Ülkemizden askeri yollarla alınamayanlar siyasi ve hukuki yollarla alınıyor. Sade vatandaş belli bir aşamaya kadar olup bitenden habersiz bırakıldı. Boyalı basın, mütareke medyası insanımızı oyalama görevini yerine getirdi. Sağda veya solda görünen siyasiler de oyalama taktiğinde rollerini oynadılar. Ne zamana kadar; ta ki olup bitenler vatandaşımızın cebine dokunana kadar. Artık gelişmeler tabana kadar inmiştir, inmektedir.Gelinen noktada hedef saptırma taktikleri ile, oyalama taktikleri ile, yanlış bilgilendirme ile, milletin dikkatini farklı noktalara çekilmeye çalışılıyor. Halk bezgindir; işin kötü yanı, yaşadıkları, umutlarını da elinden almaktadır. Çünkü hep güvendiği dağlara kar yağmıştır. Yapılması gereken insanımızı bu konuda aydınlatmaktır. Durum ne kadar vahim olursa olsun, yine de çözümün adresi halkın kendisidir. Milli Mücadele yıllarında Atatürk Samsun'a çıkar. Havza'ya giderken yolda çift süren bir köylü ile arasında geçen konuşma manidardır. "- Hemşeri! Düşman Samsun'a asker çıkaracak. Belki buraların hepsini ele geçirecek. Sen ise rahat, toprağı sürüyorsun?- Paşa, Paşa! Sen ne diyorsun? Biz üç kardaştık, iki de oğul vardı. Yemen'de, Kafkas'ta, Çanakkale'de hepsi elden gitti. Bir ben kaldım. Ben de yarım adamım. Evde 8 öksüz ile yetim, üç dul kalmış kadın var. Hepsi benim sapanımın ucuna bakarlar. Şimdi benim vatanım da, yurdum da, aha şu tarlanın ucu. Düşman ora gelinceye dek benden hayır bekleme..."Anadolu insanı bitkindir, yorgundur. Dün savaşlarla yorulan halk, bugün siyasilerin manevraları ile yorulmuştur. Milliyetçi görünenlerle en milli konular, dincilerle de dini meseleler millet aleyhine saptırıldığı için yorulmuştur. ABD'ye, AB'ye verilen tavizlerle yorulmuştur. İşgalciler çok güçlü gösterildiği için yorulmuştur. Her geçen gün gelirinin azalması, giderinin artması ile yorulmuştur. İşini kaybettiği için yorulmuştur. Tarlasını ekemediği için, ürününü satamadığı için, sattığının karşılığını alamadığı için yorulmuştur. Kısacası yorgundur.Milli mücadele, yorgun halkla kazanılmıştı. Atatürk'ün liderliğinde halkın Kuvva-yı Milliye ruhunu kuşanmasıyla, işgal güçleri ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardı.İşte Prof. Dr. Haydar Baş'ın da yaptığı budur; kadrosuyla birlikte ayağında demir çarık, bütün vatandaşlarımızı kucaklamakla, uyandırmakla meşgul. Vatandaşın dertlerine derman olacak projelerini, hayata geçirebilmenin gayreti içerisinde. Önce birlik diyor; devletle milletin askerle sivilin birliği birliğini savunuyor. Anayasada yerini bulan Atatürk milliyetçiliğinin mücadelesini veriyor. Artık verilen mücadele ses getirmeye de başladı. Milletimiz asıl tehdidin bizzat kendine dönük olduğunu anlamaya başladı. Kim dost, kim değil görmeye başladı. Yani oyunlar bozulmaya başladı. Haydar hocayı bugüne kadar görmezden gelenler artık ona iftira atmaya başladılar, onu mağdur etmeye çalışıyorlar. Aynı anda, birden çok gazetede, adı çok duyulan yazarlar aralarında paslaşarak tetikçilik yapıyorlar. Yaklaşımları bulundukları ruh halini gösteriyor; panik içindeler. Bakın ne diyorlar Haydar Baş hakkında; 'maneviyatçı ve mukaddesatçı ve dahi milliyetçi' diyorlar, 'ulusalcı' diyorlar. İddia ettikleri suçun birinci ayağı bu, diğeri ise, misyonerlik faaliyetlerinin sıkı bir takipçisi olması; Fener Rum Patrikhanesi'nin ve Katolik Kilisesi'nin, Türkiye üzerinde hesapları olduğunu savunması. Sayın yazarlar, milletten ve devletten o kadar kopmuşlar ki devleti ve milleti savunmayı suç kabul ediyorlar. Bir başka ifade ile suçüstü yakalanıyorlar. Ne kadar çabalasalar da güneş balçıkla sıvanmaz. Artık milletimiz, vatanım dediği yurdum dediği tarlasının ucundaki işgali gördü.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- 1 Mayıs'ın ardındaki gerçek soru: Hangi sistem emekçiye umut olabilir? / 04.05.2025
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025