Yaşadığımız hayatta, bulunduğumuz ortamda hemen her şey, hava, su, çevre, deniz ve orman her şey kirlenirken, insanın en hassas organı olan gönlünün, gönül tellerinin kirlenmemesi ve paslanmaması mümkün mü?
Genetiği bozulmuş gıdalar, kimyası ile oynanmış sebze ve meyveler ve dahi dört bir yandan midemize akın eden haram lokmalar gönül gibi bir organı nasıl etkilemez?
Kitleler neden bu kadar duyarsız, olup-bitenlere neden bu kadar ilgisiz, elinden ve ayağının altından alınan kendi değerlerine karşı neden bu kadar alakasız zannediyorsunuz?
Dünya yansa bir bağ otu yanmayacak denli harman yürekli kitleler nasıl oluştu?
Üç-beş oy daha fazla alabilmek için dilini kılıç gibi kullanan, toplumu parçalara ayıran siyasetçiler anlar mı, o siyasetçilere 'uydum kalabalığa' makamında alkış tutanlar dinler mi, okur mu bilmem ama be gönül tellerine dokunacak birkaç paragraf iktibas etmek istiyorum.
Ahmet Hamdi Tanpınar "Beş Şehir" adlı eserinin Konya bölümünde şunları yazıyor:
"Konya'da Mevlana kadar yükseklerde uçmasa bile varlığını bize onun kadar kuvvetle kabul ettiren ikinci -Selçuk epopesi de düşünülürse- üçüncü bir varlık daha vardır, folklor. Ben Orta Anadolu türkülerini o gurbet, keder, türlü ten yorgunluğu ve iç darlığı dolu acı dert kervanlarını bu şehirde tanıdım.
Eski Konya Lisesi'nin üst katında küçük bir odada yatardım. Binanın yanı başındaki hapishaneden bazen de öbür yanındaki kötü evlerden günün her saatinde bahçedeki çocuk seslerine ve kendi çalışmalarıma mahpusların söyledikleri türkülerin hüznü karışırdı. Fakat ben onları asıl Takye Dağları'nı akşamın kızarttığı saatlerde dinlemeyi severdim. Bir de sabaha doğru şehre sebze ve meyve getiren arabaların sökünü beni uyandırdıkları zaman, kurşun gibi soğuk sonbahar sabahlarında henüz ayrıldığım rüyalarım arasına onlar, çok beğenilmiş, çok sevilmiş, böyle olduğu için çok eziyet ve çok cefa görmüş kadın yüzleri ve vücutları gibi ezik, biçare ve imkansız derecede çekici girerlerdi.
Bu İç Anadolu türküleriyle ben ilk defa, yine Konya'da seferberlik içinde karşılaşmıştım. 1916 Yaz sonu idi. Hükümet meydanının arkasında o küçük, kerpiç duvarları beyaz kireçle badanalanmış, genişçe eyvanı bütün sonbahar güneşini alan evlerden birinde oturuyorduk. Şehirde genç ve orta yaşta pek az erkek kalmıştı. Bir akşam bilmem niçin gittiğim- bilhassa niçin geciktiğim- istasyonda, kim bilir hangi cepheden öbürüne asker nakleden katarlardan birine rastladım. Yük vagonlarında isli lambaların altında bir yığın soluk ve yorgun benizli çocuklar birbirine yaslanmışlar, bu ezik, eritilmiş kurşun gibi yakıcı ve yaktığı yerde külçelenen türkülerden birini söylüyorlardı. Hiçbir şikayet bu kadar korkunç olamazdı. Vakıa, Kerkük'ten Konya'ya kadar gelişimizde o harbe ait, on dört, on beş yaşlarındaki bir çocuğun cephe gerisinden görebileceği bir yığın faciayı görmüştüm. Fakat gördüklerimin hiçbiri ölüme ve her türlü acıya ve bakımsızlığa bile bile giden ve yaşanmamış, hiç yaşanmayacak bir yığın arzu ve sevgiyi kanlı bir köpük gibi bu istasyonun gecesine fırlatan bu biçarelere rastlayana kadar etrafımda olup biten şeylerin manasını anlamamıştım. Ancak onları dinledikten sonra komşu evlerin sessizliğini, adım başında karşılaştığım çocukların ve kadınların, yalnızlıkları içinde daha güzel kadınların yüzlerindeki çizgilerin manasını anladım. Evet, ancak onlara rastladıktan sonra her akşam gezinti yerim olan Alaeddin Tepesi'nden inerken alacakaranlıkta acı acı uluyan köpeklerin bütün şehri bir anda niçin susturduğunu hissettim.
Konya hapishanesinin kadınlar kısmında yüzünü görmediğim fakat sesini çok iyi tanıdığım bir kadın vardı. Akşam saatlerinde onun türkü söylemesini adeta beklerdim. Ve bilhassa isterdim ki "Gesi bağlarında bir top gülüm var" türküsünü söylesin. Bu acayip türkü hiç fark edilmeden yutulan bir avuç zehire benzer." (A. Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, Konya bölümü).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025