Muharrem Bayraktar'ın hazırlayıp sunduğu Diyalog programına katılan Durmuş Hocaoğlu, AB ile ilgili olarak ısrarla, "hamama giren terler" atasözünü tekrarladı. Hocaoğlu'nun bu atasözünü kullanmaktan maksadı, "AB'ye girmek istiyorsan ulus devlet yapından ve egemenlik anlayışından vazgeçeksin" emir kipli şart cümlesini örneklendirmek. Yani hamam AB, hamama giren Türkiye ve hamama girdiği için terleyen de tabii ki Türkiye.
Bu örneklendirme haklı olmakla beraber eksik. Çünkü hamama giren bir insanın terlemesi "fiziksel değişme" örneğidir. Hamama girdiği için terleyen bir insanda, fazla bir dönüşüm, telafisi mümkün olmayan bir değişim olmaz. Sadece terler!
Lisedeki kimya derslerini hatırlayın. Kimyada iki tür değişim var: Fiziksel değişme ve Kimyasal değişme. Fiziksel değişme, geri dönüşü mümkün olan, o anki şartların oluşturduğu ve belli bir süre devam eden bir değişme. Buna örnek olarak, buzun eriyip su haline gelmesi gösterilebilir. Aynı su belli bir soğuklukta tekrar buz haline gelebilir. Yani telafisi, geri dönüşümü mümkün.
Kimyasal değişme ise kalıcı ve geri dönüşü mümkün olmayan değişimi temsil ediyor. Odunun yanıp kül olması kimyasal bir değişimdir. O kül, tekrar odun haline gelemez! Geri dönüşü olmayan bir değişim.
Türkiye'nin AB'ye girme girişimi de "hamama giren terler" örneklemesiyle ifade edilmeye çalışılan "fiziksel değişim"in çok çok ötesinde, "yandı, bitti, kül oldu"nun temsil ettiği "kimyasal değişim"dir.
AB'ye girmek isteyen bir Türkiye, kül olmayı, bağımsızlığını ve egemenliğini olduğu gibi devretmeyi göze almalıdır. Çünkü başka çaresi yok. AB, yapısı itibariyle ulus devletin anti tezi hükmündeki uluslarüstü(supranational) bir sistem.
Bu bakımdan AB Zirvesi sonuç bildirgesinde "Güneydoğu"nun zikredilmesi, Kıbrıs'ta çözümün istenmesi, Ege ile ilgili talepler pek bir anlam ifade etmiyor. Eğer AB'yi gönülden arzuluyorsanız bütün bunları yapmak zorundasınız. AB, kendi içinde çok haklı. "Ben buyum, benimle olmak istiyorsan, bütün bunları yapacaksın!" makamında. Onların peşinde koşan da biziz. Adamlar zorla kendi peşlerinden koşturmuyorlar ya!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Brüksel'deki AB Zirvesi'nde yakasındaki Ayyıldızlı rozeti çıkarıp, 12 yıldızlı AB rozetini takması; bütün bu anlattıklarımın ve Türkiye- AB ilişkilerinin gelmek zorunda olduğu noktayı, AB'nin ruhununu özetleyen "şifre" konumunda.
AB kapısındaki Türkiye'yi bekleyen "son"un son noktası ve özeti, Başbakan Erdoğan'ın bu tek hamlelik rozet hareketinde saklı.
Ayyıldız yok oniki yıldız var, Türkiye yok Avrupa var.
Ali Rıza Bayzan ve Mustafa Çiçek'in hazırladığı kitabın o anlamlı adı "Ya Ayyıldız ya oniki yıldız" ayrımında Başbakanımızın tercihi maalesef "oniki yıldız".
Bu örneklendirme haklı olmakla beraber eksik. Çünkü hamama giren bir insanın terlemesi "fiziksel değişme" örneğidir. Hamama girdiği için terleyen bir insanda, fazla bir dönüşüm, telafisi mümkün olmayan bir değişim olmaz. Sadece terler!
Lisedeki kimya derslerini hatırlayın. Kimyada iki tür değişim var: Fiziksel değişme ve Kimyasal değişme. Fiziksel değişme, geri dönüşü mümkün olan, o anki şartların oluşturduğu ve belli bir süre devam eden bir değişme. Buna örnek olarak, buzun eriyip su haline gelmesi gösterilebilir. Aynı su belli bir soğuklukta tekrar buz haline gelebilir. Yani telafisi, geri dönüşümü mümkün.
Kimyasal değişme ise kalıcı ve geri dönüşü mümkün olmayan değişimi temsil ediyor. Odunun yanıp kül olması kimyasal bir değişimdir. O kül, tekrar odun haline gelemez! Geri dönüşü olmayan bir değişim.
Türkiye'nin AB'ye girme girişimi de "hamama giren terler" örneklemesiyle ifade edilmeye çalışılan "fiziksel değişim"in çok çok ötesinde, "yandı, bitti, kül oldu"nun temsil ettiği "kimyasal değişim"dir.
AB'ye girmek isteyen bir Türkiye, kül olmayı, bağımsızlığını ve egemenliğini olduğu gibi devretmeyi göze almalıdır. Çünkü başka çaresi yok. AB, yapısı itibariyle ulus devletin anti tezi hükmündeki uluslarüstü(supranational) bir sistem.
Bu bakımdan AB Zirvesi sonuç bildirgesinde "Güneydoğu"nun zikredilmesi, Kıbrıs'ta çözümün istenmesi, Ege ile ilgili talepler pek bir anlam ifade etmiyor. Eğer AB'yi gönülden arzuluyorsanız bütün bunları yapmak zorundasınız. AB, kendi içinde çok haklı. "Ben buyum, benimle olmak istiyorsan, bütün bunları yapacaksın!" makamında. Onların peşinde koşan da biziz. Adamlar zorla kendi peşlerinden koşturmuyorlar ya!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Brüksel'deki AB Zirvesi'nde yakasındaki Ayyıldızlı rozeti çıkarıp, 12 yıldızlı AB rozetini takması; bütün bu anlattıklarımın ve Türkiye- AB ilişkilerinin gelmek zorunda olduğu noktayı, AB'nin ruhununu özetleyen "şifre" konumunda.
AB kapısındaki Türkiye'yi bekleyen "son"un son noktası ve özeti, Başbakan Erdoğan'ın bu tek hamlelik rozet hareketinde saklı.
Ayyıldız yok oniki yıldız var, Türkiye yok Avrupa var.
Ali Rıza Bayzan ve Mustafa Çiçek'in hazırladığı kitabın o anlamlı adı "Ya Ayyıldız ya oniki yıldız" ayrımında Başbakanımızın tercihi maalesef "oniki yıldız".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012