İmam Ali’nin Eşbah Hutbesi -2-
O, yarattıklarını takdir etti, takdirini sağlamlaştırdı, düzenledi, çok iyi düzenledi, onu takdir ettiği yöne yöneltti, o da belirlenen hududunu aşmadı, kusur edip hedefi şaşırmadı
25.05.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





...O, yarattıklarını takdir etti, takdirini sağlamlaştırdı, düzenledi, çok iyi düzenledi, onu takdir ettiği yöne yöneltti, o da belirlenen hududunu aşmadı, kusur edip hedefi şaşırmadı, onun iradesiyle bir işle emrolunduğunda zorluk çıkarmadı. Nasıl zorluk çıkartsın! Oysa her şey onun meşiyetiyle vücuda gelmektedir.
Eşyanın bütün türlerini; düşünceye dalmadan, vücudunda gizli tabiattan yardım almadan, zamanların hadiselerinden doğan tecrübeden faydalanmadan ve şaşılacak işlerini yoktan var ederken ona yardım eden bir ortağı da olmadan yarattı.
Yaratışını emriyle tamamladı, yarattıkları da boyun eğip itaat etti, çağrısına uydu. Boyun eğmek ve çağrısına uymakta ağır davranan da, geride kalan da olmadı.
Her şeyi düzeltip eğriliğini giderdi, sınırlarını tayin etti, kudretiyle aykırıları uzlaştırdı, yakınlık sebeplerini birleştirdi. Yarattıklarını sınır, miktar, tabiat, şekil ve duruş bakımından muhtelif cinslere ayırdı. Yarattıklarını sağlam bir şekilde inşa etti, onları iradesi üzere, yoktan var edip, ilk kez yarattı.
...O, göklerin alçak, yüksek ve geniş aralıklarını bir şeye asılı olmaksızın düzenledi, yarıklarını kapadı, onları birbirine kaynaştırdı. Buyruğuyla gökten inenlere ve yaratıkların amelleriyle göğe yükselenlere (meleklere) çıkış zorluğunu kolay kıldı.
Bir duman yığınıyken onu (göğü) çağırdı da bir araya gelip (çekim gücüyle) birbirini tuttular. Kapandıktan sonra kapalı kapılarını açtı (santrfuj kuvvetiyle aralarını açtı), yollarına parıl parıl parlayan yıldızlardan gözcüler dikti.
Onları boşlukta titrememeleri için kudretiyle kavradı. Emrine teslim olup durmalarını emretti. Güneşi gündüzleyin her şeyi aydınlatan, Ay'ı da parlaklığıyla gecenin karanlığını gideren bir ayet kıldı, ikisini de yerlerine yerleştirip yürüttü.
Seyirleri sırasında onlara konaklar tayin ederek, onlarla geceyle gündüzün ayrılmasını, seyirleriyle yılların sayılmasını, sayıların hesabının bilinmesini diledi de dileği yerine geldi.
Sonra bulundukları boşlukta hareket ettikleri yörüngeyi tayin etti. Göğü gizli/ışıklan zor görülen ve ışıkları göğü pırıl pırıl aydınlatan yıldızlarla bezedi. Gizlice dinleyenleri (şeytanları) parlak meteorlarla taradı. Yerinde sabit, gezegen, inen, çıkan, uğurlu ve uğursuz tüm yıldızlan emriyle musahhar kıldı.
...Sonra o münezzeh Allah, göklere yerleştirmek ve melekutunun yüce göğünü bayındır kılmak için meleklerden güzel bir topluluk yarattı. Onlarla fezasının genişliklerini ve açık yerlerini doldurdu, mukaddes dergâhtaki bu meleklerin yüksek tespih sesleri, geniş gökyüzünde, hicap perdeleri ve celal katında yankılanmaktadır.
Kulakları sağır eden o feryatların ardında, bakışları kendisine ulaşmaktan caydıran ışık katları bulunur ki, bakışlar onun sınırlarından geri dururlar.
Onları çeşitli şekillerde ve ölçülerde yaratmıştır, Kanatları vardır, O'nun gücünün yüceliğini teşbih ederler. O'nun eseri olan bir yaratığı kendilerine mal etmezler, yaratılışı O'nun zatına mahsusu olan tek bir şeyi O'nunla birlikte yarattıklarını iddia etmezler. "Bilakis onlar şerefli kullardır. Sözde O'ndan öne geçmezler. Ancak O'nun emriyle iş görürler."(Enbiya: 26-27)
Allah, onları vahyin eminleri olarak yaratmış, onlara peygamberleri için emir ve nehiy emanetleri yüklemiş ve onları kuşkulardan korumuştur.
Hiç birisi onun razı olduğu yoldan sapmaz. Onlara gerekli yardımı sağlamıştır. Kalplerine huşu, tevazu ve sekine hissettirmiştir. Onlara yüceliğini söyletmek için kolay kapılar açmış, tevhit nişanelerini gösteren apaçık meşaleler dikmiştir.
Günah yükleri onları ağırlaştırmamış, gece ve gündüzün peş peşe gelmesi onları ölüme doğru sevk etmemiştir. Kuşku kıvılcımları dal budaklarıyla, azimli imanlarını hedef almamıştır.
Zanlar, yakinlerinin köklerine nüfuz etmemiştir. Aralarında kin ateşi alevlenmemiştir. Şaşkınlık, benliklerindeki ilahi marifeti ve kalplerindeki Allah'ın büyüklük ve celal heybetini selbetmemiştir. Vesveseler, aralarında amacına erememiştir ki, kötülüğünü onların düşüncesi üzerinde deneyebilsin.
Onlardan yağmur yüklü bulutların büyük yalçın dağların ve şaşırtıcı karanlıkların yaratışında bulunanlar vardır. Ayakları alt zeminin sınırlarını aşmışları vardır ki, hava deliklerine konmuş beyaz bayrakları andırırlar, altlarında hoş bir esinti, belli bir noktaya kapatmıştır onları.
O'na ibadetle meşgul olmaları, onları başka şeylerle meşgul olmaktan alıkoymuştur. İmanın hakikatleri kendileriyle Hak marifeti arasında bir bağ kurmuştur.
Allah'a yakinleri onları her şeyden kesip koparmış, O'na yöneltmiştir. O'ndakileri isteyişleri, başkasındakileri isteyişe engel olmuştur. O'nu tanımanın tadını almışlar, sevgisini kana kana içmişlerdir. Kalplerinin her zerresi onu görmedikleri halde korkusuyla doludur.
Hep ibadet halinde olmaları, bellerini bükmüştür. Hep onu istemeleri, niyazlarını tüketmemiştir. Yüce makamları, huşu ipini boyunlarından çıkarmamıştır, kendilerini beğenip de geçmiş amellerini abartmamışlardır, Allah'ın azameti karşısında huşu içinde olmaları iyiliklerini büyük saymalarına neden olmamıştır, uzun süreli ibadetlerinde gevşekliğe kapılmamışlardır, rağbetleri azalmamış ve bundan dolayı da Allah'tan ümitlerini kesmemişlerdir.
O kadar münacatta bulunmalarına rağmen, dillerinin ucu (damakları) kurumaz. Meşgaleler, onlara sahip değildir ki yakarışları kesintiye uğrasın. Omuz omuza kulluk makamında saf tutmuşlardır. İşin kolayına kaçış, O'nun emirlerine uymada kusura sevk etmemiştir onları.
Dalgınlık körlüğü, ciddiyetlerinin kararlılığını aşmamıştır. Şehvetlerinin kurnazlığı, himmetlerine etki etmez. Arşın sahibini ihtiyaç günlerinin zahiresi olarak kabul etmişlerdir. İnsanlar Allah'tan yüz çevirince onlar sadece Allah'a rağbet eder, yönelirler, hiç bir zaman Allah'a ibadetlerine sona vermezler, Allah'ın emirlerine itaat şevklerini gevşetmezler, onları Allah'a itaati sevdiren şey kalplerinde duydukları sevgidir.
Asla Allah'tan korku ve ümitlerini kesmezler. Korku nedenleri ortadan kalkmamıştır ki ciddiyetlerinde gevşekliğe kapılsınlar. Tamahlar onları gafil avlamamıştır ki dünya telaşını ahiret işlerine tercih etsinler. Devam edecek Nehc'ul Belaga 91 Hutbe
Eşyanın bütün türlerini; düşünceye dalmadan, vücudunda gizli tabiattan yardım almadan, zamanların hadiselerinden doğan tecrübeden faydalanmadan ve şaşılacak işlerini yoktan var ederken ona yardım eden bir ortağı da olmadan yarattı.
Yaratışını emriyle tamamladı, yarattıkları da boyun eğip itaat etti, çağrısına uydu. Boyun eğmek ve çağrısına uymakta ağır davranan da, geride kalan da olmadı.
Her şeyi düzeltip eğriliğini giderdi, sınırlarını tayin etti, kudretiyle aykırıları uzlaştırdı, yakınlık sebeplerini birleştirdi. Yarattıklarını sınır, miktar, tabiat, şekil ve duruş bakımından muhtelif cinslere ayırdı. Yarattıklarını sağlam bir şekilde inşa etti, onları iradesi üzere, yoktan var edip, ilk kez yarattı.
...O, göklerin alçak, yüksek ve geniş aralıklarını bir şeye asılı olmaksızın düzenledi, yarıklarını kapadı, onları birbirine kaynaştırdı. Buyruğuyla gökten inenlere ve yaratıkların amelleriyle göğe yükselenlere (meleklere) çıkış zorluğunu kolay kıldı.
Bir duman yığınıyken onu (göğü) çağırdı da bir araya gelip (çekim gücüyle) birbirini tuttular. Kapandıktan sonra kapalı kapılarını açtı (santrfuj kuvvetiyle aralarını açtı), yollarına parıl parıl parlayan yıldızlardan gözcüler dikti.
Onları boşlukta titrememeleri için kudretiyle kavradı. Emrine teslim olup durmalarını emretti. Güneşi gündüzleyin her şeyi aydınlatan, Ay'ı da parlaklığıyla gecenin karanlığını gideren bir ayet kıldı, ikisini de yerlerine yerleştirip yürüttü.
Seyirleri sırasında onlara konaklar tayin ederek, onlarla geceyle gündüzün ayrılmasını, seyirleriyle yılların sayılmasını, sayıların hesabının bilinmesini diledi de dileği yerine geldi.
Sonra bulundukları boşlukta hareket ettikleri yörüngeyi tayin etti. Göğü gizli/ışıklan zor görülen ve ışıkları göğü pırıl pırıl aydınlatan yıldızlarla bezedi. Gizlice dinleyenleri (şeytanları) parlak meteorlarla taradı. Yerinde sabit, gezegen, inen, çıkan, uğurlu ve uğursuz tüm yıldızlan emriyle musahhar kıldı.
...Sonra o münezzeh Allah, göklere yerleştirmek ve melekutunun yüce göğünü bayındır kılmak için meleklerden güzel bir topluluk yarattı. Onlarla fezasının genişliklerini ve açık yerlerini doldurdu, mukaddes dergâhtaki bu meleklerin yüksek tespih sesleri, geniş gökyüzünde, hicap perdeleri ve celal katında yankılanmaktadır.
Kulakları sağır eden o feryatların ardında, bakışları kendisine ulaşmaktan caydıran ışık katları bulunur ki, bakışlar onun sınırlarından geri dururlar.
Onları çeşitli şekillerde ve ölçülerde yaratmıştır, Kanatları vardır, O'nun gücünün yüceliğini teşbih ederler. O'nun eseri olan bir yaratığı kendilerine mal etmezler, yaratılışı O'nun zatına mahsusu olan tek bir şeyi O'nunla birlikte yarattıklarını iddia etmezler. "Bilakis onlar şerefli kullardır. Sözde O'ndan öne geçmezler. Ancak O'nun emriyle iş görürler."(Enbiya: 26-27)
Allah, onları vahyin eminleri olarak yaratmış, onlara peygamberleri için emir ve nehiy emanetleri yüklemiş ve onları kuşkulardan korumuştur.
Hiç birisi onun razı olduğu yoldan sapmaz. Onlara gerekli yardımı sağlamıştır. Kalplerine huşu, tevazu ve sekine hissettirmiştir. Onlara yüceliğini söyletmek için kolay kapılar açmış, tevhit nişanelerini gösteren apaçık meşaleler dikmiştir.
Günah yükleri onları ağırlaştırmamış, gece ve gündüzün peş peşe gelmesi onları ölüme doğru sevk etmemiştir. Kuşku kıvılcımları dal budaklarıyla, azimli imanlarını hedef almamıştır.
Zanlar, yakinlerinin köklerine nüfuz etmemiştir. Aralarında kin ateşi alevlenmemiştir. Şaşkınlık, benliklerindeki ilahi marifeti ve kalplerindeki Allah'ın büyüklük ve celal heybetini selbetmemiştir. Vesveseler, aralarında amacına erememiştir ki, kötülüğünü onların düşüncesi üzerinde deneyebilsin.
Onlardan yağmur yüklü bulutların büyük yalçın dağların ve şaşırtıcı karanlıkların yaratışında bulunanlar vardır. Ayakları alt zeminin sınırlarını aşmışları vardır ki, hava deliklerine konmuş beyaz bayrakları andırırlar, altlarında hoş bir esinti, belli bir noktaya kapatmıştır onları.
O'na ibadetle meşgul olmaları, onları başka şeylerle meşgul olmaktan alıkoymuştur. İmanın hakikatleri kendileriyle Hak marifeti arasında bir bağ kurmuştur.
Allah'a yakinleri onları her şeyden kesip koparmış, O'na yöneltmiştir. O'ndakileri isteyişleri, başkasındakileri isteyişe engel olmuştur. O'nu tanımanın tadını almışlar, sevgisini kana kana içmişlerdir. Kalplerinin her zerresi onu görmedikleri halde korkusuyla doludur.
Hep ibadet halinde olmaları, bellerini bükmüştür. Hep onu istemeleri, niyazlarını tüketmemiştir. Yüce makamları, huşu ipini boyunlarından çıkarmamıştır, kendilerini beğenip de geçmiş amellerini abartmamışlardır, Allah'ın azameti karşısında huşu içinde olmaları iyiliklerini büyük saymalarına neden olmamıştır, uzun süreli ibadetlerinde gevşekliğe kapılmamışlardır, rağbetleri azalmamış ve bundan dolayı da Allah'tan ümitlerini kesmemişlerdir.
O kadar münacatta bulunmalarına rağmen, dillerinin ucu (damakları) kurumaz. Meşgaleler, onlara sahip değildir ki yakarışları kesintiye uğrasın. Omuz omuza kulluk makamında saf tutmuşlardır. İşin kolayına kaçış, O'nun emirlerine uymada kusura sevk etmemiştir onları.
Dalgınlık körlüğü, ciddiyetlerinin kararlılığını aşmamıştır. Şehvetlerinin kurnazlığı, himmetlerine etki etmez. Arşın sahibini ihtiyaç günlerinin zahiresi olarak kabul etmişlerdir. İnsanlar Allah'tan yüz çevirince onlar sadece Allah'a rağbet eder, yönelirler, hiç bir zaman Allah'a ibadetlerine sona vermezler, Allah'ın emirlerine itaat şevklerini gevşetmezler, onları Allah'a itaati sevdiren şey kalplerinde duydukları sevgidir.
Asla Allah'tan korku ve ümitlerini kesmezler. Korku nedenleri ortadan kalkmamıştır ki ciddiyetlerinde gevşekliğe kapılsınlar. Tamahlar onları gafil avlamamıştır ki dünya telaşını ahiret işlerine tercih etsinler. Devam edecek Nehc'ul Belaga 91 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.