İki kez 'Adalet Bakanlığı' makamına oturan AKP'li Bekir Bozdağ, BTP Lideri Hüseyin Baş'ın sorularından rahatsız olmuş ve yargıya giderek şikayetçi olmuş. Savcıda 'kamu görevlisine hakaret' babında ceza istemiş.
Birincisi sorudan kim rahatsız olur? Tabii ki cevabı olmayanlar. Artı cevabı geçmişinin itirafı olanlar.
Diğer taraftan saf saf soruyorum; AYM Başkanı ve üyeleri kamu görevlisi değil midir?
MHP Lideri Devlet Bahçeli geçtiğimiz Salı günü yıllardır söylediği sözleri tekrarlayarak AYM Başkanı ve üyelerini özetle 'teröristlere sahip çıkanlara sahip çıkmakla, destekle, hainlikle' itham etti.
Demek ki buradaki 'kamu görevlisine hakaret' bahane. Niyet başka. O niyetin ne olduğu Sayın Baş şöyle açıklamıştı;
"Biz bu topraklarda Cumhuriyeti anlatacağız, Türk'ün bağımsızlığını anlatacağız ancak bu topraklarda bunları anlatmanın bir bedeli var".
İşte dün Prof. Dr. Haydar Baş'a bedel ödetmek isteyenler bugün Hüseyin Baş bedel ödetmek istiyor. Neden mi?
'Ne AB, ne ABD. Yaşasın tam bağımsız Türkiye' hedefinden zerre taviz vermeyip, insanımızı mandacı parti ve liderlerin yörüngesinden kurtarıp bu hedefi gerçekleştirmek için.
Bu yazımda BTP Lideri Hüseyin Baş'a açılan 'siyasi yasak' davasının asıl gerekçelerini sıralayayım;
"Bizim 20 yıllık siyasi sürecimizde şikayet ettiğimiz bazı unsurlar vardı.
Biz, yerli kaynaklarımızın talan edilmesinden şikayetçiydik.
Biz, Arap Baharı adı altında milyonların evsiz kalmasından şikayetçiydik.
Biz, dış politika adı altında ülkemizin yabancı ülkelerin elinde dilencilik yaptırılmasından, emir erliği yaptırılmasından şikayetçiydik.
Biz, milli servetlerimizin özelleştirme adı altında peşkeş çekilmesinden şikayetçiydik.
Biz, yeni nesillerin eğitimsiz bırakılmasından şikayetçiydik.
O nesiller büyüdüğünde adaletsiz yargılanmalarından şikayetçiydik.
Biz bu yüzden bu iktidarın değişmesini istedik...
Biz hiç kimseye sırtımızı dayayıp, iktidara yürümeye çalışmıyoruz. Bir şey beklediğimiz tek grup insan var; o da, Türk milletidir…
Sizin bildiğiniz devlet adamları, iktidarlarını size değil sermaye sahiplerine borçlu. Onların sermayeleriyle iktidara geliyorlar…
Bu şekilde iktidar oluyorlar! Ondan sonra bunlardan daha millisi, bunlardan daha ulusalcısı, bunlardan daha Türk milliyetçisi, Türk devletinin ve milletinin çıkarını düşünen olmuyor…
Deli gömlekleri
Hiçbir ideolojik bakış açısı bizim için uzak değildir.
Biz, hem muhafazakarız hem Kemalistiz. Ama Kemalizm dediğimiz Atatürk sevgisini ruhumuzla yaşarız.
Dindar ve muhafazakarız ama dinci değiliz. Din üzerinden asla siyaset yapmaz ve kabul etmeyiz…
Cemil Meriç'in 'ideolojiler, bizim üzerimize giydirilmiş deli gömlekleri gibidir' diye bir güzel bir sözü vardır.
Bunlar, bizim için ayrıştırıcı unsurlar olmaz, bilakis Türkiye Cumhuriyeti'ndeki zenginlikler ve farklı bakış açılarıdır.
Biz, birbirimizi tanıyarak, birbirimizi öğrenerek ve birbirimize yaklaşan bir zenginlik oluşturuyoruz.
Ben, Hüseyin Baş olarak kendimi bütün bu unsurları birleştirebilecek kabiliyete, inanca ve düstura sahip bir kişi olarak görüyorum.
Körebe oynuyoruz
"Türkiye'de tabiri caizse gözlerimiz kapatılmış koca bir körebe oyununun içindeyiz. Gözümüzü açıp etrafımızdaki şeylerin farkına vardırılmıyoruz. Böyle bir durumun içindeyiz.
Bir insanın inançlı olması Cumhuriyetçi olmasına, laik bir devlet ve demokratik bir düzen içerisinde yaşamasına engel değildir.
Nitekim Atatürk, bizlerin hayal edebileceğinden çok daha inançlı bir insandı. Benim babam bin sayfalık Hoş geldin Atatürk eserinin sahibidir.
Biz, Atatürk'ün değerini kıymetini ve bu ülke için vazgeçilmezliğinin farkında olan insanlarız.
Burada Atatürk, bizlerin çok daha ötesinde bir ibadet ehli, inançlı ve hepimize din dersi verebilecek kabiliyette donanımda bir insan.
Ama öyle bir körebe oyunu ile bu noktaya getirildi ki milletimiz, gözler bağlandı, farklı bilgiler, safsatalar, yanlışlar anlatıldı.
'İnançlıysan Cumhuriyetçi olamazsın, inançlıysan bu vatanın içinde yaşayamazsın gibi kutuplaşmış, kökleşmiş, gereksiz bir siyasetin içine itildik.
Adalet
Siyasetin müdahale ettiği bir hukuktan adalet beklenemez. Bunu, kim yaparsa yapsın yanlıştır. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlıkları şeklen değil, tüm ruhuyla yaşatılması gereken bir kavramdır.
Kuvvetler ayrılığı prensibini işletilmesi devletimizde en temel unsur olmalıdır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri olması gerektiği gibi bağımsız bir işleyişte olmazlarsa doğru yapılan şeyler bile yanlış sonuçlar doğuracaktır."
Bu sözler ve daha fazlası 4 yıldır BTP Genel Başkanı olan Sayın Baş'a ait.
TBMM'deki siyasilerin ve ekranlardaki sözcülerinin her seçim döneminde kullandıkları 'dip dalga' kavramının, Hüseyin Baş ile gerçekleşeceğinden korktukları için her alanda kendi tedbirlerini almaya çalışıyorlar.
Ama şu bir gerçek ki, vatandaş iktidardan da, ittifakından da, muhalefetten de bıktı, usandı.
Artık dalga vakti. Artık bu çözmüşüz siyaset anlayışına ve yaşlı siyasilere nazikçe başkaldırı vakti.
- Saddam, Kaddafi, Esad gitti, sırada kim var? / 11.12.2024
- Esad gitti diye sevinelim mi? / 10.12.2024
- Erdoğan’ın önünde iki yol vardı. O, BOP’u seçti / 09.12.2024
- Yalan söylediler / 08.12.2024
- Mehmet Şimşek’ten Berat Albayrak tekerlemesi / 07.12.2024
- Ehl-i Beyt'i sevenlerin özellikleri imamet hakikati / 06.12.2024
- Erdoğan ile Esad empatisi yapalım mı? / 05.12.2024
- Ahmaklığın bu kadarı da fazla ama / 04.12.2024
- Abdullah Öcalan, Bahçeli’den de, Erdoğan’dan da basiretliymiş / 02.12.2024