Bu koalisyon her tarafı kuruttu; toplumun en tuzu kuruları da artık böyle konuşuyor. Piyasalarda yaprak kıpıldamıyor. 25 bin fabrikadan 15 bini kapanmış. Gerisi de yüzde 20-25 kapasite ile çalışıyor. İşsizler ordusunun artan nüfusunu bilen yok. Piyasadan likidite çekilmiş; talep durgun, tüketim zaruret miktarınca. Ölmeyecek kadar. Dolayısıyla ne yatırım, ne imalat, ne üretim... sözkonusu. Hareket emaresi yok. Piyasadan can gitmiş. Var olan ne?
Birkaç kuruş dış borç aldık, birkaç kuruş daha gelir; bazı banka patronlarının cebinden henüz onun sıcaklığı gitmedi, o kadar. Millet ise kan ağlıyor. Ar damarının çatlamaması için direniyor. "Ar damarı" kavramı Batı'da olmadığı için Kemal Derviş bilmez. Evine gelen kabarık elektrik ve doğalgaz faturalarıyla gözleri de yerinden fırlamıştı Derviş'in. Türkiye'yi bu kadar tanıyor.
Koalisyon da acziyetini anlamış ama...
IMF uyumlu koalisyonun ekonomi şefi Derviş'e göre eflasyon başını aşağıya doğru çevirmiş. Şubat'ta enflasyon TÜFE'de yüzde 1.8, TEFE'de yüzde 2.6 olmuş. Olsa olsa bu kadar olurmuş zaten. Aşağıya doğru inecekmiş ama herhalde alçaklık fobisi varmış ki, inemiyormuş. İner gibi yapıyormuş.
Diğer uyumlu ortaklarını ve muhalefeti ise AB kâbusu basmış; onların ekonomi diye bir dertleri yok. Boş yere kasavet çekmek niyetinde değiller. Çünkü artık ellerinden birşey gelmediğini onlar da anlamışlar. Yoksa, Soros'un "en stratejik ihrac malınız ordunuzdur" şeklinde küstahça ifadelerini yutarlar, ABD elçisi Pearson'un "IMF'nin verdiği 37 milyar dolarlık borcun 17 milyar dolarlık kısmı ABD vatandaşlarının vergisidir ha..." cümlesini içlerine sindirebilirler miydi?
Milliyetçilik damarları bu kadar da ölmemiş adamların; ama şu parasızlığın gözü çıksın, görüyorsunuz, nelere tahammül etmeye zorluyor koalisyonu. Bu bağlamda "IMF'nin borçları hatırına" her türlü dayatmaya razı olmaktan, her lafı da içlerine sindirmekten gayrı yapacakları birşey yok. Manzara bu değil mi? Görünen köy kılavuz ister mi? Dolayısıyla, enkazın altında kalmamak için IMF ve AB'nin talimatlarını yerine getirmemiz lazım ama bu ekonomik gidişatla seçime nasıl sağ-salim kapağı atarız, diye düşünüyorlar uyumlu ortaklar. Vahameti kendileri de görüyorlar. Bu bakımdan milleti de, koalisyon ortaklarını da, Derviş'i de bu kâbuslardan kurtaracak bir baba lazım aslında. Herkes içinden bunu geçiriyor.
Enflasyon arada-sırada aşağıya bakar
Şubattaki enflasyonun aşağıya doğru bakışı, anti-enflasyonist politikalardan değil; durgunluktan. Durgunluk içinde çöküşten. Derviş anlasın diye söylüyorum; stagflasyondan. Piyasadaki talep ölmeye başlayınca enflasyon arada-sırada aşağı bakar çünkü. Nitekim bu da Şubat'ta tüketici fiyatlarının (TÜFE) toptan eşya fiyatlarından (TEFE) düşük çıkmasıyla görülür zaten. Likidite daralmış, talep daralmış, üretim stoplanmış. Resesyon faslı çoktaan geçilmiş, stagflasyon derinleştikçe derinleşmiş. Yani kaolisyonla birlikte piyasa da bitmiş. Enflasyona gelince aşağıya doğru bakmış, o kadar.
Ya üretim, ya büyüme, ya istihdam, ya fiyat istikrarı, ya gelir dengesi, ya dış ticaret... Bunlar ne alemde mi? Sıfıra sıfır elde var sıfır. Eee... Enflasyon aşağıya doğru bakmış sadece.
Kâbusun büyüğü yolda
Sonunda ne olacak? Asıl kâbus, bu soru .
Bu kadar faiz yüklü iç-dış borç nasıl ödenecek?
Üretimin stoplandığı, dış ticaretin durduğu, ekonomide -uyanıklar güya küçülmeyi gizlemek için şimdi eksi büyüme diyorlar- küçülmenin yaşandığı, milletin belinin vergi, zam ve faiz yüküyle büküldüğü böylesi bir ekonomik tabloda 240-250 milyar dolarlık iç-dış borcumuzu, aşağıya bakan enflasyon mu ödeyecek?
Kim, nasıl, ne ile ödeyecek?
Derviş, pembe tablolarla her geçen gün IMF'ye faiz ve vakit kazandırıyor. Milletin sırtındaki borç yükünü de artırdıkça artırıyor. Diğer ortaklar ise AB kâbusundan, değil Derviş'i, gözlerinin önündeki merteği dahi görmüyorlar. Muhalefetin Batı'da sevdalanmış yeniyetmeleri vizyonsuzluktan, bir bölümü de milletin sırtındaki bu ağır yükün geçmişteki suç ortakları olmaktan ekonomiyi konuşamıyor. Ağızlarını bıçak açmıyor. Meydan Derviş'e kalıyor. Türk ekonomisi bir IMF Derviş'inin eliyle eriyip gidiyor.
Vahim gidişatı hayra çevirecek tek kadro
Millet, artık bu kadar müsaade yeter, diyor.
Vizyonuyla, dirayetiyle, mertliğiyle, milli kalkınma ve toplumsal barış projesiyle "bu vahim gidişatı hayra çevirecek" yegane kadro olarak gördüğü Prof. Dr. Haydar Baş beyin önderliğindeki İkinci Kuvay-ı Milliye kadrosunu ve bu kadronun siyasal platformadaki adresi BTP'yi tek başına iktidara taşımanın seferberliğini başlatmış bulunuyor. Prof. Dr. Haydar Baş beyin Milli ekonomi modelini satır satır özümsüyor. Ondan güç alıyor.
Prof. Dr. Haydar Baş bey ise, onbinlerce hemşehrisinin tıklım tıklım doldurduğu, caddelere taştığı Trabzon 19 Mayıs Kapalı Spor Salonun'dan tüm dünyaya bir "kâinat devleti" ufku ve bunun somut projelerini sunuyor: "Global sermaye sahipleri bizim sırtımızdan yılda 45 katrilyon lira alıyor. Bir enayi bulmuşlar ve sırtına binmişler. Ben de diyorum ki, 'Bu hokkabazları sırtımdan atacağım ve o 45 katrilyonu milletime dağıtacağım.' Hepimiz yek vücut olarak tarıma, sanayiye, enerji kaynaklarına el atarak çalışacağız. Dünyanın en zengin milleti olacağız. 2 yıl içinde Avrupa'yı, 3 yıl içinde ABD'yi yakalayacak, 4 yıl içinde dünyanın en büyük, en zengin ülkesi olacağız. Biz, kâinat devleti kuracağız. Bu, gece gündüz çalışarak, Bağımsız Türkiye'nin bağımsızlık meşalesini bütün gönüllerde yakarak gerçekleşecek."
70 milyonluk bir millet şu duada tek yürek olmuş: Yolunuz açık olsun, ayağınız taşa değmesin.
Amin, demekten başka sözü olan beri gelsin.
Şimdi anladınız mı, dış borçlar da, enflasyon da, kaolisyon da, millet de kime bakıyor?
Birkaç kuruş dış borç aldık, birkaç kuruş daha gelir; bazı banka patronlarının cebinden henüz onun sıcaklığı gitmedi, o kadar. Millet ise kan ağlıyor. Ar damarının çatlamaması için direniyor. "Ar damarı" kavramı Batı'da olmadığı için Kemal Derviş bilmez. Evine gelen kabarık elektrik ve doğalgaz faturalarıyla gözleri de yerinden fırlamıştı Derviş'in. Türkiye'yi bu kadar tanıyor.
Koalisyon da acziyetini anlamış ama...
IMF uyumlu koalisyonun ekonomi şefi Derviş'e göre eflasyon başını aşağıya doğru çevirmiş. Şubat'ta enflasyon TÜFE'de yüzde 1.8, TEFE'de yüzde 2.6 olmuş. Olsa olsa bu kadar olurmuş zaten. Aşağıya doğru inecekmiş ama herhalde alçaklık fobisi varmış ki, inemiyormuş. İner gibi yapıyormuş.
Diğer uyumlu ortaklarını ve muhalefeti ise AB kâbusu basmış; onların ekonomi diye bir dertleri yok. Boş yere kasavet çekmek niyetinde değiller. Çünkü artık ellerinden birşey gelmediğini onlar da anlamışlar. Yoksa, Soros'un "en stratejik ihrac malınız ordunuzdur" şeklinde küstahça ifadelerini yutarlar, ABD elçisi Pearson'un "IMF'nin verdiği 37 milyar dolarlık borcun 17 milyar dolarlık kısmı ABD vatandaşlarının vergisidir ha..." cümlesini içlerine sindirebilirler miydi?
Milliyetçilik damarları bu kadar da ölmemiş adamların; ama şu parasızlığın gözü çıksın, görüyorsunuz, nelere tahammül etmeye zorluyor koalisyonu. Bu bağlamda "IMF'nin borçları hatırına" her türlü dayatmaya razı olmaktan, her lafı da içlerine sindirmekten gayrı yapacakları birşey yok. Manzara bu değil mi? Görünen köy kılavuz ister mi? Dolayısıyla, enkazın altında kalmamak için IMF ve AB'nin talimatlarını yerine getirmemiz lazım ama bu ekonomik gidişatla seçime nasıl sağ-salim kapağı atarız, diye düşünüyorlar uyumlu ortaklar. Vahameti kendileri de görüyorlar. Bu bakımdan milleti de, koalisyon ortaklarını da, Derviş'i de bu kâbuslardan kurtaracak bir baba lazım aslında. Herkes içinden bunu geçiriyor.
Enflasyon arada-sırada aşağıya bakar
Şubattaki enflasyonun aşağıya doğru bakışı, anti-enflasyonist politikalardan değil; durgunluktan. Durgunluk içinde çöküşten. Derviş anlasın diye söylüyorum; stagflasyondan. Piyasadaki talep ölmeye başlayınca enflasyon arada-sırada aşağı bakar çünkü. Nitekim bu da Şubat'ta tüketici fiyatlarının (TÜFE) toptan eşya fiyatlarından (TEFE) düşük çıkmasıyla görülür zaten. Likidite daralmış, talep daralmış, üretim stoplanmış. Resesyon faslı çoktaan geçilmiş, stagflasyon derinleştikçe derinleşmiş. Yani kaolisyonla birlikte piyasa da bitmiş. Enflasyona gelince aşağıya doğru bakmış, o kadar.
Ya üretim, ya büyüme, ya istihdam, ya fiyat istikrarı, ya gelir dengesi, ya dış ticaret... Bunlar ne alemde mi? Sıfıra sıfır elde var sıfır. Eee... Enflasyon aşağıya doğru bakmış sadece.
Kâbusun büyüğü yolda
Sonunda ne olacak? Asıl kâbus, bu soru .
Bu kadar faiz yüklü iç-dış borç nasıl ödenecek?
Üretimin stoplandığı, dış ticaretin durduğu, ekonomide -uyanıklar güya küçülmeyi gizlemek için şimdi eksi büyüme diyorlar- küçülmenin yaşandığı, milletin belinin vergi, zam ve faiz yüküyle büküldüğü böylesi bir ekonomik tabloda 240-250 milyar dolarlık iç-dış borcumuzu, aşağıya bakan enflasyon mu ödeyecek?
Kim, nasıl, ne ile ödeyecek?
Derviş, pembe tablolarla her geçen gün IMF'ye faiz ve vakit kazandırıyor. Milletin sırtındaki borç yükünü de artırdıkça artırıyor. Diğer ortaklar ise AB kâbusundan, değil Derviş'i, gözlerinin önündeki merteği dahi görmüyorlar. Muhalefetin Batı'da sevdalanmış yeniyetmeleri vizyonsuzluktan, bir bölümü de milletin sırtındaki bu ağır yükün geçmişteki suç ortakları olmaktan ekonomiyi konuşamıyor. Ağızlarını bıçak açmıyor. Meydan Derviş'e kalıyor. Türk ekonomisi bir IMF Derviş'inin eliyle eriyip gidiyor.
Vahim gidişatı hayra çevirecek tek kadro
Millet, artık bu kadar müsaade yeter, diyor.
Vizyonuyla, dirayetiyle, mertliğiyle, milli kalkınma ve toplumsal barış projesiyle "bu vahim gidişatı hayra çevirecek" yegane kadro olarak gördüğü Prof. Dr. Haydar Baş beyin önderliğindeki İkinci Kuvay-ı Milliye kadrosunu ve bu kadronun siyasal platformadaki adresi BTP'yi tek başına iktidara taşımanın seferberliğini başlatmış bulunuyor. Prof. Dr. Haydar Baş beyin Milli ekonomi modelini satır satır özümsüyor. Ondan güç alıyor.
Prof. Dr. Haydar Baş bey ise, onbinlerce hemşehrisinin tıklım tıklım doldurduğu, caddelere taştığı Trabzon 19 Mayıs Kapalı Spor Salonun'dan tüm dünyaya bir "kâinat devleti" ufku ve bunun somut projelerini sunuyor: "Global sermaye sahipleri bizim sırtımızdan yılda 45 katrilyon lira alıyor. Bir enayi bulmuşlar ve sırtına binmişler. Ben de diyorum ki, 'Bu hokkabazları sırtımdan atacağım ve o 45 katrilyonu milletime dağıtacağım.' Hepimiz yek vücut olarak tarıma, sanayiye, enerji kaynaklarına el atarak çalışacağız. Dünyanın en zengin milleti olacağız. 2 yıl içinde Avrupa'yı, 3 yıl içinde ABD'yi yakalayacak, 4 yıl içinde dünyanın en büyük, en zengin ülkesi olacağız. Biz, kâinat devleti kuracağız. Bu, gece gündüz çalışarak, Bağımsız Türkiye'nin bağımsızlık meşalesini bütün gönüllerde yakarak gerçekleşecek."
70 milyonluk bir millet şu duada tek yürek olmuş: Yolunuz açık olsun, ayağınız taşa değmesin.
Amin, demekten başka sözü olan beri gelsin.
Şimdi anladınız mı, dış borçlar da, enflasyon da, kaolisyon da, millet de kime bakıyor?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019