İmâm-ı Rabbâni Hz.
Onlar böyle konuşurken Kübreviyye, Çeştiyye yollarından da birer cemâat geldi. Böylece anlaşmaya vardılar, bundan sonra bu iki şerefli nisbetten de kalbimde, büyük pay, tam bir şevk buldum." İmâm-ı Rabbâni hazretleri tesavvufda, bu yolların hepsinde talebe yetiştirip feyz verdi.
İmâm-ı Rabbâni hazretleri, benzeri az yetişen, müstesna bir İslam alimi ve büyük bir mürşid-i kâmildir. Peygamber Efendimizin vefatından bin sene sonra da İslâm düşmanları dine, imana insafsızca saldırmışlardı. Allah-ü Teala kullarına acıyarak, İmâm-ı Rabbâni gibi bir müceddid yarattı. Ona derin ilimler ihsan eyledi. Onun vasıtasıyla din düşmanlarının korkunç saldırısını durdurdu. Hakkı batıldan ayırıp, çok kalblerden batılı kaldırdı. Bu yüce İmâm'ın mektup ve kitapları, insanları gafletten uyandırdı. Dünyaya ışık saldı. Yani Allah-ü Teala onu, Peygamber Efendimizden bin sene sonra din-i İslâmı yenilemek ve kuvvetlendirmek için göndermişti.
İmâm-ı Rabbâni hazretleri dine yıllarca yaptığı bu büyük hizmetleri, sağlam, ikna edici delillerle sapık fikirlerinin çürütüldüklerini, Ehl-i Sünnet itikadının ve doğru din bilgilerinin yayıldığını, bid'atlerin kalktığını gören bazı sapık kimseler, ona cephe aldılar hased ve iftira etmeye başladılar.
Bunun için bazı kimselerin cefâ oklarına, eziyet ve iftiralarına hedef oldu. Nice alimlerin, fadılların, kamillerin kendi yollarından ayrılıp, rehberlerini bırakıp, etrafına ve hizmetine koşuşmaları ise hasedlerini daha da artırdı. İmam'ı tehlikeye düşürmek için, hilelere başladılar. Meselâ, Cüneyd-i Bağdadi, Bâyezid-i Bistami gibi büyük meşayihi aşağı görüyor diyerek, cahil tabakayı aldattılar. Yüksek meşayihin bildirdiği vahdet-i vücudu inkar ediyor, diyerek, görüşü kısa kimseleri İmam'dan soğutmaya başladılar. Onu sevenlere de; "Meşayih-i izamı inkar ediyor, Allah-ü Teala'nın marifetine vasıtasız olarak kavuştum diyor" dediler. Çeşit çeşit iftiralarda bulundular.
O zamanın sultanı Selim Cihangir Hânın devlet adamları, hatta büyük veziri, baş müftisi ve etrafındakiler Ehl-i Sünnet düşmanı idiler. Halbuki İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin birçok mektupları ve bilhassa ayrıca yazdığı Redd-i Revafıd Risalesi, ashab-ı kiram düşmanlarını reddetmekte, böylelerinin cahil, ahmak ve alçak olduklarını anlatmaktaydı. İmâm-ı Rabbâni bu risalesini Buhara'da bulunan en büyük Özbek hanı Abdullah Hana yollamıştı. "Bunu İran'da, Şâh Abbâs-ı Safevi'ye gösterin! Kabul ederlerse ne iyi, etmezse onunla harb caiz olur" demişti. Kabul etmedi. Harb oldu. Abdullah Han, Herat'ı ve Horasan'daki şehirleri aldı. Buralarını daha evvel Safeviler almıştı.
Onlar böyle konuşurken Kübreviyye, Çeştiyye yollarından da birer cemâat geldi. Böylece anlaşmaya vardılar, bundan sonra bu iki şerefli nisbetten de kalbimde, büyük pay, tam bir şevk buldum." İmâm-ı Rabbâni hazretleri tesavvufda, bu yolların hepsinde talebe yetiştirip feyz verdi.
İmâm-ı Rabbâni hazretleri, benzeri az yetişen, müstesna bir İslam alimi ve büyük bir mürşid-i kâmildir. Peygamber Efendimizin vefatından bin sene sonra da İslâm düşmanları dine, imana insafsızca saldırmışlardı. Allah-ü Teala kullarına acıyarak, İmâm-ı Rabbâni gibi bir müceddid yarattı. Ona derin ilimler ihsan eyledi. Onun vasıtasıyla din düşmanlarının korkunç saldırısını durdurdu. Hakkı batıldan ayırıp, çok kalblerden batılı kaldırdı. Bu yüce İmâm'ın mektup ve kitapları, insanları gafletten uyandırdı. Dünyaya ışık saldı. Yani Allah-ü Teala onu, Peygamber Efendimizden bin sene sonra din-i İslâmı yenilemek ve kuvvetlendirmek için göndermişti.
İmâm-ı Rabbâni hazretleri dine yıllarca yaptığı bu büyük hizmetleri, sağlam, ikna edici delillerle sapık fikirlerinin çürütüldüklerini, Ehl-i Sünnet itikadının ve doğru din bilgilerinin yayıldığını, bid'atlerin kalktığını gören bazı sapık kimseler, ona cephe aldılar hased ve iftira etmeye başladılar.
Bunun için bazı kimselerin cefâ oklarına, eziyet ve iftiralarına hedef oldu. Nice alimlerin, fadılların, kamillerin kendi yollarından ayrılıp, rehberlerini bırakıp, etrafına ve hizmetine koşuşmaları ise hasedlerini daha da artırdı. İmam'ı tehlikeye düşürmek için, hilelere başladılar. Meselâ, Cüneyd-i Bağdadi, Bâyezid-i Bistami gibi büyük meşayihi aşağı görüyor diyerek, cahil tabakayı aldattılar. Yüksek meşayihin bildirdiği vahdet-i vücudu inkar ediyor, diyerek, görüşü kısa kimseleri İmam'dan soğutmaya başladılar. Onu sevenlere de; "Meşayih-i izamı inkar ediyor, Allah-ü Teala'nın marifetine vasıtasız olarak kavuştum diyor" dediler. Çeşit çeşit iftiralarda bulundular.
O zamanın sultanı Selim Cihangir Hânın devlet adamları, hatta büyük veziri, baş müftisi ve etrafındakiler Ehl-i Sünnet düşmanı idiler. Halbuki İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin birçok mektupları ve bilhassa ayrıca yazdığı Redd-i Revafıd Risalesi, ashab-ı kiram düşmanlarını reddetmekte, böylelerinin cahil, ahmak ve alçak olduklarını anlatmaktaydı. İmâm-ı Rabbâni bu risalesini Buhara'da bulunan en büyük Özbek hanı Abdullah Hana yollamıştı. "Bunu İran'da, Şâh Abbâs-ı Safevi'ye gösterin! Kabul ederlerse ne iyi, etmezse onunla harb caiz olur" demişti. Kabul etmedi. Harb oldu. Abdullah Han, Herat'ı ve Horasan'daki şehirleri aldı. Buralarını daha evvel Safeviler almıştı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.