Cumhuriyetimizin kurucusu eşsiz önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve devrimlerine sözde "Din" adına karşı çıkanların, aslında İngiliz ajanı oldukları ve aziz vatanımıza kahpece ihanet ettiklerini, tüm tanık ve kanıtlarıyla çok iyi bilmekteyiz.
Bunlardan biriside Vahdettin alçağının Şeyhülislam olarak atadığı, Mustafa Sabri'dir.
Sevr'i imzalayan hükümet döneminde şeyhülislam olan Mustafa Sabri, Yıldız Sarayı'nda Vahdettin başkanlığında toplanan Meclis-i Ali'de anlaşmanın kabul edilmesi yönünde görüş bildirenlerin en başında yer alıyordu.
İstiklal Savaşı'nı sabote etmek için hazırladığı fetvalardan biriside şudur.
"Ey kahraman askerler...
Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi hainlerin, zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva-i şerif ki, Allah'ın emridir.
Okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah'ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz."
1919'da, daha sonra Teali-i İslam Cemiyeti adını alacak olan derneğin kuruluşunda da bulunan Mustafa Sabri, istiklal mücadelesine karşı olanların adeta motivasyon kaynağıydı.
Ayrıca bu cemiyetin başkanı 1926 yılında asılan hain işbirlikçi, İskilipli Atıf'dır.
Mustafa Sabri ise, aynı yıl 4 Mart'ta Şeyhülislam ilan edilmiştir.
Sevr Antlaşması'nı imzalayan ve kabine üyelerinin imzalaması için baskı yapan ve teşvik edenlerin başını çekiyordu.
Kurucusu olduğu İslam Teali Cemiyeti tarafından, 25 Eylül 1919 tarihinde Kuvayı Milliye aleyhinde çok şiddetli ifadeler içeren bir bildiri yayınladı.
Bu bildiride Kuvayı Milliye taraftarlarına: "Kudurmuş haydutlar, serseriler" şeklinde hitap etmişti.
İstanbul hükümeti, Anadolu'da Yunan zulmüne ve emperyalist ülkelerinin işgaline karşı oluşan direnişi dindirmek için bu bildiriyi uçaklardan atarak dağıttırmıştı.
8 Kasım 1919'da Ermeni sürgününde Yozgat bölgesinde ihmali bulunduğu gerekçesiyle, işgalci devletlerin baskısıyla tutuklanan Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey'in idam kararı Vahdettin'in önüne geldiğinde, kararı vatan haini Mustafa Sabri'ye bırakır.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin fetvasıyla, Nisan 1919'da Cumhuriyet yanlısı Kemal bey idam edilir.
11 Nisan 1920 tarihinde Milli Mücadele başlatmak için kongreleri düzenleyen, içlerinde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkındaki ölüm fetvasını kaleme alan, yine Mustafa Sabri idi.
Fetvada şöyle yazıyordu:
"Padişahın aksi emrine rağmen, istilacılara karşı direnişe geçen milliyetçilerin öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp, hatta her Müslüman olanın dini görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, kalanlar gazi sayılır".
Ayrıca Mustafa Sabri'nin yazdığı; " Hilafet ve Kemalizm" kitabında Türklüğe ve ulu önderimiz Atatürk'e, çok büyük hakaretlerde bulunmuştur:
" Mustafa Kemal'in ve Ankara Hükümeti'nin kahpeliklerini, sahtekarlıklarını şu küçük kitaba sığdıracak değilim.
İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek, İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul'dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin Türk aklı kabul edebilir"
Daha sonraları ne mi oldu?
Mustafa Sabri alçağı 1922 yılında ailesini alarak, İngilizlerin temin ettiği bir yük gemisi ile Mısır'a kaçtı.
Bir ara tekrar Yunanistan'a sığındı. Burada oğlu İbrahim'le birlikte gazeteler çıkardı.
"Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım" diyordu.
Kaçıp yerleştiği her yerde Atatürk'e, Türklüğe ve Cumhuriyet'e şiddetle nefret kusmaya devam etti.
Hatta San Remo'da sürgünde bulunan hain Vahdettin'in yanına sık sık uğrayarak, para istiyor ve Mustafa Kemal ve arkadaşlarını devirip padişahlığı tekrar inşa edeceğini söylüyordu.
Ölünceye kadar hainliğine devam eden, İskilipli atıf hoca gibi ülke içindeki hainlerle irtibatını devam ettiren Mustafa Sabri alçağı, ilginç bir şekilde Mehmet Akif'le de Mısır'da sıkı bir dost olmuştu.
Atatürk'ün milli mücadelesine karşı çıkan bu ve daha pek çok benzeri İngiliz devşirmelerinin, çok özel bir misyonu daha vardı.
Atatürk'ü dine mesafeli ve hatta, dine karşı bir insan olduğu propagandasını yapmak.
Bu proje tamamıyla, İngilizlerin bir mühendislik çalışmasıydı.
Türkiye'de Osmanlı kırıntısı olan bir çok kripto Yahudi ve Hıristiyan misyonerler, İslam dinini maske gibi kullanarak, Mustafa Kemal Atatürk'e ve devrimlerine karşı savaş açmışlardı.
Bugün bu anlayışın, fırsat ve cesaret buldukça aynı kin ve nefretlerini kustuklarını görmekteyiz.
Ancak diğer taraftan milyonlarca insanın ATA'sını ziyaret etmek ve manevi huzurunda bulunmak için Anıtkabir'e akın etmesi, Atatürk sevgisinin kıyamete kadar yaşatılacağının en büyük kanıtı olmuştur.
Türk milleti asil bir millettir.
86 milyon olarak hepimiz, Atatürk' sevdalısıyız.
Ama bu noktaya çok kolay gelinmedi elbette.
Türklüğün konuşulmasına neredeyse yasak getirildiği, Türk ve Atatürk bayraklarını asanlara neredeyse soruşturma başlatılacağı dönemden geçtik.
İşte tam o dönemlerde, çok güçlü ve cesur bir yürek tüm semayı kaplayacak çıkışlarda bulunmuştu.
"Ayağa kalk Türk milleti"
"Mustafa Kemal'in güneşi doğuyor"
"Anıtkabir'e giderken, mutlaka abdestli olun"
"Çünkü Atatürk vatandır"
"Atatürk bayraktır"
"Atatürk birleştirici harçtır"
"Ne Mutlu Türküm Diyene"
Kimdi bu haykırışlarda bulunan ve yeniden milyonların Anıtkabir'e akın etmesini sağlayan kişi elbette ki, Prof. Dr. Haydar Baş beydi.
Ben onun gibi samimi ve gerçek bir Atatürkçüyü görmedim, duymadım bilmiyorum.
Selam olsun Atatürk sevdalısı bu kutlu insana.
Ruhun şad olsun aziz ATAM.
Bunlardan biriside Vahdettin alçağının Şeyhülislam olarak atadığı, Mustafa Sabri'dir.
Sevr'i imzalayan hükümet döneminde şeyhülislam olan Mustafa Sabri, Yıldız Sarayı'nda Vahdettin başkanlığında toplanan Meclis-i Ali'de anlaşmanın kabul edilmesi yönünde görüş bildirenlerin en başında yer alıyordu.
İstiklal Savaşı'nı sabote etmek için hazırladığı fetvalardan biriside şudur.
"Ey kahraman askerler...
Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi hainlerin, zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva-i şerif ki, Allah'ın emridir.
Okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah'ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz."
1919'da, daha sonra Teali-i İslam Cemiyeti adını alacak olan derneğin kuruluşunda da bulunan Mustafa Sabri, istiklal mücadelesine karşı olanların adeta motivasyon kaynağıydı.
Ayrıca bu cemiyetin başkanı 1926 yılında asılan hain işbirlikçi, İskilipli Atıf'dır.
Mustafa Sabri ise, aynı yıl 4 Mart'ta Şeyhülislam ilan edilmiştir.
Sevr Antlaşması'nı imzalayan ve kabine üyelerinin imzalaması için baskı yapan ve teşvik edenlerin başını çekiyordu.
Kurucusu olduğu İslam Teali Cemiyeti tarafından, 25 Eylül 1919 tarihinde Kuvayı Milliye aleyhinde çok şiddetli ifadeler içeren bir bildiri yayınladı.
Bu bildiride Kuvayı Milliye taraftarlarına: "Kudurmuş haydutlar, serseriler" şeklinde hitap etmişti.
İstanbul hükümeti, Anadolu'da Yunan zulmüne ve emperyalist ülkelerinin işgaline karşı oluşan direnişi dindirmek için bu bildiriyi uçaklardan atarak dağıttırmıştı.
8 Kasım 1919'da Ermeni sürgününde Yozgat bölgesinde ihmali bulunduğu gerekçesiyle, işgalci devletlerin baskısıyla tutuklanan Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey'in idam kararı Vahdettin'in önüne geldiğinde, kararı vatan haini Mustafa Sabri'ye bırakır.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin fetvasıyla, Nisan 1919'da Cumhuriyet yanlısı Kemal bey idam edilir.
11 Nisan 1920 tarihinde Milli Mücadele başlatmak için kongreleri düzenleyen, içlerinde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkındaki ölüm fetvasını kaleme alan, yine Mustafa Sabri idi.
Fetvada şöyle yazıyordu:
"Padişahın aksi emrine rağmen, istilacılara karşı direnişe geçen milliyetçilerin öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp, hatta her Müslüman olanın dini görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, kalanlar gazi sayılır".
Ayrıca Mustafa Sabri'nin yazdığı; " Hilafet ve Kemalizm" kitabında Türklüğe ve ulu önderimiz Atatürk'e, çok büyük hakaretlerde bulunmuştur:
" Mustafa Kemal'in ve Ankara Hükümeti'nin kahpeliklerini, sahtekarlıklarını şu küçük kitaba sığdıracak değilim.
İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek, İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul'dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin Türk aklı kabul edebilir"
Daha sonraları ne mi oldu?
Mustafa Sabri alçağı 1922 yılında ailesini alarak, İngilizlerin temin ettiği bir yük gemisi ile Mısır'a kaçtı.
Bir ara tekrar Yunanistan'a sığındı. Burada oğlu İbrahim'le birlikte gazeteler çıkardı.
"Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım" diyordu.
Kaçıp yerleştiği her yerde Atatürk'e, Türklüğe ve Cumhuriyet'e şiddetle nefret kusmaya devam etti.
Hatta San Remo'da sürgünde bulunan hain Vahdettin'in yanına sık sık uğrayarak, para istiyor ve Mustafa Kemal ve arkadaşlarını devirip padişahlığı tekrar inşa edeceğini söylüyordu.
Ölünceye kadar hainliğine devam eden, İskilipli atıf hoca gibi ülke içindeki hainlerle irtibatını devam ettiren Mustafa Sabri alçağı, ilginç bir şekilde Mehmet Akif'le de Mısır'da sıkı bir dost olmuştu.
Atatürk'ün milli mücadelesine karşı çıkan bu ve daha pek çok benzeri İngiliz devşirmelerinin, çok özel bir misyonu daha vardı.
Atatürk'ü dine mesafeli ve hatta, dine karşı bir insan olduğu propagandasını yapmak.
Bu proje tamamıyla, İngilizlerin bir mühendislik çalışmasıydı.
Türkiye'de Osmanlı kırıntısı olan bir çok kripto Yahudi ve Hıristiyan misyonerler, İslam dinini maske gibi kullanarak, Mustafa Kemal Atatürk'e ve devrimlerine karşı savaş açmışlardı.
Bugün bu anlayışın, fırsat ve cesaret buldukça aynı kin ve nefretlerini kustuklarını görmekteyiz.
Ancak diğer taraftan milyonlarca insanın ATA'sını ziyaret etmek ve manevi huzurunda bulunmak için Anıtkabir'e akın etmesi, Atatürk sevgisinin kıyamete kadar yaşatılacağının en büyük kanıtı olmuştur.
Türk milleti asil bir millettir.
86 milyon olarak hepimiz, Atatürk' sevdalısıyız.
Ama bu noktaya çok kolay gelinmedi elbette.
Türklüğün konuşulmasına neredeyse yasak getirildiği, Türk ve Atatürk bayraklarını asanlara neredeyse soruşturma başlatılacağı dönemden geçtik.
İşte tam o dönemlerde, çok güçlü ve cesur bir yürek tüm semayı kaplayacak çıkışlarda bulunmuştu.
"Ayağa kalk Türk milleti"
"Mustafa Kemal'in güneşi doğuyor"
"Anıtkabir'e giderken, mutlaka abdestli olun"
"Çünkü Atatürk vatandır"
"Atatürk bayraktır"
"Atatürk birleştirici harçtır"
"Ne Mutlu Türküm Diyene"
Kimdi bu haykırışlarda bulunan ve yeniden milyonların Anıtkabir'e akın etmesini sağlayan kişi elbette ki, Prof. Dr. Haydar Baş beydi.
Ben onun gibi samimi ve gerçek bir Atatürkçüyü görmedim, duymadım bilmiyorum.
Selam olsun Atatürk sevdalısı bu kutlu insana.
Ruhun şad olsun aziz ATAM.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Dini kullanan HAİNLER! / 19.11.2025
- İsrail KKTC’yi işgale hazırlanıyor / 18.11.2025
- Seni sevmeyene Türk ve Müslüman denemez / 17.11.2025
- “Kürt sorunu” var diyen bölücüdür! / 12.11.2025
- Atatürk’ü anlatmak ve anlamak / 11.11.2025
- Yüce divan kurulacak / 10.11.2025
- Atlantik çökerken, Asya yükseliyor / 07.11.2025
- Dünyayı yöneten Siyonist üst aklın itirafları / 03.11.2025
- ABD’nin gözü Eskişehir’de / 29.10.2025
- Asgari ücret 90 bin lira olmalı / 28.10.2025
- İsrail KKTC’yi işgale hazırlanıyor / 18.11.2025
- Seni sevmeyene Türk ve Müslüman denemez / 17.11.2025
- “Kürt sorunu” var diyen bölücüdür! / 12.11.2025
- Atatürk’ü anlatmak ve anlamak / 11.11.2025
- Yüce divan kurulacak / 10.11.2025
- Atlantik çökerken, Asya yükseliyor / 07.11.2025
- Dünyayı yöneten Siyonist üst aklın itirafları / 03.11.2025
- ABD’nin gözü Eskişehir’de / 29.10.2025
- Asgari ücret 90 bin lira olmalı / 28.10.2025

















































































