Günümüzde televizyon ekranlarında onlarca doktor, beslenme uzmanı vs. sağlıklı bir yaşam için nelere dikkat edilmesini, nelerden kaçınılmasını hatta nelerin ne kadar tüketilmesini anlatırlar. Tabi verdikleri bilgiler illaki bir bilimsel veri içeriyor ve doğrudur da. (Düşünemedikleri milletin bu besinleri hangi parayla alacakları)
Maddi sağlığımız için yeme ve içmenin ne kadar önemi varsa manevi sağlığımız içinde en az o kadar önemi vardır. Yeterince beslenemeyen bir vücut nasıl ki bitkin düşer, her türlü mikrobun saldırısına uğrar ve hastalığa yenik düşerse helal ile beslenmeyen bir vücutta aynı şekilde her türlü fitneye, manevi saldırıya karşı bitkin düşer, yenilir ve ayağı kalkamaz.
Yeme ve içmede ölçüye dikkat etmeyen kişi ve toplumlardan bereket kalkar, ahlaksızlık yaygınlaşır, adaletsizlik baş gösterir, 'ben" duygusu yerleşir, buğz, kin, kibir yerleşir, sevgi ve merhamet yok olur, cimrilik artar, kötülük yaygınlaşır, kötülük işlemeyenler bile kötülüğe sessiz kalır, kan akar, hak batıl, batıl hak olarak algılanmaya başlanır. Bunlar gibi daha bir çok nefis ve şeytanın, insana ne kadar yaptırmak istediği şer varsa hepsi hayat bulur.
Ve maalesef bugün bu hali yaşıyoruz. Kabul etmemiz gerekir ki, hem maddi olarak, hem de manevi olarak hastayız. Hem de ağır hastayız. Oysa Yüce Allah (c.c) ve Resulü (sav) her şeyi apaçık ortaya koymuştu. Bir kaçını hatırlarsak!
"Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz helal olanlarından yiyin, bu hususta azgınlık etmeyin. Sonra gazabım üzerinize iner. Kimin de üzerine gazabım inerse, hiç kuşkusuz o, uçuruma düşmüş, helak olmuştur." (Taha 81)
"Allah, sizlere yalnız leşi, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı... (Bakara, 173; Nahl, 115)
"Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez." (Buhari, Büyü' 7, 23; Nesai, Büyü' 2, (7, 243)
"Bir kimse ellerini semaya kaldırarak: 'Ya Rabbi, ya Rabbi, diye dua eder. Halbuki, yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, kendisi haramla beslenmiş olursa, duası nasıl kabul edilir?" (Müslim, Zekat, 65; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an, 3173; Darimî, Rikak 2720)
Bugün bu konuya girmemim sebebi değerli ağabeylerimden Nuri Osman Yılmaz'ın geçenlerde bir fırıncı ile yaptığı tartışmayı anlatmasıdır. Osman Abi araştırmacı bir kişidir ve unda kullanılan katkı maddeleri arasında 'domuz kılının da' olduğunu okumuş. Bunu bir fırıncıya sormak istemiş. Ama fırıncı nasıl bir hali-ruhiyata girdiyse Osman Abi ile tartışma çıkarmış.
Bende bu konuya biraz bakayım, dedim. Domuz etinin 2006 yılında Sayın Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde kasaplık et statüsüne alınması, ülkemizde kısa süreli neden, nasıl tartışmaları başlatmış, daha sonra kabullenilmişti. (!)
2010 ve 2013 yıllarında tekrar domuz eti ve domuz yan sanayisi gündeme gelmişti. Ülkemizde domuzdan et dışında yağlı boya fırçası, sakal fırçaları, bazı diş fırçaları ve saç taraklarının domuz kılından üretildiği ortaya çıktı. Artı ve artı bu fırçaların fırınlarda, pastanelerde unlu mamullerin üzerine yağ sürmek için kullanıldığı iddia edilmiş ve bu fırçaların mutfaklara kadar bile girdiği söylenmişti.
Medyada ise "Çinli saçı mı yiyoruz" başlıkları atılmıştı.
Un çuvalları üzerinde E 920, E 921, E 910 diye kodlanan maddenin adı L-cystein. Nedir bu L-cystein? Unun kıvam alması, çabuk yoğrulmasını, ekmeğin rahat pişmesini sağlamak için kullanılan aminoasit.
Bu aminoasit nelerden imal ediliyor? Domuz kılı, insan saçı ve kaz-ördek tüyünden.
Ama ben ne yapabilirim, gibi mantıkla savunmaya geçen vatandaşlarımız olabilir. Sen çok şey yapabilirsin. Daha doğrusu yapabilirdin. Bu gündem ve yaşadığımız onca vahim olayların direk sorumlusu sensin. Domuz kılının da.
Neden mi?
Çünkü senin önüne sandık konuldu ve senden canını, malını, namusunu, devletini, milletini, tarihini, maneviyatını korumak, kollamak, yüceltmek için vekâlet istendi. Sende vekâleti verdin. Kime? Bu vahim gündemleri yaşatanlara...
Ne yapman lazım? Vekâletini verdiğin kişilerin karşısında el pençe durmayacaksın. Hesap soracaksın. Nedir bu ülkenin, milletin hali, diye vekâletnameyi gözüne sokacaksın. "Aldatıldık" diyorlarsa acele vekâletini geri al. Yok, ne var ülkenin halinde, diyorsa sana kıllı bir ömür dilerim.
Maddi sağlığımız için yeme ve içmenin ne kadar önemi varsa manevi sağlığımız içinde en az o kadar önemi vardır. Yeterince beslenemeyen bir vücut nasıl ki bitkin düşer, her türlü mikrobun saldırısına uğrar ve hastalığa yenik düşerse helal ile beslenmeyen bir vücutta aynı şekilde her türlü fitneye, manevi saldırıya karşı bitkin düşer, yenilir ve ayağı kalkamaz.
Yeme ve içmede ölçüye dikkat etmeyen kişi ve toplumlardan bereket kalkar, ahlaksızlık yaygınlaşır, adaletsizlik baş gösterir, 'ben" duygusu yerleşir, buğz, kin, kibir yerleşir, sevgi ve merhamet yok olur, cimrilik artar, kötülük yaygınlaşır, kötülük işlemeyenler bile kötülüğe sessiz kalır, kan akar, hak batıl, batıl hak olarak algılanmaya başlanır. Bunlar gibi daha bir çok nefis ve şeytanın, insana ne kadar yaptırmak istediği şer varsa hepsi hayat bulur.
Ve maalesef bugün bu hali yaşıyoruz. Kabul etmemiz gerekir ki, hem maddi olarak, hem de manevi olarak hastayız. Hem de ağır hastayız. Oysa Yüce Allah (c.c) ve Resulü (sav) her şeyi apaçık ortaya koymuştu. Bir kaçını hatırlarsak!
"Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz helal olanlarından yiyin, bu hususta azgınlık etmeyin. Sonra gazabım üzerinize iner. Kimin de üzerine gazabım inerse, hiç kuşkusuz o, uçuruma düşmüş, helak olmuştur." (Taha 81)
"Allah, sizlere yalnız leşi, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı... (Bakara, 173; Nahl, 115)
"Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez." (Buhari, Büyü' 7, 23; Nesai, Büyü' 2, (7, 243)
"Bir kimse ellerini semaya kaldırarak: 'Ya Rabbi, ya Rabbi, diye dua eder. Halbuki, yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, kendisi haramla beslenmiş olursa, duası nasıl kabul edilir?" (Müslim, Zekat, 65; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an, 3173; Darimî, Rikak 2720)
Bugün bu konuya girmemim sebebi değerli ağabeylerimden Nuri Osman Yılmaz'ın geçenlerde bir fırıncı ile yaptığı tartışmayı anlatmasıdır. Osman Abi araştırmacı bir kişidir ve unda kullanılan katkı maddeleri arasında 'domuz kılının da' olduğunu okumuş. Bunu bir fırıncıya sormak istemiş. Ama fırıncı nasıl bir hali-ruhiyata girdiyse Osman Abi ile tartışma çıkarmış.
Bende bu konuya biraz bakayım, dedim. Domuz etinin 2006 yılında Sayın Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde kasaplık et statüsüne alınması, ülkemizde kısa süreli neden, nasıl tartışmaları başlatmış, daha sonra kabullenilmişti. (!)
2010 ve 2013 yıllarında tekrar domuz eti ve domuz yan sanayisi gündeme gelmişti. Ülkemizde domuzdan et dışında yağlı boya fırçası, sakal fırçaları, bazı diş fırçaları ve saç taraklarının domuz kılından üretildiği ortaya çıktı. Artı ve artı bu fırçaların fırınlarda, pastanelerde unlu mamullerin üzerine yağ sürmek için kullanıldığı iddia edilmiş ve bu fırçaların mutfaklara kadar bile girdiği söylenmişti.
Medyada ise "Çinli saçı mı yiyoruz" başlıkları atılmıştı.
Un çuvalları üzerinde E 920, E 921, E 910 diye kodlanan maddenin adı L-cystein. Nedir bu L-cystein? Unun kıvam alması, çabuk yoğrulmasını, ekmeğin rahat pişmesini sağlamak için kullanılan aminoasit.
Bu aminoasit nelerden imal ediliyor? Domuz kılı, insan saçı ve kaz-ördek tüyünden.
Ama ben ne yapabilirim, gibi mantıkla savunmaya geçen vatandaşlarımız olabilir. Sen çok şey yapabilirsin. Daha doğrusu yapabilirdin. Bu gündem ve yaşadığımız onca vahim olayların direk sorumlusu sensin. Domuz kılının da.
Neden mi?
Çünkü senin önüne sandık konuldu ve senden canını, malını, namusunu, devletini, milletini, tarihini, maneviyatını korumak, kollamak, yüceltmek için vekâlet istendi. Sende vekâleti verdin. Kime? Bu vahim gündemleri yaşatanlara...
Ne yapman lazım? Vekâletini verdiğin kişilerin karşısında el pençe durmayacaksın. Hesap soracaksın. Nedir bu ülkenin, milletin hali, diye vekâletnameyi gözüne sokacaksın. "Aldatıldık" diyorlarsa acele vekâletini geri al. Yok, ne var ülkenin halinde, diyorsa sana kıllı bir ömür dilerim.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024