Takip edenler bilir. Enflasyonun kontrol altında tutulmasının ekonomide nihai hedef yapılması, hem mikro hem de makro düzeyde son derece zararlıdır diye bu sütunda ısrarla birkaç kez vurguladık. Bu sefer, sadece bu konu için bir makale ayırmak zorunda hissettim kendimi. Çünkü genel kanaat, kronik geçen son 20 yılın bilinç altı ve üstü korkularına göre oluşmuş ülkemizde. Mürekkep yalamışlar buna dahil. Bu görüşü savunanlar, merkez bankasının para politikasını onaylarken, diğer ekonomik hedeflerin ikinci, üçüncü planda kalmasını doğal karşılıyorlar, halbuki ekonomi, matematiği bünyesinde barındırmasına rağmen köken ve gaye itibariyle sosyal bir ilimdir ve öyle kalmalıdır. Aksi, katilin eline silah vermekle aynı şeydir. Ekonomide nihai hedef, insanların gelirini ve yaşam düzeyini adaletli bir biçimde arttırmak olmalıdır. Niyet ve hedef bu olmazsa sonuç, göstergelerin kendi içindeki çelişkilerinin gündemi oluşturduğu, paranın tekelleştiği teknik bir yağma düzeni olur ki şu anda dünya ne çekiyorsa bundandır.Para politikalarıyla enflasyonu kontrol altına almaya çalışmak, talep enflasyonu üzerinde etkili olabilir. Oysa, eğer fiyatlardaki artışlar maliyetlerin artışından kaynaklanıyorsa bu durum maliyet kalemlerinden olan vergileri, sigorta primlerini enerji fiyatlarını hatta para cezalarını bir para kazanma kapısı olarak kullanan hükümetlerin sebep oldukları fiyat artışlarının halkın cebindeki paranın azaltılarak engellenmeye çalışılması anlamına gelir ki halk iki kere soyulmuş olur. Para politikasıyla fiyatlar genel seviyesinde istikrarı tutturma iddiasında olan bir makamın, maliyet kalemlerinin tüccar zihniyetiyle işletilmesine engel olabilecek yetki ve sorumluluğa da malik olması gerekir. Maliye politikası hükümetin elinde iken para politikasını merkez bankalarına bırakarak bir denge kurmaya çalışmak, iki tarafında gücünün yettiği millete, çeşitli bedeller biçiminde geri döner. Gerçek enflasyonun en az %40 olduğu ülkemizde, maliyetlerdeki artışların hesaplamalarda dikkate alınmayıp, iflas durumuna sokulan esnafın, köylünün, sanayicinin karsız ve zarına yaptığı satışları enflasyondaki düşüş diye yutturmak insafa sığmaz. Bu sigorta primlerini, bu vergileri, bu para cezalarını bu millet ödemiyor mu? Sonuçta halkın cebinden çıkan para bu oranda artmış olmuyor mu?Önemine binaen hep vurgulamaya çalıştık ama bu tespitin neden bu kadar hayati olduğunun izahı konusunda yeterli açıklama yapmadık. Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın, "Türkiye'de talep değil maliyet enflasyonu vardır. Maliyet enflasyonuna karşı talep enflasyonu tedbirlerini uygulamak ekonomiyi çöküşe götürür" şeklindeki açıklamasını daha koalisyon hükümeti döneminde yaptığını takip edenler hatırlayacaktır. O günkü bu açı farkı bugün ülkemizi 400 milyar dolarlık borç yükünün eşiğine getirmiştir.Prof. Dr. Haydar BAŞ Bey'in teşhisi aslında ekonomideki bir çok sorunumuzun da anahtarındır. Yeri geldikçe onlara da değineceğiz.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012