Fatura adres arıyor

Alın size bir komplo teorisi...Asker ve hükümet arasında terörün sonlandırılması konusunda 180 derecelik bir açı farkı var.Asker büyüyen tehlikeyi görüyor ve bir an evvel tedbir alınmasını, bunun için de uygun bir mücadele zeminine kavuşmak istiyor.Yani meseleyi bir iç güvenlik sorunu olarak görüp, hükümetin üzerine yıkmıyor. Taşın altına elini sokuyor. Bana mücadele edebileceğim imkanlar tanıyın, terörü yeneyim diyor.Tıpkı AKP iktidarından önceki dönemlerde olduğu gibi...Peki bu en masum talebe hükümet ne diyor?Koskoca bir "hayır" cevabı veriyor başbakan.Askerin, "teröre karşı ortak bir mücadele yürütecek, Başbakanlığa bağlı üst kurul oluşturalım" talebi için "hayır olmaz" diyor.Peki hükümet bunu niçin ifade ediyor? Askerin "ölmeye hazırım ama elime silah verin" mealindeki isteğine niçin hayır diyor?Hükümetin kullandığı gerekçe belli. Ne diyor: "Eğer askerin istediği terörle mücadele düzenlemeleri çıkarsa AB bize kızar."Şimdi gelin bu gerekçeyi masaya yatıralım. Çünkü hükümetin bu mazeret cümlelerinde ciddi bir gariplik var. Şöyle ki;1- Öncelikle böyle bir mücadele zemininin çok daha öte noktası Avrupa ülkelerinde uygulanıyor.Mesela İngiltere'de terör zanlısı yabancılara sınırsız gözaltı süresi uyguluyorlar. Sınırsız ve yabancı kelimesinin altını çizerek ABD'ye bir bakalım.ABD terörün kökünü kurutmak gerekçesi ile Afganistan ve Irak'ı işgal etmedi mi?Oysa askerin istediği ne bir işgal, ne de sınırsız bir gözaltı süreci!Dolayısıyla fotoğraf şudur:Hükümet askerin haklı ve meşru taleplerini istese rahatlıkla AB'ye de, ABD'ye de anlatabilir.2-Evimizde bir yangın var ve biz bu yangına su dökmek için AB'den izin almak zorunda kalıyoruz.Böyle bir şey var mı, olabilir mi? Ve de böyle bir ortaklık düşünülebilir mi?Şimdi bu iki garip fotoğraftan yola çıkarak şu en önemli tesbiti yapalım:Hükümet acaba terörün artmasını mı istiyor?Haydaa sesleri çıkabilir ama gelin önce şu noktanın altını çizelim:Bu hükümet için AB ne anlama geliyor?Kısaca "herşey" diyebiliriz. Yani geçen günkü yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, AB demek AKP demek, AKP demek AB demek..Yani, yanisi şu: AB projesi iflas eder çökerse, AKP de iflas eder ve çöker!Peki Türkiye'nin AB projesi çöktü mü, çökmedi mi?Elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin!Adamlar anayasa referandumundan sonra herşeyi gözden geçiriyorlar ve "Anayasa'ya hayır"ın nedeni olarak Türkiye'yi görüyorlar.Ek Protokol için konulan tavrı izliyoruz. Düşünün ki, bu şekilde 25 AB ülkesinin elinde müzakere süreci boyunca kullanabileceği 35 veto imkanı var. Yani 875 kez Türkiye'nin vetolanma tehdidi var.Ermeni soykırımından Pontus soykırımına ve Güneydoğu'ya-Kıbrıs'a kadar tam 875 Demokles'in kılıcı!Şimdi bu koşullar altında kim iddia edebilir ki AB projesi bir bataklık değildir ve de daha işin en başında çökmemiştir?Toparlayalım... Hükümet AB siyasetinin sona erdiğini görmüyor mu acaba?Elbette görüyor, elbette biliyor. Peki bu iflasın adresi kim? Siyasi fatura kime çıkacak?Herhalde ve tabii ki AKP'ye!Öyle ya, 3 yıldır günde 24 saat AB ile yatıp AB ile kalkan kim?Elbette AKP!Peki bu sorumluluğu üzerinden atamazsa vatandaş şunu sormaz mı:Madem bu AB işi bir hikaye idi ey hükümet niçin yıllarımızı çaldın, Kıbrıs vs'yi ateş çukuruna attın?Evet gelelim son noktaya...Eğer terör azar, asker de bu konuda bastırırsa, AB de bu nedenle işi bozarsa ne olur? Sorumluluk kimin olur acaba?Buyrun size askere kesilmiş bir fatura!İnanabilirsiniz Türkiye'nin AB macerası sona ermiştir. Şimdi yaşadığımız şeyin adı "fatura kime kesilecek" senaryosuna adres aramaktan ibarettir.