Yahudi kökenli bir yazarın İslam ülkeleri ve liderleriyle ilgili değerlendirmesi dikkat çekici? İsrail cenahından İslam ülkeleri nasıl görünüyor bu değerlendirmeden görebiliyorsunuz:
"Hangi ülkeden bahsedersek bahsedelim, bütün ülkelerin siyasileri ortak. Tabiri caizse 'kazığı' yiyen üzülen, sıkılan halk oluyor. Bunun üstünde olan liderlerin hepsi kendi menfaatlerinin peşindeler. Herkes kendi yerini, krallığını, tacını koruyor. Bunun arkasında çok 'para' var. Burada sıkıntı maddi menfaatlerdir?"
"12 tane Arap ülkesiyle yakında elçilik seviyesine gelecek ilişkiler tesis edilmiş durumdadır."
"Manşetlerden birisinde 'Katar, İsrail'e sert çıktı' diye yazıyordu. Yani ne kadar sert çıktı, ne yaptı? Katar ile İsrail'in ilişkisi şu anda herkesten daha iyi durumdadır. Yani ortada tiyatro oynanıyor. Çok büyük bir sahnede herkes bazı laflar ediyor."
"Türkiye-İsrail ilişkileri Kudüs üzerinden tekrardan bozulmaz. Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan ediyor. Diyorlar ki 'İsrail ile ilişkileri keselim?', 'Niye ona diyorsun? Trump'a desene ABD ile ilişkileri kesiyoruz diye'? Niye ABD'ye kızıp, İsrail'e kabadayılık yapıyorsun? Çünkü ABD'ye
söylemek kolay değil. İsrail'e söylersin, yarın vazgeçersin 'biz kardeşiz' dersin."
"İstanbul'da yapılacak İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı hangi otelde yapılacaksa o kazanacak. Türkiye'nin saygınlığı artacak, orada bir gövde gösterisi yapılacak. Komiğime giden olaylardan birisi Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun ''Biz gerekeni yapacağız'' açıklamasıydı. Bunun diplomasi diline tercümesi 'biz ne yapacağımıza henüz karar vermedik'tir. Gereken nedir yapılacak, kimse bilmiyor."
Yahudi yazarın bu ifadeleri başta da belirttiğimiz gibi, aynı zamanda İsrail'in bugünkü İslam dünyasına bakışıdır.
Söyler misiniz, böyle bilinen bir Türkiye'nin ya da başka bir İslam ülkesinin, bu ülkelerin liderlerinin, yetkililerinin İsrail'e ya da ABD'ye karşı bir caydırıcılığı olabilir mi? Bilakis, böyle bir İslam dünyası tablosu İsrail'e her türlü zulüm ve işgal için cesaret veriyor.
Bilmem izlediniz mi ama tavsiye ederim, İskoçya'nın İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesini anlatan başrolünü Mel Gibson'ın oynadığı "Braveheart" isimli meşhur bir film var. İskoçlar birçok yerde İngilizlere karşı başarı elde ediyorlar. İngiliz Kral, İskoçlarla görüşüp pazarlık yapması için bir elçi gönderme kararı alıyor. Prens olan oğlunu gönderecek ama prenste hiç lider özelliği yok ve şöyle diyor: "Eğer seni gönderirsem, İskoçlar cesaret bulup tüm İngiltere'yi işgal etmeye kalkışabilir." Ve daha delikanlı olan gelinini gönderiyor.
Maalesef İslam ülkelerinin liderleri de bu İngiliz prens gibi? Ne yaparlarsa yapsınlar, İsrail ve arkasındaki ABD cesaret buluyor. Yukarıda Yahudi yazarın anlattığı gibi?
Perde önünde, iç politikaya yönelik ABD'yi, İsrail'i kınıyorlar, "Kudüs kırmızıçizgimizdir" diyorlar, İsrail'le ilikişkileri askıya alacaklarını söylüyorlar, "İsrail terör devletidir" diyorlar, "Trump'ın Kudüs kararı yok hükmündedir" diyorlar, diyorlar, diyorlar ama sadece bu kadar?
Eğer siyasilerimiz İsrail ile ilgili söylediklerinde samimilerse, eğer gerçekten İsrail'in bir terör devleti olduğunu kabul ediyorlarsa aşağıda ifade edeceğim pratik adımları atmak zorundadırlar:
İsrail lobilerinin verdiği cesaret madalyaları geri iade edilmelidir.
Büyük İsrail Projesi hedefli Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanlığı derhal bırakılmalı ve BOP'un gerçek ve yıkıcı amacı doğru bir şekilde halka ilan edilmelidir. Bu kapsamda İsrail'in ekmeğine yağ süren İncirlik Üssü ve de diğer ABD-NATO üsleri kapatılmalıdır.
İsrail'le diplomatik ilişkiler sözde değil, gerçekten durdurulmalıdır.
Malatya Kürecik'te bulunan ve şu ana kadar sadece İsrail'in kullandığı, İsrail savunma sistemi olan Demir Kubbe'ye entegre radar üssü derhal kapatılmalıdır.
İsrail'le Erbakan döneminde imzalanan ve hala devam eden içinde istihbarat, ticari, ekonomik, askeri işbirlikleri barındıran 19 anlaşma acilen fesh edilmelidir.
İsrail'den tohum ithalatı durdurulmalıdır.
Filistin halkının en büyük savunucusu olan Esad yönetimiyle yeniden masaya oturulmalıdır.
İsrail'i kuran ailelerin bastığı ve dünyaya sürdüğü Doların tercümesi parayı kullanmaktan vazgeçilmelidir. Borç alan emir alır, dolayısıyla borç alınmamalıdır.
İsrail şirketlerine ya da İsrail kökenlilere satılan kamu şirketleri, maden sahaları ya da gayrimenkuller acilen geri alınmalıdır?
Daha birçok madde sayılabilir ama bunların 2-3 tanesini de uygulamak "samimi bir başlangıç" için önemlidir. Bir "terör devleti" ile bu kadar ilişki pek doğru olmasa gerek. Ama şimdiden söyleyelim, bunları hayata geçirebilmek, dün Atatürk gibi bugün de Prof. Dr. Haydar Baş gibi tam bağımsız bir karaktere sahip olmayı gerektirir.
Dün bu karakterle Atatürk, Milli İktisat Kongresi'ni yapmış ve milli hamlelerle Türkiye'yi güçlü, etkin ve örnek bir devlet haline getirmiştir. Bugün de Prof. Dr. Baş, Milli Ekonomi Modeli'yle esaret altında bulunan ülkelere bağımsızlığın ve güçlü olmanın formüllerini sunmaktadır, BRICS kapsamında 4 milyar insan bu çözümlerden istifade etmektedir.
Dün bu karakterle Atatürk, Peygamberin son arzusu olan İslam coğrafyasından Hıristiyan ve Yahudilerin çıkartılmasını hayata geçirmeye hazırlanıyordu, İsrail devletinin kurulmasına da asla müsaade etmedi.
Bugün de Prof. Dr. Baş, aynı karakterle, "İşlenen cinayete ümmetin tamamı tek vücut olarak karşı olmalı ve Mescid-i Aksa'yı Müslümanların başkenti ilan etmelidir" tarihi formülünü önümüze koymaktadır. Ve bugün emperyalist İsrail ve ABD'ye verilecek en güzel, en hukuki, en pratik, hemen uygulanması gereken çözüm de budur.
"Hangi ülkeden bahsedersek bahsedelim, bütün ülkelerin siyasileri ortak. Tabiri caizse 'kazığı' yiyen üzülen, sıkılan halk oluyor. Bunun üstünde olan liderlerin hepsi kendi menfaatlerinin peşindeler. Herkes kendi yerini, krallığını, tacını koruyor. Bunun arkasında çok 'para' var. Burada sıkıntı maddi menfaatlerdir?"
"12 tane Arap ülkesiyle yakında elçilik seviyesine gelecek ilişkiler tesis edilmiş durumdadır."
"Manşetlerden birisinde 'Katar, İsrail'e sert çıktı' diye yazıyordu. Yani ne kadar sert çıktı, ne yaptı? Katar ile İsrail'in ilişkisi şu anda herkesten daha iyi durumdadır. Yani ortada tiyatro oynanıyor. Çok büyük bir sahnede herkes bazı laflar ediyor."
"Türkiye-İsrail ilişkileri Kudüs üzerinden tekrardan bozulmaz. Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan ediyor. Diyorlar ki 'İsrail ile ilişkileri keselim?', 'Niye ona diyorsun? Trump'a desene ABD ile ilişkileri kesiyoruz diye'? Niye ABD'ye kızıp, İsrail'e kabadayılık yapıyorsun? Çünkü ABD'ye
söylemek kolay değil. İsrail'e söylersin, yarın vazgeçersin 'biz kardeşiz' dersin."
"İstanbul'da yapılacak İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı hangi otelde yapılacaksa o kazanacak. Türkiye'nin saygınlığı artacak, orada bir gövde gösterisi yapılacak. Komiğime giden olaylardan birisi Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun ''Biz gerekeni yapacağız'' açıklamasıydı. Bunun diplomasi diline tercümesi 'biz ne yapacağımıza henüz karar vermedik'tir. Gereken nedir yapılacak, kimse bilmiyor."
Yahudi yazarın bu ifadeleri başta da belirttiğimiz gibi, aynı zamanda İsrail'in bugünkü İslam dünyasına bakışıdır.
Söyler misiniz, böyle bilinen bir Türkiye'nin ya da başka bir İslam ülkesinin, bu ülkelerin liderlerinin, yetkililerinin İsrail'e ya da ABD'ye karşı bir caydırıcılığı olabilir mi? Bilakis, böyle bir İslam dünyası tablosu İsrail'e her türlü zulüm ve işgal için cesaret veriyor.
Bilmem izlediniz mi ama tavsiye ederim, İskoçya'nın İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesini anlatan başrolünü Mel Gibson'ın oynadığı "Braveheart" isimli meşhur bir film var. İskoçlar birçok yerde İngilizlere karşı başarı elde ediyorlar. İngiliz Kral, İskoçlarla görüşüp pazarlık yapması için bir elçi gönderme kararı alıyor. Prens olan oğlunu gönderecek ama prenste hiç lider özelliği yok ve şöyle diyor: "Eğer seni gönderirsem, İskoçlar cesaret bulup tüm İngiltere'yi işgal etmeye kalkışabilir." Ve daha delikanlı olan gelinini gönderiyor.
Maalesef İslam ülkelerinin liderleri de bu İngiliz prens gibi? Ne yaparlarsa yapsınlar, İsrail ve arkasındaki ABD cesaret buluyor. Yukarıda Yahudi yazarın anlattığı gibi?
Perde önünde, iç politikaya yönelik ABD'yi, İsrail'i kınıyorlar, "Kudüs kırmızıçizgimizdir" diyorlar, İsrail'le ilikişkileri askıya alacaklarını söylüyorlar, "İsrail terör devletidir" diyorlar, "Trump'ın Kudüs kararı yok hükmündedir" diyorlar, diyorlar, diyorlar ama sadece bu kadar?
Eğer siyasilerimiz İsrail ile ilgili söylediklerinde samimilerse, eğer gerçekten İsrail'in bir terör devleti olduğunu kabul ediyorlarsa aşağıda ifade edeceğim pratik adımları atmak zorundadırlar:
İsrail lobilerinin verdiği cesaret madalyaları geri iade edilmelidir.
Büyük İsrail Projesi hedefli Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanlığı derhal bırakılmalı ve BOP'un gerçek ve yıkıcı amacı doğru bir şekilde halka ilan edilmelidir. Bu kapsamda İsrail'in ekmeğine yağ süren İncirlik Üssü ve de diğer ABD-NATO üsleri kapatılmalıdır.
İsrail'le diplomatik ilişkiler sözde değil, gerçekten durdurulmalıdır.
Malatya Kürecik'te bulunan ve şu ana kadar sadece İsrail'in kullandığı, İsrail savunma sistemi olan Demir Kubbe'ye entegre radar üssü derhal kapatılmalıdır.
İsrail'le Erbakan döneminde imzalanan ve hala devam eden içinde istihbarat, ticari, ekonomik, askeri işbirlikleri barındıran 19 anlaşma acilen fesh edilmelidir.
İsrail'den tohum ithalatı durdurulmalıdır.
Filistin halkının en büyük savunucusu olan Esad yönetimiyle yeniden masaya oturulmalıdır.
İsrail'i kuran ailelerin bastığı ve dünyaya sürdüğü Doların tercümesi parayı kullanmaktan vazgeçilmelidir. Borç alan emir alır, dolayısıyla borç alınmamalıdır.
İsrail şirketlerine ya da İsrail kökenlilere satılan kamu şirketleri, maden sahaları ya da gayrimenkuller acilen geri alınmalıdır?
Daha birçok madde sayılabilir ama bunların 2-3 tanesini de uygulamak "samimi bir başlangıç" için önemlidir. Bir "terör devleti" ile bu kadar ilişki pek doğru olmasa gerek. Ama şimdiden söyleyelim, bunları hayata geçirebilmek, dün Atatürk gibi bugün de Prof. Dr. Haydar Baş gibi tam bağımsız bir karaktere sahip olmayı gerektirir.
Dün bu karakterle Atatürk, Milli İktisat Kongresi'ni yapmış ve milli hamlelerle Türkiye'yi güçlü, etkin ve örnek bir devlet haline getirmiştir. Bugün de Prof. Dr. Baş, Milli Ekonomi Modeli'yle esaret altında bulunan ülkelere bağımsızlığın ve güçlü olmanın formüllerini sunmaktadır, BRICS kapsamında 4 milyar insan bu çözümlerden istifade etmektedir.
Dün bu karakterle Atatürk, Peygamberin son arzusu olan İslam coğrafyasından Hıristiyan ve Yahudilerin çıkartılmasını hayata geçirmeye hazırlanıyordu, İsrail devletinin kurulmasına da asla müsaade etmedi.
Bugün de Prof. Dr. Baş, aynı karakterle, "İşlenen cinayete ümmetin tamamı tek vücut olarak karşı olmalı ve Mescid-i Aksa'yı Müslümanların başkenti ilan etmelidir" tarihi formülünü önümüze koymaktadır. Ve bugün emperyalist İsrail ve ABD'ye verilecek en güzel, en hukuki, en pratik, hemen uygulanması gereken çözüm de budur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025