu söyleyip, ABD'yi örnek gösterenler, bu gerçeğe ne buyururlar? Şimdi söylesinler, bunu bilmeden mi, yoksa bilerek mi yapıyorlar? Gerçi, devleti idare edenler için her ikisi de suçtur. Ama bu millet, büyük millettir, bilmeden yapanları yine de affedebilir.
Gelelim milli ekonomide devletçiliğe. Örneğimiz Atatürk olsun. Atatürk, ekonomik düzen konusundaki düşüncelerini 1929 yılında kendi eliyle yazdığı ve tüm orta öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan "Yurttaş İçin Medeni Bilgiler" adlı kitapta dile getirdi. Atatürk, bu kitapta şöyle diyor: "Yalnız rekabetle bir ülkede ekonomik düzen kurulamaz, kurulabileceğini sananlar, kendilerini bir serap karşısında aldatmaya koyuverenlerdir". Atatürk, devletçiliği de şöyle açıklıyor: "Devletin ekonomide düzenleyiciliği kabul edildiğinde karşılaşılacak güçlük şudur: Devlet ile bireyin karşılıklı etkinlik alanlarını ayırmak. Bireylerin kişisel etkinlikleri ekonomik gelişmenin ana kaynağı olarak kalmalıdır. Bunun için, ülke olarak devlet bireyin yerine geçmemeli, bireysel girişim ve özgürlüğü sınırlandırmamalıdır" (Bakınız, Prof. Dr. Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, s. 418-420).
Atatürk, bu söylediklerini aynen hayata geçirmiştir. Onun bu uygulamaları hakkında Prof. Dr. Feridun Ergin şöyle der: "Atatürk'ün modeli girişim alanlarında özel sektöre ve kamu sektörüne paralel fonksiyonlar tanıyan bir karma modeldir, bir orta yoldur. Modelin, iki sektörü ayıran sabit bir sınırı yoktur. Sınır çizgisi, şartlara bağlı olarak sağa veya sola kaydırılabilecektir. Ancak özel sektörün yerine devleti ikame etmek sözkonusu değildir. Özel sektör faaliyetlerinin yetersiz kaldığı hallerde, devlet müdahale ederek girişimci duruma geçebilecektir".
İşte milli ekonomide devletçilik budur. Biz, buna karşı olmanın devlete karşı olmaktan farkını görmüyoruz. Onun için bu anlamda, devletçi olduğumuz ilan ediyoruz.
Neymiş devletçilik? Devletçilik, devletin ekonomik faaliyetlerde bulunmasıymış. Devletçilikten kurtulmak için de, devletin adalet, iç güvenlik ve dış savunma hariç, herşeyden elini eteğini çekmesi gerekiyormuş. Bu görüşü savunanlar, bugüne kadar şu soruya tatmin edici bir cevap veremediler: Hiçbir ekonomik faaliyette bulunmayan bir devlet, bu görevleri eksiksiz nasıl yerine getirecektir? Bu görüşü savunanlara şunu da sormak gerekir: "Söylediğiniz şekilde yapılanmış bir devlet, dünyada var mı? Mesela, liberalizmin kıblesi kabul edilen ABD öyle bir devlet midir?"
Bazıları "dünyada iki devletçi ülke kalmıştır, bunlardan biri Küba, diğeri de Türkiye'dir" derler. Halbuki rakamlar en liberalist dedikleri ABD'nin Türkiye'den daha devletçi yapıya sahip olduğunu gösteriyor. İşte örnek: ABD'de kamu sektörünün payı % 53, Türkiye'de bu rakam % 23'lere düştü. Kamu sektörünün büyüklüğünü gösteren verilerden biri de memur sayısının nüfusa oranıdır. OECD verilerine göre, ABD'de her 13 kişiden biri memur iken, Türkiye'de her 30 kişide ancak 1'i memurdur.
Prof. Geoge Soulc, "Ekonominin ABC'si" adlı kitabında şöyle der: "Adına ister sosyalist ya da kapitalist densin, dünyada mevcut bütün ekonomilere "karma ekonomi" demek gerekir. Aslında bütün ekonomiler karmadır. Bazı ülkeleri sosyalist, bazılarını kapitalist ekonomiler kategorisi içine alışımızın nedeni, hangi sektörün ağır basmasıdır". Bu ölçüye göre, ABD ekonomisini hangi kategori içine almamız gerekir? ABD'de kamu sektörünün payı yüzde 53. Öyle veya böyle yüzde 3 ağır basma söz konusu. Devlete değil, devletçiliğe karşı olduğunu söyleyip, ABD'yi örnek gösterenler, bu gerçeğe ne buyururlar? Şimdi söylesinler, bunu bilmeden mi, yoksa bilerek mi yapıyorlar? Gerçi, devleti idare edenler için her ikisi de suçtur. Ama bu millet, büyük millettir, bilmeden yapanları yine de affedebilir.
Gelelim milli ekonomide devletçiliğe. Örneğimiz Atatürk olsun. Atatürk, ekonomik düzen konusundaki düşüncelerini 1929 yılında kendi eliyle yazdığı ve tüm orta öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan "Yurttaş İçin Medeni Bilgiler" adlı kitapta dile getirdi. Atatürk, bu kitapta şöyle diyor: "Yalnız rekabetle bir ülkede ekonomik düzen kurulamaz, kurulabileceğini sananlar, kendilerini bir serap karşısında aldatmaya koyuverenlerdir". Atatürk, devletçiliği de şöyle açıklıyor: "Devletin ekonomide düzenleyiciliği kabul edildiğinde karşılaşılacak güçlük şudur: Devlet ile bireyin karşılıklı etkinlik alanlarını ayırmak. Bireylerin kişisel etkinlikleri ekonomik gelişmenin ana kaynağı olarak kalmalıdır. Bunun için, ülke olarak devlet bireyin yerine geçmemeli, bireysel girişim ve özgürlüğü sınırlandırmamalıdır" (Bakınız, Prof. Dr. Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, s. 418-420).
Atatürk, bu söylediklerini aynen hayata geçirmiştir. Onun bu uygulamaları hakkında Prof. Dr. Feridun Ergin şöyle der: "Atatürk'ün modeli girişim alanlarında özel sektöre ve kamu sektörüne paralel fonksiyonlar tanıyan bir karma modeldir, bir orta yoldur. Modelin, iki sektörü ayıran sabit bir sınırı yoktur. Sınır çizgisi, şartlara bağlı olarak sağa veya sola kaydırılabilecektir. Ancak özel sektörün yerine devleti ikame etmek sözkonusu değildir. Özel sektör faaliyetlerinin yetersiz kaldığı hallerde, devlet müdahale ederek girişimci duruma geçebilecektir".
İşte milli ekonomide devletçilik budur. Biz, buna karşı olmanın devlete karşı olmaktan farkını görmüyoruz. Onun için bu anlamda, devletçi olduğumuz ilan ediyoruz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018