Artık terörle yatıp, terörle kalkıyoruz. Terör sadece dağlarda değil, şehir merkezlerinde; sadece güneydoğuda değil, Ankara'nın kalbi Kızılay'da, İstanbul'un kalbi Sultanahmet'te?
Ve buna hala "istikrar" deniliyor ki; ne garabet bir durum, ne inatçı körlük, ne büyük vurdumduymazlık? AKP'ye yakın yazarlar bile artık terörün sıradanlaştığını itiraf ediyorlar. Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Ankara'nın merkezinde yaşanan terör eylemi sonrası NTV canlı yayında "Evet canımız acıyor ama bir süre terörle yaşamaya alışmamız gerekiyor" yorumunu yapıyor. Yani bugün artık istikrarın adı "terör" oldu.
AKP iktidarından önce sadece güneydoğumuzun dağlarında terör vardı; Saddam'ın da sınır ötesi operasyonlara izin vermesiyle yapılan operasyonlarla terör sıfır noktasına kadar inmişti. AKP iktidara geldikten hemen sonra 2003 yılında Türkiye'nin hava ve kara sahaları ABD'nin Irak işgaline açıldı, Saddam devrildi ve Irak'a yerleşen ABD ve de Irak'ın kuzeyinde oluşan Barzani yönetimi sayesinde PKK yeniden güçlendi.
AKP hükümeti sayesinde PKK hem Irak'ın kuzeyinde kendisine daha güçlü bir zemin buldu, hem de çözüm süreci adı altında başlatılan süreçle Türkiye'de önce dağlara ardından da şehirlere inme fırsatı buldu. Bu gerçeği AKP hükümetinin yetkilileri de birçok kez itiraf ettiler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çözüm Süreci'ni bunlar (PKK) adeta Güneydoğu'da, kesmen Doğu'da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar" demişti. Buradan anlaşılıyor ki, bugün patlayan bombalar, kullanılan uzun namlulu silahlar, terörle müzakere anlamına gelen çözüm sürecinde Türkiye'ye yerleşmiş. Tamam, stoklayanlar suçlu da, buna göz yumanlar hiç suçlu değiller mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan başka bir açıklamasında, "Çözüm süreci içerisinde valilerimiz verdiğimiz talimatlar doğrultusunda operasyonlara girmiyordu" ifadesini kullanmıştı.
Bizler AKP iktidarı döneminde güvenlik güçlerinin eli kolu bağlandı derken iftira atmıyoruz, Sayın Cumhurbaşkanı bunu söylüyor.
Bir dönem hükümet sözcülüğü yapan eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise şu itiraflarda bulunmuştu: "Üzerinde silah olan PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, askerlere el sallıyorlardı, asker de onlara bir şey yapmıyordu. Bizi aldatmış kabul edebilirler, biz kendimiz aldanmadık, her şeyden haberimiz vardı."
Terör bir ülkede bu kadar müsamaha görürse, siz söyleyin, dağdan şehre inmesi normal değil mi? Üstelik "Her şeyden haberimiz vardı" demek, bugünkü terör tablosunu oluşturan yığınaklardan ve yerleşimlerden de haberimiz vardı anlamı taşımıyor mu?
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun konuyla ilgili şu açıklamaları da kayda değerdi: "PKK bütün bölgeyi, iş adamlarını haraca bağladı, vergi daireleri kurdu, asayiş birimleri kurdu, kimlik kontrolleri yaptı, mahkemeler kurdu. Çözüm sürecinde bölgede paralel devlet gibi yapılandı. Hükümet ne yaptı? Hükümet defalarca yasa çıkardı, operasyonları durdurdu."
Bir siyasi irade düşünün ki, bir taraftan "yargı"yı, bir taraftan "yasama"yı, bir taraftan MGK'yı, kontrol altına alıp bütün güçleri kendinde toplarken, diğer taraftan da mücadele etmesi gereken terörle müzakere masasına oturur, onunla yeni anayasa pazarlığı yapar, onun silah stoklamasına göz yumar ve ona karşı yapılacak operasyonları durdurursa, bugün yaşadığımız tabloyla karşılaşmamız gayet doğal olmaz mı?
Başbakan Davutoğlu, 37 kişinin hayatını kaybettiği Ankara'daki terör eyleminden sonra Türkiye'nin ülkeyi hedef alan hain odakları en ağır şekilde cezalandıracağını söyledi, Sayın Cumhurbaşkanımız da "Vatandaşlarımız endişe etmesin, devletimizin tüm kurumlarının milletimizle işbirliği içinde yürüttüğü terörle mücadele mutlaka başarıyla neticelenecek, terör dize getirilecektir" ifadelerini kullandı.
Demezler mi ki, Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı bu mücadeleyi, terör bu kadar palazlanmamışken dün niye yapmadınız? Ki sizleri ve bu kadar itiraf ettiğiniz yanlışınıza rağmen hala sizlerin peşinde koşan milletimizi, ayıktırma adına uyaran da vardı. Bağımsız Türkiye Partisi Genel başkanı Prof. Dr. Haydar Baş?
Sayın Baş, "Çözüm sürecinde AKP masaya oturdu ve Türkiye'nin barışını, Anayasasını konuşuyor. Bu Türkiye'yi bölünmeye götürecek sürecin başlangıcıdır. O halde bu anayasal bir suçtur. Bu süreç toplumda barışı değil, çatışma ortamını çıkaracaktır. Barış derken bir de bakacağız ki, herkes silahı beline koymuş, mahalleleri, sokakları pay etmeye başlamış" demişti. (17 Mart 2013, Ankara)
Ve şunu da unutmayalım ki, bugün ülkemizde yaşananlar artık basit bir PKK terörü de değil, Sayın Baş'ın ikaz ettiği gibi, Kobani'de yaşanan Büyük İsrail sürecinin bir genişlemesi?
AKP hükümetinin dost ve kardeş gördüğü Yahudi Barzani bakın Türkiye'yi de hedef alarak ne diyor: "Ne İran'a gidip bir şey derim, ne de Ankara'ya gidip onların gönlüne göre konuşurum. Amerika'da da söyledim, biz sadece kendi davamızın sahibiyiz. Bağımsızlık için ya bu kez hepimiz yok olacağız ya da kanımız pahasına başaracağız"
Ve Barzani'nin bahsettiği bu mücadele sadece Irak'ın kuzeyini kapsamıyor elbette?
Ülkemizdeki yaşananları da bu kapsamda değerlendirmezsek doğru bir sonuca ulaşamayız.
Ve buna hala "istikrar" deniliyor ki; ne garabet bir durum, ne inatçı körlük, ne büyük vurdumduymazlık? AKP'ye yakın yazarlar bile artık terörün sıradanlaştığını itiraf ediyorlar. Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Ankara'nın merkezinde yaşanan terör eylemi sonrası NTV canlı yayında "Evet canımız acıyor ama bir süre terörle yaşamaya alışmamız gerekiyor" yorumunu yapıyor. Yani bugün artık istikrarın adı "terör" oldu.
AKP iktidarından önce sadece güneydoğumuzun dağlarında terör vardı; Saddam'ın da sınır ötesi operasyonlara izin vermesiyle yapılan operasyonlarla terör sıfır noktasına kadar inmişti. AKP iktidara geldikten hemen sonra 2003 yılında Türkiye'nin hava ve kara sahaları ABD'nin Irak işgaline açıldı, Saddam devrildi ve Irak'a yerleşen ABD ve de Irak'ın kuzeyinde oluşan Barzani yönetimi sayesinde PKK yeniden güçlendi.
AKP hükümeti sayesinde PKK hem Irak'ın kuzeyinde kendisine daha güçlü bir zemin buldu, hem de çözüm süreci adı altında başlatılan süreçle Türkiye'de önce dağlara ardından da şehirlere inme fırsatı buldu. Bu gerçeği AKP hükümetinin yetkilileri de birçok kez itiraf ettiler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çözüm Süreci'ni bunlar (PKK) adeta Güneydoğu'da, kesmen Doğu'da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar" demişti. Buradan anlaşılıyor ki, bugün patlayan bombalar, kullanılan uzun namlulu silahlar, terörle müzakere anlamına gelen çözüm sürecinde Türkiye'ye yerleşmiş. Tamam, stoklayanlar suçlu da, buna göz yumanlar hiç suçlu değiller mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan başka bir açıklamasında, "Çözüm süreci içerisinde valilerimiz verdiğimiz talimatlar doğrultusunda operasyonlara girmiyordu" ifadesini kullanmıştı.
Bizler AKP iktidarı döneminde güvenlik güçlerinin eli kolu bağlandı derken iftira atmıyoruz, Sayın Cumhurbaşkanı bunu söylüyor.
Bir dönem hükümet sözcülüğü yapan eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise şu itiraflarda bulunmuştu: "Üzerinde silah olan PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, askerlere el sallıyorlardı, asker de onlara bir şey yapmıyordu. Bizi aldatmış kabul edebilirler, biz kendimiz aldanmadık, her şeyden haberimiz vardı."
Terör bir ülkede bu kadar müsamaha görürse, siz söyleyin, dağdan şehre inmesi normal değil mi? Üstelik "Her şeyden haberimiz vardı" demek, bugünkü terör tablosunu oluşturan yığınaklardan ve yerleşimlerden de haberimiz vardı anlamı taşımıyor mu?
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun konuyla ilgili şu açıklamaları da kayda değerdi: "PKK bütün bölgeyi, iş adamlarını haraca bağladı, vergi daireleri kurdu, asayiş birimleri kurdu, kimlik kontrolleri yaptı, mahkemeler kurdu. Çözüm sürecinde bölgede paralel devlet gibi yapılandı. Hükümet ne yaptı? Hükümet defalarca yasa çıkardı, operasyonları durdurdu."
Bir siyasi irade düşünün ki, bir taraftan "yargı"yı, bir taraftan "yasama"yı, bir taraftan MGK'yı, kontrol altına alıp bütün güçleri kendinde toplarken, diğer taraftan da mücadele etmesi gereken terörle müzakere masasına oturur, onunla yeni anayasa pazarlığı yapar, onun silah stoklamasına göz yumar ve ona karşı yapılacak operasyonları durdurursa, bugün yaşadığımız tabloyla karşılaşmamız gayet doğal olmaz mı?
Başbakan Davutoğlu, 37 kişinin hayatını kaybettiği Ankara'daki terör eyleminden sonra Türkiye'nin ülkeyi hedef alan hain odakları en ağır şekilde cezalandıracağını söyledi, Sayın Cumhurbaşkanımız da "Vatandaşlarımız endişe etmesin, devletimizin tüm kurumlarının milletimizle işbirliği içinde yürüttüğü terörle mücadele mutlaka başarıyla neticelenecek, terör dize getirilecektir" ifadelerini kullandı.
Demezler mi ki, Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı bu mücadeleyi, terör bu kadar palazlanmamışken dün niye yapmadınız? Ki sizleri ve bu kadar itiraf ettiğiniz yanlışınıza rağmen hala sizlerin peşinde koşan milletimizi, ayıktırma adına uyaran da vardı. Bağımsız Türkiye Partisi Genel başkanı Prof. Dr. Haydar Baş?
Sayın Baş, "Çözüm sürecinde AKP masaya oturdu ve Türkiye'nin barışını, Anayasasını konuşuyor. Bu Türkiye'yi bölünmeye götürecek sürecin başlangıcıdır. O halde bu anayasal bir suçtur. Bu süreç toplumda barışı değil, çatışma ortamını çıkaracaktır. Barış derken bir de bakacağız ki, herkes silahı beline koymuş, mahalleleri, sokakları pay etmeye başlamış" demişti. (17 Mart 2013, Ankara)
Ve şunu da unutmayalım ki, bugün ülkemizde yaşananlar artık basit bir PKK terörü de değil, Sayın Baş'ın ikaz ettiği gibi, Kobani'de yaşanan Büyük İsrail sürecinin bir genişlemesi?
AKP hükümetinin dost ve kardeş gördüğü Yahudi Barzani bakın Türkiye'yi de hedef alarak ne diyor: "Ne İran'a gidip bir şey derim, ne de Ankara'ya gidip onların gönlüne göre konuşurum. Amerika'da da söyledim, biz sadece kendi davamızın sahibiyiz. Bağımsızlık için ya bu kez hepimiz yok olacağız ya da kanımız pahasına başaracağız"
Ve Barzani'nin bahsettiği bu mücadele sadece Irak'ın kuzeyini kapsamıyor elbette?
Ülkemizdeki yaşananları da bu kapsamda değerlendirmezsek doğru bir sonuca ulaşamayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Dar gelirlinin talebini baskılamak, gelir adaletsizliğini körüklüyor / 27.12.2025
- Asgari ücret kimseyi memnun etmedi / 26.12.2025
- Libya uçağı düştü mü, düşürüldü mü? Zamanlama manidar / 25.12.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinde raporlar sadece formalite mi? / 24.12.2025
- Deprem mağdurlarının 11. Yargı Paketi'ne itirazı dikkate alınmalı / 23.12.2025
- Ülkemizde çürümüşlük kurumsallaştı! / 20.12.2025
- Şara yönetimi, SDG’nin özerkliğini ‘resmen’ tanıdı / 19.12.2025
- Enflasyon oluşturmadan asgari ücrete gerekli zam yapılabilir / 18.12.2025
- SDG'nin entegrasyonu bize anlatıldığı gibi değil / 17.12.2025
- Teröristbaşı Öcalan’ın talepleri neden gizleniyor? / 16.12.2025
- Asgari ücret kimseyi memnun etmedi / 26.12.2025
- Libya uçağı düştü mü, düşürüldü mü? Zamanlama manidar / 25.12.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinde raporlar sadece formalite mi? / 24.12.2025
- Deprem mağdurlarının 11. Yargı Paketi'ne itirazı dikkate alınmalı / 23.12.2025
- Ülkemizde çürümüşlük kurumsallaştı! / 20.12.2025
- Şara yönetimi, SDG’nin özerkliğini ‘resmen’ tanıdı / 19.12.2025
- Enflasyon oluşturmadan asgari ücrete gerekli zam yapılabilir / 18.12.2025
- SDG'nin entegrasyonu bize anlatıldığı gibi değil / 17.12.2025
- Teröristbaşı Öcalan’ın talepleri neden gizleniyor? / 16.12.2025




























































































