Her eğitim sisteminin hedefleri vardır. Nihayet ele alınan çocuk yetiştirilir, geliştirilir ve olgun bir insan haline getirilir. Ancak varılmak istenen hedef, somut bir örnek olmalıdır. "İşte şunun gibi" olmak lazım denilebilmelidir.
Bizim eğitimimizde bu hedef açık seçik olarak tespit edilmemiştir. Bir belirsizlik vardır. Bazen de ileri gidilerek kendi değerlerimize, tarihimize, büyüklerimize karşı haksız tavırlar alınmıştır.
Öğretmenlik yıllarımdan bir hatıramı anlatarak olaya ışık tutmak istiyorum. Lise son sınıflara felsefe derslerine giriyordum. Sene sonuna geldiğimizde öğrencilerden birer kağıt çıkarmalarını ve okutulan felsefe dersini değerlendirmelerini istedim. Kayda değer güzel şeylere değinildi. Ancak, bir öğrencimin çok anlamlı bir değerlendirmesi oldu. Öğrencimiz şöyle diyordu: "Efendim bir yıl boyu işlediğimiz bu derste epey farklı bilgiler öğrendik. Ancak okutulan filozofların tamamı Yunanlı ve Batılı idi. Zaman zaman kendime sordum, acaba bizim dünyamız hiç düşünür yetiştirmedi mi? Bu düşünce kendi toplumuma karşı bende şüpheler uyandırdı. Batı'ya karşı daha bir ilgi duymaya başladım". Bu olayın cereyan ettiği yıl 1971 yılı idi. Yaklaşık 30 yıl önce.
Bu öğrencimiz olayı en çarpıcı şekliyle ortaya koymaktadır. Ülke Türkiye, okul Türk okulu olduğu halde, kendi değerlerine yabancı bir genç var ortada.
Durum şu; Türk milli eğitimi henüz varılmak istenen bir örnek seçebilmiş durumda değil. Daima Batı ve Batılı değerler referans alınmış durumda.
Giderek görsel ve yazılı medyanın Batılı örnekleri öne çıkarması işin tuzu-biberi olmaktadır. Kıyafette, müzikte, sporda, davranışlarda olabildiğince Batı'ya yönelinmiş durumdayız.
Resmi yönetmelikler, kurallar ve çizgiler aşındırılmıştır. Artık liseli bir kız öğrenci mini etek giyebilmektedir. Nikah dışı ilişkiler olabildiğince yaygınlaştırılmıştır. Denizde, pavyonda, dans ve caz kulüplerinde eğlenen gençler, ekranlar aracılığı ile tüm insanımıza örnek olacak şekilde takdim edilmektedir.
Globalizmin bir kültür sömürüsü olarak vatan, millet, tarih, bayrak... gibi değerler küçümsenmektedir. Batı'daki eğlence ve dinlenme merkezleri bir grup insana tavsiye edilmektedir.
ABD ve Almanya vatandaşı olma konusunda büyük bir gayret vardır özellikle AB projesinden sonra, vatan ve değerler adeta uçmuştur.
Bu şartlarda milli değerlere bağlı, kendi örneklerimize yönelen genç sayısında ciddi bir düşüş olacaktır. Saçından sakalına, giydiği kottan, göbeğinin açıklığına, söylediği şarkıdan, zihinsel meşguliyetine kadar genç insanımız bir yabancılaşma sürecine girmiştir. Bu gençlerin fatih doğuracak ebeveyn olmaları, yeniden Çanakkale'de savaşmaları, ebeveynlerine hürmet ve hizmet etmeleri artık kolay değildir.
Baştan kara bir hürriyet anlayışı içinde tam tam müziği ile devam eden gençlerin geleceği hiç de aydınlık görünmüyor.
21. yüzyıla geldiğimiz şu yıllarda Türk milli eğitiminin yeniden gözden geçirilerek gençliğe örnek insanlar tanıtılmalı, bu hedeflere varabilecek projeler uygulanmalıdır. Yegane çıkar yol budur. Fatih'in, Ulubatlı Hasan'ın, Koçi Bey'in, Yunus'un, Mevlana'nın, Ahi Evren'in çok iyi tanıtılması ve sevdirilmesi gerekir. Artık geçirilebilecek zaman da kalmamıştır.
Bizim eğitimimizde bu hedef açık seçik olarak tespit edilmemiştir. Bir belirsizlik vardır. Bazen de ileri gidilerek kendi değerlerimize, tarihimize, büyüklerimize karşı haksız tavırlar alınmıştır.
Öğretmenlik yıllarımdan bir hatıramı anlatarak olaya ışık tutmak istiyorum. Lise son sınıflara felsefe derslerine giriyordum. Sene sonuna geldiğimizde öğrencilerden birer kağıt çıkarmalarını ve okutulan felsefe dersini değerlendirmelerini istedim. Kayda değer güzel şeylere değinildi. Ancak, bir öğrencimin çok anlamlı bir değerlendirmesi oldu. Öğrencimiz şöyle diyordu: "Efendim bir yıl boyu işlediğimiz bu derste epey farklı bilgiler öğrendik. Ancak okutulan filozofların tamamı Yunanlı ve Batılı idi. Zaman zaman kendime sordum, acaba bizim dünyamız hiç düşünür yetiştirmedi mi? Bu düşünce kendi toplumuma karşı bende şüpheler uyandırdı. Batı'ya karşı daha bir ilgi duymaya başladım". Bu olayın cereyan ettiği yıl 1971 yılı idi. Yaklaşık 30 yıl önce.
Bu öğrencimiz olayı en çarpıcı şekliyle ortaya koymaktadır. Ülke Türkiye, okul Türk okulu olduğu halde, kendi değerlerine yabancı bir genç var ortada.
Durum şu; Türk milli eğitimi henüz varılmak istenen bir örnek seçebilmiş durumda değil. Daima Batı ve Batılı değerler referans alınmış durumda.
Giderek görsel ve yazılı medyanın Batılı örnekleri öne çıkarması işin tuzu-biberi olmaktadır. Kıyafette, müzikte, sporda, davranışlarda olabildiğince Batı'ya yönelinmiş durumdayız.
Resmi yönetmelikler, kurallar ve çizgiler aşındırılmıştır. Artık liseli bir kız öğrenci mini etek giyebilmektedir. Nikah dışı ilişkiler olabildiğince yaygınlaştırılmıştır. Denizde, pavyonda, dans ve caz kulüplerinde eğlenen gençler, ekranlar aracılığı ile tüm insanımıza örnek olacak şekilde takdim edilmektedir.
Globalizmin bir kültür sömürüsü olarak vatan, millet, tarih, bayrak... gibi değerler küçümsenmektedir. Batı'daki eğlence ve dinlenme merkezleri bir grup insana tavsiye edilmektedir.
ABD ve Almanya vatandaşı olma konusunda büyük bir gayret vardır özellikle AB projesinden sonra, vatan ve değerler adeta uçmuştur.
Bu şartlarda milli değerlere bağlı, kendi örneklerimize yönelen genç sayısında ciddi bir düşüş olacaktır. Saçından sakalına, giydiği kottan, göbeğinin açıklığına, söylediği şarkıdan, zihinsel meşguliyetine kadar genç insanımız bir yabancılaşma sürecine girmiştir. Bu gençlerin fatih doğuracak ebeveyn olmaları, yeniden Çanakkale'de savaşmaları, ebeveynlerine hürmet ve hizmet etmeleri artık kolay değildir.
Baştan kara bir hürriyet anlayışı içinde tam tam müziği ile devam eden gençlerin geleceği hiç de aydınlık görünmüyor.
21. yüzyıla geldiğimiz şu yıllarda Türk milli eğitiminin yeniden gözden geçirilerek gençliğe örnek insanlar tanıtılmalı, bu hedeflere varabilecek projeler uygulanmalıdır. Yegane çıkar yol budur. Fatih'in, Ulubatlı Hasan'ın, Koçi Bey'in, Yunus'un, Mevlana'nın, Ahi Evren'in çok iyi tanıtılması ve sevdirilmesi gerekir. Artık geçirilebilecek zaman da kalmamıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002