Yoksul yetişkinler üzerinde yapılan bir araştırmaya konu olan kişilerde, imkânsız ve kendi hayatlarına istedikleri yönü verememenin yarattığı güçsüzlük ve güvensizlik duyguları, çevrelerinde gördükleri zeginlik ve bolluktan yoksun olmanın yarattığı engellenmiş ve yalnız bırakılmışlık duyguları ve umutsuzluğun yarattığı anlamsızlık gözlenmektedir. Artık ne yazık ki; yoksul insan bir parçası olduğu dünyanın yapısını kavrayamamakta, bu yapı içindeki yerini anlayamamakta ve dünyadan ne beklemesi gerektiğini bilmemektedir.
Hayat bir dizi değişimlerden oluşur. İnsanlar gibi toplumlar da sürekli olarak bir değişimin içindedir. Maddiyatın gelişmesi, getirdiği sosyal adaletsizlik karşısında günümüzde öyle hale gelmiştir ki, insanlara sağladığı yararları gölgede bırakacak kadar sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır bizleri.
İnsanoğlu adaletsiz ve zalim bu hızlı küresel değişikliklere uyum gösterip yaşamını nasıl sürdürebilecek? Bu zalim ve adaletsizlikleri gerçekten benimsemesi ve özümleyebilmesi demek kendi mahvını kabullenmiş demektir. Küreselleşmenin haksız olaylarında evrenin sürekli dönüşümü içinde insan yaşamının denetiminin yapılmasının istenmesi, çağımız insanını imkânsızlık içinde bırakmıştır.
Günümüz insanı, bir yandan daha iyi yaşama umudunu taşırken, öte yanda böyle yaşamdan kendisine pay düşmeyebileceği kaygısını taşımaktadır. Özellikle yüksek teknolojiyi kullanan ülkelerin sermaye güçleri, öteki ülkelerin halklarında geleneksel toplum yaşantısına aykırı yeni yaşam biçimleri geliştirmeye çalışmak isterler. Bu yeni yaratılmak istenen Batılı kültür gelecek kaygısı yerine içinde bulunulan anı yaşamaya, düşünce yerine duygulara, töresel yaşantı yerine içten geldiğince yaşamaya, başarı kazanmadan çok ilişkilere, renk, cinsellik ve benzeri konularda ölçülülük yerine olabildiğince yoğun yaşantılara önem verir. Bu kültürel çatışma bireylerin iç dünyasını olumsuz etkilemiş ve kuşak çatışmalarının getirdiği bir büyük boşluğa neden olmuştur.
Bu batılı modern hayatın, doğu dünyasında insanlığa getirdiği soğuk ve sıcak savaşlar, politik etkilerinin yanı sıra toplumları oluşturan bireylerin üzerinde; çöküntü, topluma yabancılaşma, kızgınlık, sapık eğilimleri denetleme güçlüğü, alkolizm, ilaç tutkusu gibi eğilimler getirmiş ve bireyleri çoğu zaman intihara kadar götüren unsurlar olmuştur.
Oysa Batılı kültürde normal dışı, çağdışı olarak nitelendirilen bir davranışın diğer kültürlerde normal karşılanabildiği ve normallik, çağdaş, medeni kavramının kültürden kültüre anlam kazandığı fikri muhakkaktır.
Özellikle doğunun sağlam aile ve sosyal toplum bünyesi bu bozuk batılı kültür ile dejenere edilmeye başlanılmıştır. Çünkü ailenin sosyo-ekonomik durumunun kötülüğü, ailenin geçirdiği sarsıntılar (boşanma, geçimsizlik, ölüm, evi terk etme vb.) küçük yaşlarda anadan yoksun kalma, ezik, dengesiz ve mutsuz bir çocukluk, suçu doğuran önemli nedenler olarak kabul edilir. Her bakımdan güvensiz, berbat ve olumsuz bir aile ve toplum ortamı içerisinde yetişen kimselerde davranış bozuklukları görülmesi çok normaldir.
Basın, radyo, sinema ve televizyon gibi eğlence ve haberleşme araçları da çocukları ve gençleri suça teşvik eden yan etkiler olarak kabul edilmektedir. Bu konuda yetişkinler için de aynı şeyler söylenebilir. Bu menfi toplumsal batılılaştırma dönüşümü, insanların geleneksel değerlerinin ve inançlarının sarsılmasına yol açmakta, bu saldırıya uğrayan insanın bugüne değin var olmuş değerlerin geçerliliğini yok etmekte ve zaman içinde kimliğini kaybetmektedir.
Bütün bunlar kasıtlı olarak, batılı ajanlarca doğu da yapılmış ve halen yapılmaktadır.
Hayat bir dizi değişimlerden oluşur. İnsanlar gibi toplumlar da sürekli olarak bir değişimin içindedir. Maddiyatın gelişmesi, getirdiği sosyal adaletsizlik karşısında günümüzde öyle hale gelmiştir ki, insanlara sağladığı yararları gölgede bırakacak kadar sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır bizleri.
İnsanoğlu adaletsiz ve zalim bu hızlı küresel değişikliklere uyum gösterip yaşamını nasıl sürdürebilecek? Bu zalim ve adaletsizlikleri gerçekten benimsemesi ve özümleyebilmesi demek kendi mahvını kabullenmiş demektir. Küreselleşmenin haksız olaylarında evrenin sürekli dönüşümü içinde insan yaşamının denetiminin yapılmasının istenmesi, çağımız insanını imkânsızlık içinde bırakmıştır.
Günümüz insanı, bir yandan daha iyi yaşama umudunu taşırken, öte yanda böyle yaşamdan kendisine pay düşmeyebileceği kaygısını taşımaktadır. Özellikle yüksek teknolojiyi kullanan ülkelerin sermaye güçleri, öteki ülkelerin halklarında geleneksel toplum yaşantısına aykırı yeni yaşam biçimleri geliştirmeye çalışmak isterler. Bu yeni yaratılmak istenen Batılı kültür gelecek kaygısı yerine içinde bulunulan anı yaşamaya, düşünce yerine duygulara, töresel yaşantı yerine içten geldiğince yaşamaya, başarı kazanmadan çok ilişkilere, renk, cinsellik ve benzeri konularda ölçülülük yerine olabildiğince yoğun yaşantılara önem verir. Bu kültürel çatışma bireylerin iç dünyasını olumsuz etkilemiş ve kuşak çatışmalarının getirdiği bir büyük boşluğa neden olmuştur.
Bu batılı modern hayatın, doğu dünyasında insanlığa getirdiği soğuk ve sıcak savaşlar, politik etkilerinin yanı sıra toplumları oluşturan bireylerin üzerinde; çöküntü, topluma yabancılaşma, kızgınlık, sapık eğilimleri denetleme güçlüğü, alkolizm, ilaç tutkusu gibi eğilimler getirmiş ve bireyleri çoğu zaman intihara kadar götüren unsurlar olmuştur.
Oysa Batılı kültürde normal dışı, çağdışı olarak nitelendirilen bir davranışın diğer kültürlerde normal karşılanabildiği ve normallik, çağdaş, medeni kavramının kültürden kültüre anlam kazandığı fikri muhakkaktır.
Özellikle doğunun sağlam aile ve sosyal toplum bünyesi bu bozuk batılı kültür ile dejenere edilmeye başlanılmıştır. Çünkü ailenin sosyo-ekonomik durumunun kötülüğü, ailenin geçirdiği sarsıntılar (boşanma, geçimsizlik, ölüm, evi terk etme vb.) küçük yaşlarda anadan yoksun kalma, ezik, dengesiz ve mutsuz bir çocukluk, suçu doğuran önemli nedenler olarak kabul edilir. Her bakımdan güvensiz, berbat ve olumsuz bir aile ve toplum ortamı içerisinde yetişen kimselerde davranış bozuklukları görülmesi çok normaldir.
Basın, radyo, sinema ve televizyon gibi eğlence ve haberleşme araçları da çocukları ve gençleri suça teşvik eden yan etkiler olarak kabul edilmektedir. Bu konuda yetişkinler için de aynı şeyler söylenebilir. Bu menfi toplumsal batılılaştırma dönüşümü, insanların geleneksel değerlerinin ve inançlarının sarsılmasına yol açmakta, bu saldırıya uğrayan insanın bugüne değin var olmuş değerlerin geçerliliğini yok etmekte ve zaman içinde kimliğini kaybetmektedir.
Bütün bunlar kasıtlı olarak, batılı ajanlarca doğu da yapılmış ve halen yapılmaktadır.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002