Birey olarak, aile olarak, dost-arkadaş olarak ve de toplum olarak halimize bakmamız ve de bu hali çok iyi analiz etmemiz lazımdır.
Çünkü birey olarak sadece 'ben' diyen bir toplum ortaya çıktı.
Haliyle böyle bir toplumda hedef sadece madde ve maddi menfaatler oldu.
İnsanlar ihtiyaçları için değil ihtiraslarını tatmin etmek için çalışıyor ve yaşıyor.
Bundan olsa gerek helal-haram çizgisi silindi. Faiz her tarafı sardı. Çok az bir kesim zenginlik içinde yaşarken çoğunluk yoksulluk çizgisi altına itildi.
Bu itilme ihtirasları tetikledi. Fuhuş, taciz, gasp, hırsızlık, cinayet gibi suçlar alenileşti.
Artık aile içi iletişimde bile sıkıntı yaşayan bir toplum var karşımızda.
Eşler bile birbirlerine özgürlük (!) bayrağı çekmiş vaziyette. Anne-babaların, evlatlarını bırak sorgulamasını haberleri bile yok.
Dostluk menfaat üzerine, arkadaşlıklar süreli sözleşmeli olarak ortaya çıktı. Akrabalıklar cenazeden cenazeye çoğu zaman da mesajlaşmalar ile hatırlanır oldu.
Maneviyat terk edildiği için din, birilerinin rant kapısına dönüştü.
Adalet kalktığı için bereket de kalmadı. Artık üstünlerin hukukunun egemen olduğu, korkakların kabadayılık yaptığı, liyakatsiz kişilerin iş başına geldiği, hakkı tavsiye edenlerin kınandığı bir zaman diliminde ve toplum içinde yaşıyoruz.
* * *
Böyle bir tablonun akıbeti ne olur?
Böyle bir tablodan nasıl kurtulunur?
Bu iki sorunun cevabı İmam Ali Efendimizin şu ikaz, uyarı ve değerlendirmeleri cevap olacaktır;
"Sizden önceki ümmetlerin işledikleri kötülüklere, kınanılan amelleri yüzünden uğradıkları belalara uğramaktan korkun.
Hayırda ve şerde onların durumlarını düşünün ve onlar gibi olmaktan sakının.
Hallerinin farklılığını (iyi ve kötü hallerini) düşündüğünüz zaman, her işte onların üstünlüğünü sağlayan, düşmanlarını kendilerinden uzaklaştıran, esenlik içinde yaşatan, onları nimetlere boğan, onları birbirlerine bağlayan yücelik, ayrılıktan çekinmek, birleşmeyi gerekli görmek, birbirini birleşmeye yönlendirip onu tavsiye etmek gibi yüceliğe ulaştıran hallerini elde etmeye çalışın.
Birbirlerini yardımsız bırakmaları, kendilerini düşünmeleri, gönüllerinde birbirine kin güdüp düşmanlık beslemeleri gibi belleri kıran, güçleri zayıflatan hallerinden sakının.
Sizden önceki mü'minlerin halini bir düşünün!
Onların birlik içinde, dilekleri bir, gönülleri ılımlı, elleri ve kılıçları birbirlerine yardımcı, basiretleri açık ve azimlerinin tek olduğu zamanlarda nasıl olduklarına bakın; yeryüzünün efendileri olup, âlemleri idare etmediler mi?
Bir de işlerinin sonunun nasıl olduğuna bakın; birbirlerinden ayrıldıkları, birlikleri bozulduğu, arzuları, gönülleri birbirlerine zıtlaştığı, çeşitli fırkalara, bölüklere ayrılıp birbirleriyle savaşmaya kalkınca da Allah, onlardan keramet elbisesini soyup çıkardı, nimetlerinin genişliğini esirgedi; onlardan geriye, yalnız, içinizden ibret alanların işine yarayan hikâyeler kaldı." (Nehc'ul-Belağa, 192. Hutbe)
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024