Kâbe'yi, Peygamber Efendimiz (s.a.a) dünyaya teşrif etmeden önce yıkmak için zamanın en büyük ordusuyla gelen olmuş ama Allah Teâlâ buna müsaade etmemişti. (Ebrehe ve Fil Suresi)
Amma! Peygamberimizden, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in şahadetlerinden sonra Mekke ve Medine yağmalanmış, Kâbe yakılmıştır. Bu vahşet İslam tarihi açısından acı ve utanç verici aynı zamanda bizlere de çok büyük bir ders niteliğindedir.
İmam Hüseyin (a.s.) Kerbela'da şehit edildi. Müslümanlardan (çok azı hariç) hiçbir tepki gelmedi. İmam Hüseyin'in mübarek başı Şam'a getirildi. Müslümanların gözü önünde Yezid'in önüne konuldu. Müslümanlardan yine ses çıkmadı.
Müslümanların zulme karşı bu sessizliği, kabullenmesinin bedeli hem maddi, hem de manevi olarak çok ağır oldu.
Kerbela'da tarihin en büyük dehşet ve zulmünü yaşayan Hz. Fatıma ve Ali'nin kızı, İmam Hüseyin'in kardeşi Hz. Zeynep (a.s) bu sürecin akabinde Medine'ye geldi. Hz. Zeyneb'in ilim ve belagatiyle yaptığı konuşmalar halkı uyandırmaya başladı.
Tabi Medine'deki gelişmeleri haber alan Yezid bunun önüne geçmeye çalıştı. Bu amaçla Şam'a gelen bazı sahabe çocuklarını ağırladı, yedirdi, içirdi. Tabiinden olan bu kişiler Medine'ye dönünce halka, 'Yezid'in içki içtiğini, çalgıyla meşgul olduğunu, köpeklerle oynaştığını, dinle hiçbir ilgisi bulunmadığını' anlattılar. Halk, Yezid'in valisini Medine'den sürdü.
Yezid, büyük bir ordu hazırlayarak başına, Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt'ine duyduğu kin ile tanınmış Müslim b. Ukbe'yi geçirdi.
Bu zulüm ordusu üç gün boyunca Medine'yi yağmaladı, binden fazla Müslüman kadına tecavüz edildi, 10 binden fazla Müslüman katledildi.
Bu katliamdan sonra o günün sözde âlimleri, "Kerbela vahşeti için değil ama bu vahşet için Yezid'e lanet edilmesini caizdir" dediler. (Bugünkülerle ne kadar benzeşiyorlar değil mi?)
Yezid, kana, vahşete doymamıştı. Kâbe'ye yöneldi. Mekke kuşatıldı ve mancınıklarla şehir ateş altına alındı. Mekke yanıyordu, Kâbe yanıyordu.
Kuşatma devam ederken melun Yezid geberdi. Siyasi istikrarsızlık başladı. Müslümanlar arasında iktidar tartışmaları başladı. Muaviye ve Mervan'ın kısa süren iktidarlarının ardından Emevi tahtına Abdülmelik oturdu.
Abdülmelik, siyasi otoritesini kabul ettirmek için tarihin en vahşi kişilerinden biri olan Haccac b. Yusuf'u komutan yapıp ikinci kez Mekke'ye gönderdi.
Mekke aylarca kuşatma altında kaldı. Yiyecek tükendi. Hatta Müslümanlar, Haccac'ın hakaret maksadıyla mancınıklarla attığı köpek leşlerini yemek zorunda kaldılar. Mekke ve Kâbe bir kez daha talan edildi ve Müslümanlar basiretsizliklerinin bedelini bir kez daha ağır ödediler.
Evet, bu katliamlar, yağmalar bir bedel içindi. Hangi bedel, diyecek olursanız, "Size iki ağır emanet bırakıyorum? Biri Kur'an diğeri Ehl-i Beyt'imdir?" hadisindeki emanetlere sahip çıkmamanın bedelidir.
Maide 67 ve Gadir Hum'da verilen sözlerin tutulmamasının bedelidir.
Sakife'nin bedelidir.
İmam Ali ve İmam Hasan'ın şehadetlerinden sonraki duruşlarının bedelidir.
Kerbela'nın bedelidir.
Mescid-i Aksa'ya geçelim?
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın, 24 Temmuz tarihli yazısının başlığı; "Filistin davasının gerçek sahibi kim?" şeklindeydi.
İman eden her Müslüman için bu sorunun cevabı tek ve nettir; Benim, sensin, inandım, diyen bütün Müslümanlardır.
Çünkü Mescid-i Aksa ve çevresini yani Kudüs'ü, Filistin'i Allah-u Teâlâ bizzat kutsal kılmıştır. "Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsra, 1)
Ama ne hazindir ki, dünkü Müslümanlar, Allah Resûlü'nün iki emanetine nasıl sahip çıkılmadıysa, Gadir-i Hum'da verilen sözlere nasıl uyulmadıysa, Kırtas olayındaki vasiyete nasıl uyulmadıysa, emanet, ehline yani hilafet İmam Ali'ye nasıl verilmediyse, İmam Hasan nasıl ki, az bir dünyalık karşılığı yalnız bırakıldıysa, İmam Hüseyin'in katli nasıl kabullendirildiyse bugünkü Müslümanlar da Mescid-i Aksa'ya, Kudüs'e, Filistin'e sahip çıkmadı.
Dünkü Müslümanların bu ilahi hakikatlere sahip çıkmamalarının bedelini nasıl ödediğini yukarıda kısaca yazdım.
Bugünkü Müslümanların ilahi hakikatlere olan duyarsızlığının bedelini ise sadece Filistin çekmiyor. Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Mısır, Türkiye yani tüm İslam coğrafyası, bütün Müslümanlar çekiyor.
Aynen Harre vahşetinde olduğu gibi Müslümanlar, Müslümanları katlediyor, ırzına geçiyor, mallarını yağmalıyor.
Birbirlerine devlet bazında en keskin dişlerini gösteren İslam Devletlerinin yöneticileri, Allah'ın kutsal saydığı Mescid'i Aksa'ya, bin Kâbe'den daha kıymetli olan bir müminin katledilmesine hem de İsrail tarafından, Yahudiler tarafından katledilmesine ses çıkarmıyor.
Bu zillettir ve bedelini tüm İslam coğrafyası ödeyecektir.
Amma! Peygamberimizden, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in şahadetlerinden sonra Mekke ve Medine yağmalanmış, Kâbe yakılmıştır. Bu vahşet İslam tarihi açısından acı ve utanç verici aynı zamanda bizlere de çok büyük bir ders niteliğindedir.
İmam Hüseyin (a.s.) Kerbela'da şehit edildi. Müslümanlardan (çok azı hariç) hiçbir tepki gelmedi. İmam Hüseyin'in mübarek başı Şam'a getirildi. Müslümanların gözü önünde Yezid'in önüne konuldu. Müslümanlardan yine ses çıkmadı.
Müslümanların zulme karşı bu sessizliği, kabullenmesinin bedeli hem maddi, hem de manevi olarak çok ağır oldu.
Kerbela'da tarihin en büyük dehşet ve zulmünü yaşayan Hz. Fatıma ve Ali'nin kızı, İmam Hüseyin'in kardeşi Hz. Zeynep (a.s) bu sürecin akabinde Medine'ye geldi. Hz. Zeyneb'in ilim ve belagatiyle yaptığı konuşmalar halkı uyandırmaya başladı.
Tabi Medine'deki gelişmeleri haber alan Yezid bunun önüne geçmeye çalıştı. Bu amaçla Şam'a gelen bazı sahabe çocuklarını ağırladı, yedirdi, içirdi. Tabiinden olan bu kişiler Medine'ye dönünce halka, 'Yezid'in içki içtiğini, çalgıyla meşgul olduğunu, köpeklerle oynaştığını, dinle hiçbir ilgisi bulunmadığını' anlattılar. Halk, Yezid'in valisini Medine'den sürdü.
Yezid, büyük bir ordu hazırlayarak başına, Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt'ine duyduğu kin ile tanınmış Müslim b. Ukbe'yi geçirdi.
Bu zulüm ordusu üç gün boyunca Medine'yi yağmaladı, binden fazla Müslüman kadına tecavüz edildi, 10 binden fazla Müslüman katledildi.
Bu katliamdan sonra o günün sözde âlimleri, "Kerbela vahşeti için değil ama bu vahşet için Yezid'e lanet edilmesini caizdir" dediler. (Bugünkülerle ne kadar benzeşiyorlar değil mi?)
Yezid, kana, vahşete doymamıştı. Kâbe'ye yöneldi. Mekke kuşatıldı ve mancınıklarla şehir ateş altına alındı. Mekke yanıyordu, Kâbe yanıyordu.
Kuşatma devam ederken melun Yezid geberdi. Siyasi istikrarsızlık başladı. Müslümanlar arasında iktidar tartışmaları başladı. Muaviye ve Mervan'ın kısa süren iktidarlarının ardından Emevi tahtına Abdülmelik oturdu.
Abdülmelik, siyasi otoritesini kabul ettirmek için tarihin en vahşi kişilerinden biri olan Haccac b. Yusuf'u komutan yapıp ikinci kez Mekke'ye gönderdi.
Mekke aylarca kuşatma altında kaldı. Yiyecek tükendi. Hatta Müslümanlar, Haccac'ın hakaret maksadıyla mancınıklarla attığı köpek leşlerini yemek zorunda kaldılar. Mekke ve Kâbe bir kez daha talan edildi ve Müslümanlar basiretsizliklerinin bedelini bir kez daha ağır ödediler.
Evet, bu katliamlar, yağmalar bir bedel içindi. Hangi bedel, diyecek olursanız, "Size iki ağır emanet bırakıyorum? Biri Kur'an diğeri Ehl-i Beyt'imdir?" hadisindeki emanetlere sahip çıkmamanın bedelidir.
Maide 67 ve Gadir Hum'da verilen sözlerin tutulmamasının bedelidir.
Sakife'nin bedelidir.
İmam Ali ve İmam Hasan'ın şehadetlerinden sonraki duruşlarının bedelidir.
Kerbela'nın bedelidir.
Mescid-i Aksa'ya geçelim?
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın, 24 Temmuz tarihli yazısının başlığı; "Filistin davasının gerçek sahibi kim?" şeklindeydi.
İman eden her Müslüman için bu sorunun cevabı tek ve nettir; Benim, sensin, inandım, diyen bütün Müslümanlardır.
Çünkü Mescid-i Aksa ve çevresini yani Kudüs'ü, Filistin'i Allah-u Teâlâ bizzat kutsal kılmıştır. "Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsra, 1)
Ama ne hazindir ki, dünkü Müslümanlar, Allah Resûlü'nün iki emanetine nasıl sahip çıkılmadıysa, Gadir-i Hum'da verilen sözlere nasıl uyulmadıysa, Kırtas olayındaki vasiyete nasıl uyulmadıysa, emanet, ehline yani hilafet İmam Ali'ye nasıl verilmediyse, İmam Hasan nasıl ki, az bir dünyalık karşılığı yalnız bırakıldıysa, İmam Hüseyin'in katli nasıl kabullendirildiyse bugünkü Müslümanlar da Mescid-i Aksa'ya, Kudüs'e, Filistin'e sahip çıkmadı.
Dünkü Müslümanların bu ilahi hakikatlere sahip çıkmamalarının bedelini nasıl ödediğini yukarıda kısaca yazdım.
Bugünkü Müslümanların ilahi hakikatlere olan duyarsızlığının bedelini ise sadece Filistin çekmiyor. Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Mısır, Türkiye yani tüm İslam coğrafyası, bütün Müslümanlar çekiyor.
Aynen Harre vahşetinde olduğu gibi Müslümanlar, Müslümanları katlediyor, ırzına geçiyor, mallarını yağmalıyor.
Birbirlerine devlet bazında en keskin dişlerini gösteren İslam Devletlerinin yöneticileri, Allah'ın kutsal saydığı Mescid'i Aksa'ya, bin Kâbe'den daha kıymetli olan bir müminin katledilmesine hem de İsrail tarafından, Yahudiler tarafından katledilmesine ses çıkarmıyor.
Bu zillettir ve bedelini tüm İslam coğrafyası ödeyecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025