7 Ekim tarihinden bu güne Gazze'de devam eden İsrail katliamı sebebiyle birkaç gündür hep tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu insanlık dramı üzerine yazılar yazmaya çalıştık. Elbette ki çocukların, kadınların ağırlıkta olduğu bu sivil katliamını kelimelerle anlatmak asla mümkün değil.
Geçtiğimiz hafta sonu yaşanan bir diğer önemli gelişme ise, ülkemizde Cumhuriyet tarihinin ilk kilisesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kelime-i tevhid değiştirilerek yapılan açılışıydı.
Milli ve manevi değerlerimiz adına iç içe o kadar büyük yanlışlar yapılıyor ki, hangi birisini değerlendirelim: Kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir liderin kilise açılışını yapmasını mı? Bu kilisenin Cumhuriyet tarihinin ilk kilisesi olmasını mı? Açılışta kelime-i tevhidin değiştirilmesini mi?
Malum, geçtiğimiz pazar günü İstanbul Yeşilköy'deki Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesinin açılışı bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapıldı.
Ayinin ardından makası eline alan Erdoğan, "La ilahe illallah İbrahim Halilullah" diyerek kurdeleyi kesti. Bu kilisenin temel atma töreninde de Sayın Erdoğan "Ya Allah bismillah" diyerek kurdele kesmişti.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, laik bir ülkedeyiz ve farklı inançlara sahip olan insanlar, kendi inançlarını ülkemizin ve milletimizin milli ve manevi değerlerine zarar vermeyecek şekilde yapabilirler. Ama bu Müslüman bir cumhurbaşkanının kilise açması anlamına da gelmiyor.
Besmeleyle kilise açmanın, kelime-i tevhidi değiştirmenin İslam akaidindeki hükmü açık ve nettir. Üstelik bu yanlışın en üst bir siyasi kimlikle yapılması, toplumun da büyük itikadi yanlışların içine sürüklenmesine neden olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kilisenin açılış töreninde yaptığı konuşmada, hükümetinin daha önce yaptığı icraatları da bir bir sıralıyor:
* "Mardin'de ibadethane vasıflı 55 taşınmazın mülkiyeti, kentte faaliyet gösteren Süryani vakıflarına devredildi."
* "Dini azınlıklara ait ibadethanelerin restorasyonunu ve inşasını da ihmal etmedik."
* "Balat'ta Bulgar Demir Kilise adıyla bilinen Sveti Stefan Kilisesi'nin açılışına bizzat katıldık."
* "Diyarbakır'da Surp Giragos Kilisesi, Kumkapı'da Vortvots Vorodman Kilisesi gibi toplam 20 ibadethane restore edilerek hizmete açıldı."
* "Bu yıl Van Akdamar Kilisesi'nde 11'inci, Sümela Manastırı'nda ise 10'uncu ayin gerçekleştirildi."
* "Vakıflar meclisine azınlık temsilcisinin seçilmesiyle bütün vakıflar, sorunlarını devletimizin en üst kademesine kolayca iletme imkanı buldu."
* "Biz de her ramazanda cemaat vakıflarının temsilcileriyle iftar soframızda bir araya geliyor, sıkıntılarını ve taleplerini bizzat kendilerinden dinliyoruz."
* "Balkanlar ve Batı Trakya'daki kardeşlerimize yönelik ayrımcılık artarak devam etse de biz, farklı inanç gruplarına karşı asla böyle bir yola tevessül etmedik, edilmesine de izin vermedik."
Evet, Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasının bir bölümünde bunları anlatıyor ve dinlerararası hoşgörüden bahsediyor. Tabi, bunlar AKP iktidarının azınlıklara yönelik icraatlarının bir kısmı, 22 yıldır yaptıklarından bahsetsek yerimiz yetmez. Ama bu ve benzeri icraatlar, söylemler bizlere neyi hatırlatıyor? Elbette ki 1990'lı yıllardan itibaren FETÖ'nün öncülüğünü yaptığı dinlerarası diyalog faaliyetlerini.
FETÖ, hükümetin de desteğini alarak bakın neler yapmıştı bu konularda: Papazlarla iftar sofraları, "Ehl-i Kitap'la amentüde ittifakımız var" söylemleri, Hz. Muhammed'siz din anlayışı, Hz. Muhammed'siz bir kelime-i tevhid (hatta bu milli eğitim kitaplarına da girmişti), "İbrahim'de buluşalım" söylemleri, "İbrahimi dinler" ifadesi, bir papazla, bir Müslüman kadının evlendirilmesi ve buna "Bu bir devrimdir" denilmesi, Abant Toplantıları, bu toplantılarda "Akılla vahiy çelişirse akıl tercih edilir" söylemleri, hutbelerden "Allah katında tek din İslam'dır" ayetinin çıkartılması, "3 hak din" söylemleri ve daha niceleri…
FETÖ'nün bu dini ve milli değerlerimizi tahrip etmeye yönelik faaliyetlerine karşı tek dik duruşu Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu göstermişti.
Prof. Dr. Baş, dinlerararsı diyalog faaliyetlerinin bir işgal projesi olduğunu ve milletimizin milli direncinin kırılması hedefini taşıdığını yıllarca Türk milletine anlattı.
FETÖ'nün zehirli fikirlerine ve uygulamalarına karşı tek mücadeleyi Prof. Dr. Baş verdi ve bu mücadele karşısında da büyük sıkıntılar çekti, hukuksuzca O'na ve kadrosuna saldırdılar ama Prof. Dr. Baş bütün bu baskılara karşı hukuki zaferler elde etti.
Bugünkü durumu Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş bir cümleyle özetlemektedir: "FETÖ firarda fikri iktidarda."
Siyasilerimizin adımları, dinlerarası diyalog faaliyetlerinin devamı niteliğindedir.
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin detaylarını yarınki yazımda ifade edeceğim.
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025