Batılıların genellikle uyguladıkları bir taktik vardır. Önce "iyisiniz, güzelsiniz" diyerek pohpohlarlar, sonra da talepleri ardı ardına sıralarlar. Malum basınımız da bu pohpohlamaları manşetten verir, istenen tavizleri ise satır aralarında geçiştirir.İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'un ziyaretinde de bu gerçeği yaşadık. Mehmet Ali Talat'la görüşmesi, sanki KKTC'ye olan izolasyonlar kalkmış gibi lanse edildi, Ankara'da ise altına kırmızı halılar serdik, devlet bakanı gibi el üstünde karşıladık.Straw, hükümetimizin Kıbrıs için açıkladığı eylem planını çok yapıcı bulmuştu ve giderken Türkçe "Teşekkür ederim" demişti. Bunlar büyük bir olaymış gibi aktarıldı.Halbuki madalyonun diğer, esasen gerçek yüzünde durum hiç de öyle değildi.İngiliz Bakan Straw Türkiye'den istediği tavizleri bir bir sıraladı: "Kıbrıs sorunu AB üyeliğine engel olabilir. Türkiye sorumluluğunu yerine getirmeli" "Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ni Gümrük Birliği'ne dahil eden ek protokolün onay işlemlerini tamamlayın. Bu konuda Türkiye'nin hiçbir şarta bağlanmayan net yükümlülükleri var. Ben sorumluluklarını yerine getiren bir Türkiye görmek istiyorum"Evet. Önce gülücükler, iltifatlar, sonra emrivakiler. Batının şımarık çocuğu Güney Kıbrıs ise AB dayısına sırtını dayayarak, "Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili önerilerini kabul etmiyoruz", "Üzerinde düşünme zahmetine bile değmez", "Türkiye er ya da geç karşılıksız olarak limanları 'Kıbrıs Cumhuriyeti'ne açacaktır" gibi cümleler sarfediyorlar.Ne diyelim, AB onların çiftliği, elbetteki onlar ötecek.Referanduma "evet" biz dedik, onlar "hayır" dedi, biz kapıda bekletilerek cezalandırılıyoruz, onlar ise hemen AB'ye alınarak ödüllendirildi.Anlayabilenler için meşhur bir söz vardır: "Yapılanlar yapılacakların teminatıdır".On adım değil yüz adım atılsa sonuç hep aleyhimize olacaktır. Bu kapı çıkmaz sokak.Straw'un gündeminde sadece Kıbrıs yoktu herhalde. Ortadoğu noktasında talepler de sıraladı.Özellikle 2005 yılının son aylarındaki yoğun Ankara trafiğinden de anlaşılacağı üzere, 2006 yılının en önemli gündemi olacak olan İran konusuna da değindi.İngiliz Bakan önce, "İran, nükleer programını barışçı yönde kullanacağına dair uluslararası topluma garanti vermeli" diyerek İran'a mesaj gönderdi, sonra da "Türkiye nükleer silahı olan İran'la komşu olmak istemez herhalde" diyerek de Türkiye'yi bu konuda kışkırtmaya çalıştı.Esasen bu kışkırtma sadece İngiltere'nin değil, ABD'nin ve İsrail'in de Türkiye'den talebiydi.Global güçler ülkemizi asırlardır barış içinde yaşadığı komşusuyla karanlık bir savaşa teşvik ediyordu. Sebebi ve sonucu bize ait olmayan, ama sonucunda en çok zararı ülkemizin görebileceği bir savaş.Daha doğrusu Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in yıllar önce ifade ettiği gibi "Oyun Türkiye üzerine oynanıyor".Gündemde bizim için çok önemli, ama İngiliz Bakan için fazla önemsenmeyen bir konu daha vardı: PKK meselesi.Türkiye PKK konusundaki endişelerini dile getirdi. İngiliz Bakan'ın bu konudaki tavrı ise oldukça netti: "Irak'a sınırdışı operasyon yapılması olasılığına ise karşıyız".Fotoğrafı genel olarak okursak, AB rüyası için yıllardır vermediğimiz taviz kalmamıştı. Bunun karşılığında Türkiye "KKTC'ye izolasyonları kaldırın, PKK'yı terör örgütü olarak kabul edin ve yardımcı olun, ekonomimize yardımcı olun, AB'ye bizi tam üye olarak alın" gibi taleplerde bulunmuştu.Peki, sonuç?Kıbrıs elimizden sessiz sedasız gidiyor.PKK Batılı Dostların(!) eliyle Kuzey Irak'ta kendine yer buldu. AİHM'nin Türkiye'ye verdiği tazminat cezalarına bakılırsa, AB'nin PKK konusunda kimin yanında olduğu belli.Ekonomide önemli bir gösterge olan toplam borç 400 milyar doları geçti, dış ticaret açığı ve cari açık katlanarak arttı.AB üyeliğinde ise hiçbir adım atılamadı. Bütün gayretlerin sonucunda sadece hazımsız AB ülkeleriyle, ucu açık, sonucu belli olmayan bir müzakere süreci başladı.Önümüzde, yakın tarihimizde Mustafa Kemal Atatürk tarafından ortaya konan bir "Milli Model" örneği varken bütün bu çıkmaz sokaklara gerek var mıydı? Bunlar başarılı bir Lozan sürecini, tekrar Sevrleştirmenin adımları değil miydi?Bu caddeler gerçekten çıkmaz sokak. Çıkmaz sokaklarda hayallerle yaşayacağımıza, çıkar tek yol olan ve bizi kendi ayaklarımız üzerinde durduracak olan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in Milli Ekonomi Modeli'ni acilen devreye koymalıyız.Kısırlarmış zihniyetlerin kapısında kul köle olacağımıza, dünyaya bereket saçan yarınların kapılarını aralamalıyız.
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024